Bayraklı'da 'Esnaf Masası' uygulaması devreye girdi: Talepler artık daha hızlı çözülecek Bayraklı'da 'Esnaf Masası' uygulaması devreye girdi: Talepler artık daha hızlı çözülecek

Hazırlayan: Arif Koşar

Tarih, sadece savaşların ve büyük liderlerin hikâyelerinden ibaret değildir; bazen en derin izleri, sıradan insanların hayat mücadelesi bırakır. Yerel tarih araştırmacısı, turizmci, dostlarının ifadesiyle Foça’nın Heredot’u Sebahattin Karaca’nın kaleme aldığı Ceketim Foça’da Kaldı, işte tam da bu izleri takip eden bir eser. 1923 mübadelesinin Foça’daki etkilerini, göç eden insanların yaşadığı zorlukları, umutlarını ve hayata tutunma çabalarını anlatan kitap, aynı zamanda Foça’nın kültürel belleğine de ışık tutuyor.

Bu röportajda, yazarla kitabının doğuş sürecini, mübadele hikâyelerini izlerken yaşadığı duyguları ve Foça’ya olan derin bağlılığını konuştuk. Lejyoner Balıkçı Bekir’den, Koşan Atlet Heykeli’nin keşfine kadar uzanan bu kitap hem tarih meraklıları hem de insan hikâyelerinden ilham almak isteyenler için kaçırılmayacak bir anlatı sunuyor. 

Kitabınızın arka planında 1923 yılından sonra hız kazanan Türk-Yunan mübadelesi var. Birçok öyküde mübadillerin hayata tutunma mücadelelerini görüyoruz. Öküz arabası ile bin kilometre yol kateden Zeynep hanımın yaşamını, henüz bir buçuk yaşında Foça’ya yerleşen Taksici Reşat’ın umutlarını izliyoruz. Mübadele Foça’yı nasıl etkiledi? 

O dönemde adına mübadele denilen din ve inanç üzerinden halkların değişimi yapılmıştır. İki ülke arasında varılan anlaşmaya göre Yunanistan’dan 500 bin civarında Müslüman Türkiye’ye, Türkiye’den ise bir milyon 500 bin civarında Hıristiyan Yunanistan’a göç etmişlerdir. Mübadeleye maruz kalan insanlar her yönden çok zor bir süreç yaşamışlardır.  Aynı şekilde yoğun bir mübadelenin gerçekleştiği Foça’da hayat her yönüyle felç olmuştur. Mübadele sürecinde Uluslararası ticaret limanı olan ve ticaretin ise dorukta olduğu sırada hamalından iş adamlarına kadar binlerce insanın Foça’dan ayrılması ekonomik açıdan Foça’ya uzun müddet zarar vermiştir. Bu konuda yaraların sarılması birkaç sene sürmüştür. 

Siz mübadele öykülerinin peşinden koşarken neler hissettiniz? 

Bu öykülerin peşinden koşarken ya da özellikle geceleri yazarken üzüldüğüm, hatta zaman zaman göz yaşlarımı tutamadığım olmuştur. Mübadele sırasında öküz arabası ile aylarca süren yolculuklar ya da tıklım tıklım dolu vapurda çekilen çileler kolay şeyler olmamıştır. İnsanın doğduğu evini, şehrini, mahallesini, komşusunu terk etmesi acı vericidir. Bununla başlayan travmalar, hasretlikler, özlemler ya da yerleştirildiği şehirdeki yeni komşuluklar, geçim dertleri, endişeleri, gelecek kuşkusu en azından birinci nesli çok zorlanmıştır.

Öykülerinizde ağırlıklı olarak emekçiler var: Balıkçı, öğretmen, sağlıkçı, şoför, çoban… Her gün yüz yüze geldiğimiz, tanıdığımızı sandığımız ama aslında tanımadığımız insanlar. Bu insanların kaybolmaya yüz tutmuş hikayelerini yakalayarak adeta bir Foça tarihi yazdınız. Sizi buna iten şey ne oldu? 

İyi soru, teşekkür ederim. Çocukluğumdan beri çalışırım. Bu manada çalışmayı da çalışanları da severim. Çalışanlardan zarar gelmeyeceğini düşünenlerdenim. Hele bir de çalışırken tavırları, davranışları ve yaşama biçimleri ile gençlere, evlatlarına ve çevresine hem faydalı hem de örnek olmuş insanları aramayı bulmayı, onların hayatlarını yazmayı hep önceledim.  

