Yıllar önce yazdığım bir yazının başlığı “Ben bir bela paratoneriyim” idi…

Sürekli başıma gelen acayip işlerden birini kaleme almıştım.

Ki beni düzenli okuyan okur dostlarım bilir. Burnum boktan kurtulmaz benim.

O zamanlar yazdığım Sabah gazetesindeki editör arkadaşım sevgili Eylem bir röportaj için İstanbul’dan Çeşme’ye geldiğinde iki gün bende kalmıştı ve giderken dedi ki “Öncel bir şey itiraf edeyim mi? Senin yazılarında bazen kurgu olduğunu düşünürdük ama az bile yazıyormuşsun!”

Çünkü o iki gün içinde yine kendisinin sözüyle ‘hayatımda yaşamadığım macerayı bu iki günde yaşadım’ demişti.

***

‘Hacı hacıyı Mekke’de deli deliyi dakkada’ bulur atasözünü beraber yaşadığım bazı dostlarım da var tabii….

Birbirimize  ‘bil bakalım bu sefer başıma ne geldi?’ telefonları açarız.

Geçen gün yine öyle bir telefon geldi, bahtsız bedevi arkadaşımın kendi ağzından anlatıyorum:

“Birader duş aldım, sardım havluyu açtım banyonun kapısını… Bir baktım evde bir koku, duman, sigorta kutusu alev alev yanıyor.

Sen beni biliyorsun sakin adamım. Bütün soğukkanlılığımla böyle bir durumda yapılacaklar listesi kafamdan tek tek geçti. Önce havluyu ıslattım üzerime sardım. Sonra paspasın sapıyla sigortayı kapatmaya çalıştım.

Baktım olmadı ama hala sakinim. Karşı komşum elektrikçi. Onu arayıp durumu anlattım. O da evden yeni çıkmış, hemen geliyorum dedi.

Ardından yöneticiyi aradım bütün katlara haber verin evimde yangın var özellikle üst katlar evden çıksın dedim.

Anca o sırada fark ettim ki Adem baba gibiyim! Hemenodama koştum üzerime bir şeyler geçirdim. Ve koşarak evin kapısını açıp kaçmaya niyet etim.

 Kapıyı açmamla yüzüme bir sıvı atıldı!

Cayır cayır yanmaya başladım.

O birkaç anda diyorum ki ‘ev mi bir saniyede yandı ne oldu?’

***

Bundan sonrasına ben anlatayım…

Yazarken gülüyorum istemsizce çünkü arkadaşımın da yüzüne çok gülmüştüm.

Meğer o sırada binada merdivenleri yıkamaya gelen abla varmış.

Kovasının içinde çamaşır suyu (klorak).

O elektrikçi komşu abi koşa koşa daire kapısına ulaştığında bakmış kapının altından duman geliyor, bizimki kapıyı açtığı anda ablanın kovasını alıp kloraklı suyu yüzüne atmış!

Arkadaşım diyor ki, öyle bir yandım ki neden olduğunu önce anlayamadım.

Yıllarca beraber gazetecilik yaptığım sevgili arkadaşım ismimi verme, hatta sakın yazma bak bunu dediği için ismini yazmıyorum ama canikomsen olayı sinirle anlatırken ne kadar güldüğümü biliyorsun!

Çok şükür klorak herhalde merdiven altı üretimmiş ki bağırarak bahçeye indiğinde komşuların üzerine hortumla tuttuğu suyla rahatlamışsın! 😊))

***

Ve tabii ki ‘ay çok güldüm başıma bir şey gelmese bari’ korkum beni yine şaşırtmadı.

Aslında bu yazıyı sizi başıma gelenle ilgili uyarmak için yazayım demiştim, gevezelik ettim.

Bu olayı duymamın ertesi sabahı İşbankası’nın çalıştığım şubesinden arayıp “İşcep’ten (telefondan yani) bir kredi başvurusu yapmışsınız bazı evraklar getirmeniz gerekiyor” dediler.

Ve ben de dedim ki; ”NEEE?!”

Öyle bir başvurum yok!

Başvurunun yapıldığı 09:30’da fosur fosur uyuyordum bir kere.

Ve en önemlisi söylenen rakamı hiçbir banka bana kredi olarak kolay kolay vermez!

Zaten ödediğim mevcut iki kredim var. Kartlar patlak vs.

Ben öyle bir başvuru yapmadım dedim konu banka için o sırada kapandı ama ben çok huzursuz oldum.

Bankanın genel merkezini tekrar aradığımda ‘bizden yana bir hacklenme sızıntı olması mümkün değil telefon operatörünüzle görüşün dediler.

Bu işlerden anlayan bir dostum da sim kartın kopyalanmış deyince panikle Turkcell’i aradım.

Onlar da topu bankaya attılar. Bizimle ilgili böyle bir kopyalama mümkün olamaz, bankanız suçu bize atmış açıklamasında bulundular.

***

Bankalarda üç kuruş param olmadığı hatta tam tersi borç içinde olduğum için önce pek ciddiye almadım bu durumu. Ama sonra emniyette çalışan birkaç dostumla görüşünce eğer gerçekten sim kartım kopyalandıysa o numarayla çok daha başka illegal işler, görüşmeler yapılabileceğini öğrendim.

O yüzden yarın sabah, yani siz bu yazıyı okuduğunuzda savcılığa gidip olanları anlatacağım,

Bak her şey aklıma gelirdi de bunu yaşayacağım aklıma gelmezdi.

Çünkü internet dolandırıcılığı ile ilgili sözde çok bilinçli zannediyordum kendimi.

Benim bile başıma geldiyse ne olur çok dikkatli olun.

Muhterem bakanımızın da kendi ağzıyla belirttiği gibi bütün verilerimiz follofoş olmuş ortalıkta geziniyor!

Hayatımda ilk kez garibanlığımın faydasını gördüm.

Ama ya hesabımda belli bir miktar para olsaydı… O krediyi ben uyurken şak diye çekeceklerdi demek ki…

Neyse bir daha benimle ilgili bu işlere bulaşacak olan dolandırıcılara küçük bir not: Kardeşim dul sevindirmek sevaptır. Gördünüz, benim hesaplar, kartlar patak! Allah rızası için şu borçlarımı bir ödeyin! Öbür tarafta daha az yanmak için…