Suriye'de Esad rejiminin devrilmesiyle birlikte Türkiye'de geçici koruma statüsünde yaşayan Suriyelilerin ülkelerine dönüp dönmeyeceği merak konusu oldu. Türkiye’deki işveren örgütlerinin temsilcileri ve işverenler tarafından da kendi sektörlerine dair açıklamalar gelmeye başladı.
Yıllardır ucuz işgücü olarak sömürülen, kayıt dışı çalıştırılan ve güvencesizliğe mahkûm edilen Suriyeli işçilerin geri dönüşüyle tekstil, mobilya, ayakkabı, inşaat, tarım gibi sektörlerde ciddi bir işgücü kaybı yaşanacağı hatta sektörlerin batacağı ifade edildi.
Kayıt dışı çalışmanın suç olmasına rağmen bu düzeni itiraf eden işveren temsilcilerinin kaygılarını ve bu sömürü düzenine karşı tüm işçilerin nasıl bir siyaseti örgütlemesi gerektiğini Çalışma Ekonomisti Dr. Arif Koşar’a sorduk.
İşgücü açığı yok
Türkiye’de gerçek işsizliğin yüzde 30’a, resmi işsizliğin yüzde 8,8’e dayandığını söyleyen ve dolayısıyla işgücü açığı olmadığını vurgulayan Dr. Arif Koşar, Suriyeliler ülkelerine döndüğünde istihdam edecek işçi bulamama gibi bir problemin söz konusu olmayacağını belirtiyor.
Köle gibi çalıştırdıkları için istemiyorlar
Peki, işverenler neden kaygılı? Dr. Arif Koşar’a göre Suriyelilerin tamamına yakını, işveren temsilcilerinin itiraf ettiği gibi kayıt dışı çalışıyor ve sigortaları ödenmiyor, tazminat, yıllık izin, sendikal örgütlenme gibi haklardan mahrum bırakılıyor. Suriyeliler iş kazası geçirse dahi dava açamıyor, çünkü kayıt dışı çalışıyorlar ve hedefteler. Koşar bu durumu “İşverenler açısından Suriyeliler ne ‘ensar’ ne de ‘insan’ olarak görülmüyor. Üç kuruşa, gece gündüz köle gibi çalıştırdıkları için gitsin istemiyorlar.” diye özetliyor.
Suriyelileri suçlayanlar AKP'yi aklıyor
Türkiye’de yaşayan Suriyeli işçilerin bir kısmının, Esad’dan kaçar gibi Türkiye’deki köle düzeninden kaçacağını söyleyen ve tüm işçiler için insanca düzenin örgütlenmesinin en acil ihtiyaç olduğunu ifade eden Arif Koşar, “Suriye’de HTŞ’nin yönetiminde onları ne bekliyor, ayrı bir konu. Ancak, her şeye rağmen Suriyelilerin bir kısmı da Türkiye’de kalacak gibi gözüküyor. Emekçinin emekçiye, yoksulun yoksula, Türkiyelinin Suriyeliye öfke ve kinle baktığı, ama bu düzenden fayda sağlayan multi-milyonerlerin keyfine baktığı bir politik iklimin halka herhangi faydası yoktur. Aksine zararı vardır. Bu yaklaşım gerçek sorumluları gizler. Suriyelileri suçlayanlar aslında bir yönüyle AKP’yi ve onun ekonomi politikalarını aklıyor. Bu nedenle, sadece Suriyelilerin değil Türkiyeli emekçilerin de yaşamını bir tür “açlık oyunları”na çeviren, yoksulluk, işsizlik ve vahşi sömürü düzenine karşı bir siyasetin geliştirilmesi, siyasette emek taleplerinin öne çıkması hayati önemde olmaya devam ediyor. Ulusundan bağımsız her emekçi insanca yaşayacak bir ücret ve sosyal haklarla yaşamalıdır. Türkiye’nin en acil ihtiyacı bu taleplerin siyasal alanda örgütlenmesi ve hayata geçirilmesidir” diye vurguluyor.