Çoğu öyküde insan hikayeleri ile Foça’nın tarihi iç içe geçiyor. Dönemin ekonomik, sosyal ve siyasal koşullarını da aktarıyorsunuz. Bu ikisini birleştirirken nasıl bir araştırma süreci izlediniz?

Evet, doğru bir tespit. Pek çok öyküde insanları dinlerken o dönemin Foça’sının ekonomik, sosyal ve siyasal açıdan durumunu ortaya çıkarmak için, yaşadıkları zamanın koşullarını, komşuluklarını, arkadaşlıklarını, dayanışmalarını, gelenek ve göreneklerine bağlılıklarını, çocukluklarını ya da gençliklerini nasıl yaşadıklarını ortaya çıkarmaya özen gösterdim.

Kitabınızdaki en ilginç hikayelerden biri de Lejyoner Balıkçı Bekir’in serüveni. Zorlu bir hayat ve maalesef üzücü bir son. Fazla kopya vermeden bu hikâyeden biraz bahseder misiniz? Araştırma sürecinde neler hissettiniz? 

Araştırma ve yazma sürecinde baştan sona üzüldüğümü hissettim. Hatta yazdıktan sonra uzun müddet yazdıklarımın tesiri altında kaldım. Macerayı seven biraz da arayış içinde olan bir gencin içine çekildiği aşk tuzağı sonucu yaşadıklarını yazmayı görev bildim. Bu öyküyü okuyan gençlere fayda sağlayacağını umdum.    

Ceketim Foça’da Kaldı ikinci kitabınız. İlki Aliağa'nın Antik Kentleri idi. Foça da antik çağın önemli kentlerinden birisi. İnsan hikayelerini kaleme alırken Foça’nın antik tarihiyle nasıl bir bağlantı kurdunuz? Mesela, kitabınızda Koşan Atlet heykelinin bulunmasını anlatıyorsunuz.

Bazen insanlar birbirine muhtelif olaylar karşısında “alın yazısı” diyorlar. Ben, insanın alın yazısının üstünde yaşadığı coğrafya olduğunu düşünüyorum. Antik dönemden beri Ege’de en önemli askeri stratejik konumunda olan Foça’da insanlar bu konuma göre yaşamıştır. Her çağda bu böyle olmuştur. Yani ister Antik çağda ister Orta Çağ’da ister şimdiki çağda yaşarken stratejik önemi olan bir kentte yaşadığınızı sokak ve hayat size hissettirir. Ayrıca Foça, tam da üstünde yaşadığımız önemli bir antik kenttir. Karasında olduğu kadar denizinde de tarihi eserlere rastlamak mümkündür. Bunun en önemli örneği Foça’nın (Phokaia) bir zamanlar başkenti olan Kyme açıklarında Foçalı balıkçıların denizden çıkardıkları “Koşan Atlet Heykelidir” ve şu an İzmir Arkeoloji Müzesi’nin en önemli eserlerinden birisi olarak sergilenmektedir. 

Kitabınızda Foça’da kullanılan ilginç lakaplara da yer verdiniz. Sizce bu lakaplardan en ilginç olanları hangileri?

Çok var ama ilk aklıma gelenleri şöyle sıralayabilirim: Kabak Niyazi, Amerikalı Turgut, Kırk on Zafer, Kırk yalan Şakir, Kavura Yılmaz, Şeker Reis, Bonnovel Raşit, Malak Mustafa, Porsuk Arif

Kitaptaki vurgularınızdan Foça’ya sevginiz ve gönülden bağlılığınız hissediliyor. Sizi Foça’ya böyle bağlayan şey nedir? Başka bir deyişle ceketiniz neden Foça’da kaldı?

Ankara Otelcilik Okulunda okurken Foça Tatil Köyü’nden dolayı Foça ismini çok duymuştum. İstanbul’un en güzel tesislerinin birinde, ardından Almanya’nın güzel kentlerinden bir olan Winterberg’de bir yıl staj yapmış olmama rağmen, ilk defa 1972 yılında ayak bastığım ve şimdiki yerleşkenin oradan seyrettiğim Foça’ya tutuldum, bağlandım. Ardından tarihi başta olmak üzere her şeyi beni çok yakından ilgilendirdi. Sorunuzun cevabını 1972 yılında ilk defa Foça’yı gördüğümde anlatmaya çalıştığım bir dörtlükte saklıdır. O bakımdan ne zaman uzun soluklu Foça dışına çıksam ceketim hep Foça’da kalır.

Bir Yer aradım gönlümün gözleriyle

Bir Yer aradım yaşamak için yer yüzünde

Güneşi bol, denizi mavi doğası yeşil

Buldum aradığım her şeyi Foça düzünde

Kaynak: HABER MERKEZİ