Gizem TABAN/İZ GAZETE- İzmir Barosu, Dünya Mülteci Günü dolayısıyla bir basın açıklaması gerçekleştirdi. Baro binası önünde yapılan açıklamayı İzmir Barosu Göç ve İltica Komisyonu Üyesi Avukat Öykü Gizem Başkaya okudu. Basın açıklamasında, mültecilerin karşılaştığı tehlikelere ve yaşadıkları sorunlara değinilirken siyasi partilere de çağrı yapıldı.

2ca95bd3-f4df-43f1-8eee-80f8fee8e580

Şiddetle kınıyoruz

Ege Denizi’nin adeta mülteci mezarlığına dönüştüğüne dikkat çeken İzmir Barosu Göç ve İltica Komisyonu Üyesi Avukat Başkaya, iltica hakkının, bireylerin yaşam hakkı ile işkence ve kötü muamele yasağını da koruma altına alan, başvuru süreci kesinlikle sınırlandırılmaması gereken bir hak olduğunu vurgulayarak şunları söyledi: “Daha geçtiğimiz hafta İtalya’ya ulaşmaya çalışırken Ege Denizi'nde motoru bozulan mülteci teknesi, Yunanistan Sahil Güvenliği tarafından sürat motoru ile yapılan çekme müdahalesi sonrası alabora oldu. Ne yazık ki 100 'ü çocuk, kadınların çoğunlukta olduğu 600 mülteci, Ege Denizi'nin sularında kayboldu. Tekneden sadece 104 kişi kurtarılabildi. Yunanistan Sahil Güvenlik Güçlerinin kaza raporunda, teknenin çekilmesi sürecinden bahsedilmiyor. Teknenin İtalya kara sularına itildiğine ilişkin iddialar var.  Kışın İran-Türkiye ve Türkiye- İpsala sınırında donarak yaşamını kaybeden, çeteler tarafından aç, susuz rehin tutulan insanlar olduğu, insan hakları örgütlerinin raporlarıyla tespit edildi. Yanı başımızdaki Ege Denizi'ni bir mülteci mezarlığına dönüştüren sınır politikalarını ve dünya üzerindeki karadan ve denizden bütün bu geri itme vakalarını şiddetle kınıyoruz. Devletlerin sınır koruma politikaları için bireylerin Yaşam Hakkı ve pek tabii iltica hakkı ihlal edilemez.”

46 milyona ulaştı

 Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği’nin (BMMYK) raporundaki verilere göre 2022 yılında zorla yerinden edilerek ülke dışına çıkmak zorunda kalan insan sayısının 46 milyona ulaştığını kaydeden Avukat Başkaya, “Ülkeleri içinde zorla yerinden edilen insan sayısı ise 62,5 milyon. Dünya üzerinde özellikle savaşlar nedeniyle yerlerinden edilen bu nüfusun büyük çoğunluğu; kalıcı bir yurttaş statüsü olmadan, barınma, sağlık, beslenme gibi birçok iş güvenliği ve sağlığı koşullarından uzak sigortasız işlerde çalışmak zorunda bırakılarak, sağlık hakkına erişimde zorluklar yaşayarak, yoksulluk sınırının altında hayata tutunmaya çalışıyor. Dünya üzerindeki tüm devletlerin, özellikle refah devletlerinin bu göç nüfusu ile ilgili ortak ve adil sorumluluk alması gerekmektedir” açıklamalarında bulundu.

Sınır dışı tehdidi

 Türkiye’deki mülteci meselesine değinen Başkaya, “Ülkemiz, göç nüfusu açısından dünyanın en çok mülteci yaşayan ülkesi olarak ilk sırada yer alıyor. Suriye iç savaşı sonrası ülkemizdeki mülteci nüfusunun büyük çoğunluğunu Suriye uyruklu mülteciler oluşturuyor. Savaşın 12’nci yılında, hala geçici koruma gibi belirsiz bir statü altında ülkemizdeler ancak yarın nerede yaşayacakları konusunda bir belirlilik yok.  Geçici koruma statüsü, her geçen gün daha zayıf ve kırılgan bir koruma sağlıyor. Aynı şekilde uluslararası koruma talep eden Avrupa dışı diğer ülkelerden gelen kişilerin iltica başvuruları kayda alınmıyor ya da kayda alınmada zorluk çıkarılıyor. Bir şekilde geçici koruma ve uluslararası korumaya erişen ülkemizdeki yabancılar; haklarında başlatılan en ufak bir adli işlem sonrası sınır dışı tehdidi ve statü kaybı ile karşılaşıyor. Masumiyet karineleri yok sayılıyor. Kayıt dışı ve illegal bir yaşama itilen bu kişiler, temel hak ve özgürlüklere erişemeden askıda hükümsüz bir hayat yaşamaya maruz bırakılıyor. Ülkemizde, kayıtlı mülteci sayısının az gösterilmesi, diğer kayıt dışı nüfusun ülkemizde yaşamadığı gerçeğini ortadan kaldırmıyor. Bu konuda yetkililere sesleniyor ve geçici koruma ve uluslararası koruma başvurusu için kayda kapatılan illerin bir an önce kayda açılmasını talep ediyoruz” diye konuştu.

Nefreti besliyor

Güncel siyasette, mültecilerin geri gönderilmesinin yurttaşlara vaat olarak sunulmasının toplumdaki nefret söylemini beslediğini ve nefret suçlarının işlenmesine zemin hazırladığını dile getiren Başkaya, “Sorumluluk sahibi siyasi partilerin, halkı kin ve düşmanlığa tahrik boyutuna varan bu eğilimlerin önüne geçmesi gerekiyor. Ekonomik kriz ve yoksulluk koşullarında yaşayan yurttaşların öfkelerinin toplumun en kırılgan kesimine yöneltilmesi ne yazık ki şiddete meyilli gruplar yaratılmasına sebebiyet verip tehlikeli sonuçlar doğurabilir. Deprem sürecinde insani yardım konusunda depremzede mültecilere yapılan ayrımcılık ve yağma vakalarında olağan şüpheli olarak mültecilerin hedef gösterilmesi, ne yazık ki işkence ve eziyet gibi insanlık dışı suçların işlenmesine sebebiyet vermiş, hepimiz bu utanca video görüntüleri aracılığıyla şahit olmuştuk. Ülkemizin göç yolu üzerinde gerek transit gerek hedef ülke olarak mülteci nüfusuna muhatap bir ülke olduğu gerçeği ile yüzleşmek zorundayız. Dünya üzerindeki savaşlar, iklim sorunları, doğal afetler, salgın hastalıklar, her zaman göç gerçeğini açığa çıkaracaktır. Önemli olan barışçıl dış politikalar ve iki yönlü entegrasyona yönelik göç politikalarıdır. Biz İzmir Barosu olarak; dünyanın her yerinde herkes için insan hakları uygulanmalıdır diyoruz” ifadelerini kullandı.

Editör: Duygu Kaya