Gizem TABAN ŞEBER/İZ GAZETE- Türkiye’de uzun süredir tartışma konusu olan gıda güvenliği, yeni eğitim-öğretim yılının başlamasıyla yine gündeme geldi. İzmir dahil pek çok kentteki okullarda; gıda güvenliği hakkındaki görüntüler ve iddialar endişeleri artırdı. Okullarda sağlıklı, güvenli ve ücretsiz gıda için toplumdaki ses her geçen gün yükselse de merkezi otorite bu konuda adım atmıyor. Gıda alanında yaşanan gelişmelere değinen ve çocukların beslenme hakkı konusunda yapılması gerekenleri anlatan Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği’ne (TMMOB) bağlı Gıda Mühendisleri Odası (GMO) İzmir Şube Başkanı Uğur Toprak, Türkiye’nin gıda güvenliği ve gıda egemenliği noktasında izlemesi gereken yol haritasına dair de görüşlerini aktardı.
Okula aç gidiyorlar
Türkiye İstatistik Kurumu’nun (TÜİK) Türkiye Çocuk Araştırması 2022 Raporu’nda göre çocukların gereksinimleri olan gıdaya ulaşamadıklarının görüldüğünü söyleyen GMO İzmir Şube Başkanı Uğur Toprak, “Raporda, okul çağındaki çocukların en az dörtte birinin okula aç gittiği, her sekiz çocuktan birinin et, tavuk veya balığı; on çocuktan birinin fasulye, nohut, mercimek gibi kuru baklagilleri; iki çocuktan birinin peynir ve yoğurdu her gün tüketebildiği görülüyor. Türkiye’de çocukların yeterli ve dengeli beslenememesinin başında ekonomik sebepler gelmektedir. Gelir dağılımındaki eşitsizlik, yoksulluk, işsizlik, enflasyon, gıdaların niteliksizliği, ırkçılık, siyasi iktidarın yetersizliği birçok aile için yeterli ve sağlıklı beslenmeyi ve gıdaya erişimi zorlaştırıyor” diye konuştu.
Kamu sorumluluğunda...
Çocukların sağlıklı beslenmesinin sağlanmasının sadece ebeveynlerin görevi olarak görülmemesi ve hükümetin bu noktada üzerine düşeni yapması gerektiğini vurgulayan Toprak, “Okullardaki yemek menülerine baktığımızda Milli Eğitim Bakanlığı’nın öğrencilerin sağlığına gösterdiği ilgisizliği net olarak görmekteyiz. Siyasal iktidarın politikalarına baktığımızda var olan anaokullarına besin desteği hizmetinin bile ekonomik koşullar bahane edilerek geri çekildiğini görüyoruz.. Deprem bölgeleri dışında okul öncesi eğitimde başlatılan beslenme programının iptal edilmesi siyasal iktidarın öğrencilerin sağlığına gösterdiği ilgisizliği ortaya koyuyor. Bütçe bütçe deniliyor, ama bugün çocukların yeterli ve dengeli beslenmesi için harcanmayacak her bütçenin kat be kat fazlasının ileride o çocukların sağlık harcamaları için kullanılacağı unutulmamalıdır. Çocukların yeterli ve dengeli beslenmesi sadece ailelerin üzerine yıkılmamalı. Türkiye'de beslenme yetersizliği sorunu, çocukların sağlığı ve geleceği üzerinde ciddi etkilere sahip olduğu unutulmamalı, beslenmenin temel bir hak olduğu hatırlanmalı, kamu kurumları sorumluluklarını yerine getirmeli. Beslenme desteği tartışmalarında sadece okula giden çocuklar değil, okul öncesi çağda olan küçük çocuklar da mutlaka dikkate alınmalı, annelerin gebelik sürecinden itibaren özellikle 18 yaşına kadar her çocuğun sağlıklı beslenmesini sağlamak ilgili kamu kurumlarının sorumluluğunda olduğu unutulmamalı” açıklamalarında bulundu.
