KESK İzmir Şubesi, 19 Mart sonrasında ülke genelinde düzenlenen barışçıl öğrenci eylemlerine katıldıkları gerekçesiyle tutuklanan 130’dan fazla üniversite öğrencisinin durumuna ilişkin basın açıklaması gerçekleştirdi. Yapılan açıklamada, tutuklu gençlere gösterilen muamele, işkence ve kötü şartlara maruz bırakıldığı iddialarına dikkat çekilerek, adalet mekanizmasının işleyişi ve demokrasinin geleceği konusunda endişeler dile getirildi.

Basın açıklamasında şunlar söylendi:

İzmir'de korkutan kaza: Mahalleli ara yol açıldığından beri rahat yok diyor İzmir'de korkutan kaza: Mahalleli ara yol açıldığından beri rahat yok diyor

Bugün 130’dan fazla üniversite öğrencisi mitinglere katıldıkları için halen tutukludur

"Düşüncelerini özgürce ifade eden her bir genç, bu toprakların vicdanıdır. Ancak ne yazık ki, o vicdan, bugün ülkemizde demir parmaklıklar ardına konulmuştur. Bugün 130’dan fazla üniversite öğrencisi, genç 19 Mart’tan sonra Türkiye’nin dört bir yanında düzenlenen gösterilere, eylemlere, mitinglere katıldıkları için halen tutukludur. Daha da vahimi, kamuoyuna ve medyaya da yansıyan veriler, tanıklıklar bu gençlerin cezaevlerinde insanlık dışı koşullara maruz bırakıldığını, fiziksel ve psikolojik şiddete, işkenceye, tacize uğradığını göstermektedir. Tüm bunlara rağmen Adalet bakanlığı başta olmak üzere iktidar kanadından yapılan açıklamalarda hala yargının bağımsız ve tarafsız olduğuna ilişkin nutuklar atılmaktadır.

Bu öğrenciler ne yaptı?

Buradan soruyoruz. Bu ülkede yargı bağımsız ve tarafsızsa 130’un üzerinde üniversite öğrencisi neden hala karanlık duvarların, demir kapıların ardında tutuluyor? Ne yaptı bu öğrenciler, bu gençler? Hırsızlık mı yaptılar? Cinayet mi işlediler? Kara para mı akladılar? Rüşvet mi aldılar? Çete kurup, mafya olup haraç mı topladılar? Pudra şekeri süsü verip uyuşturucu mu kullandılar? Yere kapaklandıklarında bile gözlerine biber gazı sıkacak kadar, tekme tokat müdahale edecek kadar orantısız güç kullanan, tam teçhizatlı polisleri mi darp ettiler?

Hukuksuzluklara, haksızlıklara, en temel insan haklarının ayaklar altına alınmasına karşı çıktılar

19 Mart’tan sonra Türkiye’nin dört bir yanında düzenlenen barışçıl gösterilere, eylemlere, mitinglere katıldılar. Bu eylemlere katılan milyonlarca yurttaş gibi ülkede yaşanan hukuksuzluklara, haksızlıklara, en temel insan haklarının ayaklar altına alınmasına karşı çıktılar.

Kayyum atamalarından YÖK sultasına kadar üniversitelerinin özerkliğini, bilimsel özgürlüğünü tamamen ortadan kaldıran kuşatmaya “yeter “dediler.

“Gün geçtikçe artan barınma ve yemek, okul masraflarımız yüzünden eğitimimizi yarım bırakmak istemiyoruz” dediler. Başlarını sokabilecekleri, güvenli içinde kalabilecekleri bir yurt, sağlıklı yemek haklarını istediler.

“Diplomalı işsiz olmak istemiyoruz” dediler. Mezun olduklarında torpilin, kayırmanın, mülakatın değil, liyakatın esas alınmasını istediler.Tüm bu taleplerini dile getirmek için ise sadece anayasal haklarını kullandılar. Toplanma haklarını, konuşma haklarını, itiraz etme haklarını kullandılar.

Çocuklarımızın yanlarında olmaya devam edeceğiz

Bizler KESK’e bağlı sendikaların üyeleri olarak ülkemizin aydınlık geleceği olan gençlerimizin haklı taleplerinin, mücadelelerinin hep yanında olduk. Bugün de yanlarındayız. Onların eğitim haklarını, geleceklerini savunmak için aldıkları kararlara, boykotlara hep saygı duyduk. En son EĞİTİM SEN sendikamızın 25 Mart’ta üniversitelerde hayata geçirdiği 1 günlük hizmet üretmeme eyleminde olduğu gibi her zaman öğrencilerimizin eğitim hakkına sahip çıkmaya, mücadelelerine katkı sunmaya çalıştık. Bunun ağır bedelleri olduğunu biliyoruz. 25 Mart’ta 1 günlük hizmet üretmeme kararı alan EĞİTİM SEN MYK üyelerine verilen ev hapsi cezası verilmesi gibi hukuksuzluklarla, baskılarla karşılaşabileceğimizi biliyoruz. Ancak bedeli ne olursa olsun öğrencilerimizin, gençlerimizin, çocuklarımızın yanlarında olmaya devam edeceğiz. Çünkü bizler biliyoruz kibir ülkenin caddelerinde, üniversitelerinde, kampüslerinde yankılanan genç sesler, o ülkenin yalnızca bugününü değil, yarınlarını da inşa eder. Dolayısıyla gençliğe uygulanan her baskı geleceğimizi tehdit eden bir gölgedir. Ve o gölgenin karanlığı toplumun sadece bir kısmını değil, tamamını kapsar.

Ülkenin geleceğini karartmayın!

Varsayalım ki ceza evlerinde tutulan bunca üniversite öğrencisi, bunca genç 2911 sayılı yasaya muhalefet etmiş olsunlar. Bu durumda bile cezaevinde bir gün bile olmamaları gerekirken hala demir parmaklıklar arkasında tutulmaları, bu da yetmiyormuş gibi düşman hukukuna tabi tutulmaları kabul edilemez. Hiç kimse unutmasın ki üniversite öğrencileri, gençler hepimizin geleceğidir. Bir ülkenin geleceği ise korkuyla değil, gençlerine duyulan güvenle yazılır. Bu topraklarda bir üniversite öğrencisi, bir genç, sadece anayasal haklarını kullandığı, eylemlere katıldığı için cezaevinde tutuluyorsa demokrasinin, adaletin elimizde kalan son kırıntıları bile zincire vurulmuş demektir. Bunun için ülkeyi yönetenlere, yargı mercilerine bir kez daha sesleniyoruz.

Ülkenin Geleceğini Karartmayın! Tutuklu Öğrencileri, Gençleri, Çocuklarımızı Derhal Serbest Bırakın!

İşkence ve kötü muamele iddialarının bağımsız bir şekilde soruşturulmasının, sorumlulardan hesap sorulmasının önünü açın. Üniversitelerdeki polis ablukasından YÖK eliyle başlatılan soruşturma furyasına kadar uzanan öğrencilerimizi sindirme çabalarına son verin."

Kaynak: BASIN BÜLTENİ