Bu dünyanın başını derde sokan politik süperstarları sıralayın deseniz, birçok kişi listenin başına Trump’ı koyar. Emlak krallığından dünya devi bir ülkenin başına gelip her ülkeyi tehdit eden, anlaşmaları yırtan, yeniden anlaşma yapan bir başkan olarak tarihe geçecek… Bu tabii hukuk tanımazlık, zor ile kendi hukukunu dayatmak anlamına da geliyor…
Bu yılın başında Trump’ın Suudi Arabistan eliyle Rusya’yı ekonomik olarak vurma çabası boşa gitti. Üstelik Amerika virüsün yarattığı bulaşma ve can kaybı ile büyük bir ekonomik krize doğru yuvarlandı.
Dileğimiz bu virüsün en kısa zamanda tüm dünyada etkisiz hale getirilmesi, ancak bir gerçek var ki, bu kolay olmayacak, bir süre daha virüsle mücadele edeceğiz.
Dünya ülkeleri bunu hem kendi içinde hem de birbirlerine dayanışma ile yapıyor. Türkiye de bu çabanın içinde. Bir farkla; ülkeyi yönetenler bunu tek ben yapayım, başka kimse yapmasın diyor.
Büyükşehirler ücretsiz ekmek dağıtmasın, halktan bağış alıp halka vermesin, sağlıkçılara hijyenik otel veya yatma yeri kiralayıp sunmasın diyor.
Ama onlara yanıt verenler de var, hem de açıkça meydan okuyarak.
AKP Genel Başkanı "Geldiğimiz noktada salgını yatay seyre geçirmeye başladığımızı görüyoruz" derken, Sağlık Bakanı da “Mücadelemizde her yeni gün daha iyiyiz, daha ilerideyiz. Veriler bize, salgının kontrolümüz altında olduğunu gösteriyor." diyor.
Her seferinde de gereken tedbirleri vakitlice aldığımız için başarılıyız diyorlar. Neresi erken? Basın, sosyal medya ve Millet ittifakı partileri bastırmasaydı ne sokağa çıkma kısıtlaması, ne de hafta sonu yasağı olacaktı. Kaldı ki, hem geç kalındı, hem de yüzlerine gözlerine bulaştırdılar.
Araba düz yola iniyor hesabıyla olsa gerektir, bu sıralarda CHP’ye olabildiğince dillerini sivrilttiler, saldırılarını artırdılar. Muhtaçlara hizmet götürmek için belediyelerin verdiği araçları iade edip, kiralama yoluna giden kaymakamlar var. Belediyenin kiraladığı otele yatıracak sağlıkçımız yok diyen üniversite hastanesi rektörleri var. Belediyenin ücretsiz ekmek dağıtımını paralel yapı olarak niteleyen bir parti yöneticisi var. Fırsat bu fırsattır deyip, Boğaz’da yasa dışı inşaat yapan ve bu durum ortaya çıkınca yayın yasağı aldıran yöneticiler var.
CHP bu aralarda haksızlık ve hukuksuzluğun üzerine daha canlı gidiyor. İmamoğlu, “Dünyanın hiçbir ülkesinde millete ekmek dağıtan, gıda kolisi götüren, kısacası anayasal görevi gereği hizmet eden belediyelere ‘terör örgütü’, başkanlarına da doğal olarak ‘terör örgütü lideri’ muamelesi yapılmaz” diye birilerine sesleniyor. CHP, ülkenin her konusu üzerinde yetkin kişilerden oluşan bilim kurulları kurarak çalışıyor. İktidar panik içinde, virüs nedeniyle aksayan yaşam düzeninde normalleşmeye bayram sonrası adım atılacağını mırıldıyor.
Ortada yandaş medyanın yansıttığı gibi pembe bir ortam yok. İşsizlik var, yoksulluk var. Gündelikçi çalışıp evine ekmek götürürken şimdi işyeri kapandığı için açıkta kalan, yaşı nedeniyle sokağa çıkamayan, evine üç kuruş götüremeyen milyonlarca insan var. Ücretsiz izne çıkan, ayda, devletten aldığı 1170 lirayla geçinmeye çalışan, acaba döndüğü zaman şirketini yerinde bulabilecek mi? O şirket piyasada iş yapabilecek ve ayakta kalabilecek mi? Çalışan kadar girişimciler için de bir kaos söz konusu.
Gereken tedbirleri vakitlice alanlar, devletin kasasını boşaltıp vatandaşa para yerine İBAN verdiler, bağış istediler. Para yok, ama bayram sonrasına kadar vatandaşı oyalayacak birşeyler buluruz havası var.
Gelelim, 23 Nisan’a.
Mustafa Kemal Atatürk, Kurtuluş Savaşı'nı 100 yıl önce Türkiye Büyük Millet Meclisi'ni kurarak yönetti. O’nun partisi CHP’nin bu dönemde daha aktif olmasını isteyenler haksız sayılmaz. Bu beklenti, özünde ulusal egemenlik özlemidir.
23 Nisan hepimize kutlu olsun…