Yapılması gerekenler
Çocukların beslenme hakkı konusunda yapılması gerekenleri sıralayan GMO İzmir Şube Başkanı Toprak, şunları söyledi: “Siyasal iktidar okul ayırt etmeksizin beslenme desteği sağlayacak programları başlatmalı, tüm öğrencilere okulda ücretsiz, besleyici bir öğün vermeli. Kolay ve anlaşılabilir bir içeriğe sahip halkın beslenme rehberi oluşturulmalı. Kamu kreşleri ve anaokulları yaygınlaştırılarak çocukların sağlıklı beslenmesi sağlanmalı. Çocuk beslenmesinde önem arz eden temel gıda maddelerinde KDV kaldırılmalı, elektrik, su ve doğal gaz gibi hane bazında yapılan harcamalarda dezavantajlı ailelere indirim uygulanmalı. Milli Eğitim Bakanlığı bünyesinde gıda sağlığı ve beslenme birimi kurulmalı. Okullarda kantin yerine mutfak-yemekhane uygulamasına geçilmeli. Okullarda sağlıklı beslenme konusu ile ilgili dersler müfredata eklenmeli ve buna yönelik olarak gıda mühendisi ile beslenme ve diyetetik uzmanları istihdam edilmeli. Okullarda tuvalet dışında temiz ve içilebilir nitelikte suya erişim için çeşmeler oluşturulmalı.”
Gıda güvenliği ve egemenliği nasıl sağlanır?
Gıda egemenliği ve gıda güvenliği konusunda Türkiye’nin atması gereken acil adımlara dair değerlendirmelerde bulunan Toprak, şöyle konuştu:
“İklim değişikliği, tarımsal verim düşüklüğü, tarım arazilerinin azalması, tarım girdi fiyatlarının artması, artan gıda enflasyonu, alım gücünün düşmesi, uygulanan yanlış tarım politikaları gıda güvencesini; tarımsal ürün ithalatının ihracatı aşması, tohum dâhil dışa bağımlı bir ülke haline gelmemiz ise gıda egemenliğini sıkıntıya sokmaktadır. Kapımızdan içeri giren küresel iklim değişikliğinin yarattığı kriz tarım alanlarının, dolayısıyla da gıda kaynaklarının azalmasına neden oluyor. Bu durum dünyanın çok daha büyük bir bölümünün açlıkla mücadelesini arttıracak. Tarımsal üretimler, konvansiyonel üretimlerden uzaklaşmadığı sürece ne yazık ki bunun önüne geçilemeyecek. Çünkü konvansiyonel üretim sınırsız değil. Konvansiyonel üretim için kullanılan tohumun, gübrenin ve ilacın ithal edildiğini düşünürsek aslında faydadan çok zararı olduğu da görülür. Yerli tohum kullanmak, sürdürülebilir tarım yapmak ve yapılan uygulamaların izlenebilirliğini sağlamak bir çözüm olacaktır. Konvansiyonel üretim sonucu toprak değerini kaybedince topraktan vazgeçmek çözüm değil. Tarımsal arazilerde üretimdeki yönelim, miktar bazlı olmamalı. Sürdürülebilir üretim yapmaya dönülürse toprak verimliliği dolayısıyla alınan ürünün verimliliği de artar. Fiyat dalgalanmalarının olumsuz etkilerini azaltmak için hükümet acil olarak kayıt dışılığı azaltmalı. Toprak analizleri yaptırarak bölgelerde üretilebilecek ürünleri belirlemeli, arz talep dengesizliğini ortadan kaldırarak alım garantili üretim yaptırmalı. Çiftçilerimizi eğitip, emeklerinin karşılıklarını alabilecekleri şekilde destekleyip yeniden üretime yöneltmeli. Çiftçilerimizi üretimden uzaklaştıran olumsuzlukları düzeltmeli, kooperatiflere müdahaleyi azaltmalı ve daha fazla desteklemeli. Üretici kooperatiflerinin yanı sıra tüketici kooperatiflerini de yaygınlaştırmalı, lojistik kayıpların azaltılmasını sağlamalı. Meralarımızı ve tarım arazilerimizi koruyup sürdürülebilir kılmalı, biyoçeşitliliğe ve yerel tohumlarımıza sahip çıkıp su yönetimi ve gübre kullanımı konusunda daha iyi düzenlemeleri hayata geçirmeli ve ülkemizi ithalat sarmalından kurtarıp gıda egemenliği ilkelerine dayalı bir tarım politikasını derhal hayata geçirmeli.”