RÖPORTAJ: UTKUCAN AKKAŞ

İki sezon boyunca, ‘Bir Felaket Kutlaması’, ‘Benim Naçiz Vücudum’ ve ‘Bahar Noktası’ oyunlarında rol alan İzBBŞT’nin başarılı oyuncularından Yiğit Aksütlü ile hayatını, tiyatroyu, hayallerini konuştuk. Aksütlü, aydın ve donanımlı seyircisi nedeniyle İzmir’de sanat üretmenin çok konforlu olduğunu söylerken bunun sorumluluğu büyüttüğünü de belirtti. 

dsdmkfds

Kısaca kendinizi tanıtır mısınız? Çocukluğunuz ve okul yıllarınız nasıldı? Nerede yaşadınız? 

İzmir’in Buca ilçesinde doğdum, orada büyüdüm. Çocukluğum herkesin birbirini tanıdığı, çocukların sokaklarda rahatça oynadığı, konu komşunla ilişkilerin yakın olduğu bir mahallede. Mutlu bir çocuktum. Sokakta çok vakit geçirme imkânım oldu. Öğrencilik zamanlarım ise en başından sonuna kadar hep kötüydü. Biraz samimi olacak ama veli toplantılarında öğretmenlerim anneme hep yaka silkermiş. Derslerden çok sıkılırdım ama şarkı söylemekten ve hayal kurmaktan çok hoşlanırdım. 

Çocukluk işte

Tiyatroyla yollarınız hangi dönemlerde kesişti?

Ben tiyatro ve oyunculukla geç tanıştığımı düşünürdüm ama sonradan fark ettim ki çocukluğumda mahallede arkadaşlarımla oyun oynarken o dönem televizyonda izlediğim çizgi film karakterleri olduğumu düşünerek kendimi oyun içinde var ederdim. Mesela, Süpermen olup kaç defa çok hızlı hareket ettiğimi hayal edip saklambaçta sobelemişliğim var. Hatta altıma kısa şort üst bedenim çıplak, boynuma pelerin niyetine gömlek bağlayıp, saçlarımı da geriye tarayıp, balkonda tabure üstünde, ellerim belimde sokağa karşı poz vermişliğim vardır. Yine balkona teyp çıkarıp alttan müzik eşliğinde pozlandığımı dahi hatırlıyorum. Çocukluk işte... 

Ailenizin etkisi oldu mu ya da tiyatroya yönlendiren başkaları oldu mu?

Annem sağ olsun sosyal çocuklar olmamızı istediğinden ablamla beni çeşitli aktivitelere götürürdü. Belediye korosuna, jimnastiğe, yüzmeye, buz patenine, futbol kursuna... Ama benim aklım bunların arasında şarkı söylemekte kaldı. İlk denemeleri aile içinde gerçekleştirdim olumlu tepkiler almaya başlayınca denemelerimi mahalle arkadaşlarımla paylaştım, sonra da Buca Belediyesi’nin çocuk korosuna yazılıp kamuya açıldım. Kısa sürede korodan solistliğe terfi ettim. Sonrasında ise okul bayramları, aile düğünleri derken her yerde şarkı söyler oldum. İlkokulu bitirirken derslerim çok kötü olduğundan anneciğim müziğe olan kabiliyetimi geliştirmem için konservatuvar sınavlarına soktu. Ortaokul sürecimde Dokuz Eylül Üniversitesi Devlet Konservatuvarı Viyola, sonra da Kontrbas Bölümü’nde okudum. 

1-117

Dönüm noktası oldu

Güzel Sanatlar Fakültesi peki?

Liseye geldiğimde her şey güzeldi ama bir şeyler eksikti, tamamlanmayan eksik kalan bir şeyler vardı. Lise dönemimde Batı müziği eğitimimi kendi istemimle sonlandırdım. Devlet lisesine geri döndüm ve her şey daha da allak bullak olmaya başladı. Bu sırada ablam Fulya, Dokuz Eylül Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Oyunculuk Bölümünü kazanmıştı. Okullarında her yıl dört kısa ve iki büyük oyun sergileniyordu. Okullarında izlediğim ilk oyunda çok heyecanlanmıştım. İçimde bir şeyler kıpır kıpır olmuştu. Sahnede olan bitenler müthişti. Rol yapılıyor, sahneler ışıklarla anlam kazanıyor, içinde müzik var, dans var, kapının çarpış şiddeti bile sahnede olan bitene anlam katıyordu. İşte o zaman ilk defa kendim bir hedef belirlediğimi hatırlıyorum. Lise son sınıfa geldiğimde yolum TOBAV Tiyatro Kursu ile kesişti. Bir kere seyirci oldum. Sonra her kurs gününe seyirci olarak katılmaya başladım. Kursun eğitmeni İzmir Devlet Tiyatrosu Sanatçısı Bülent Arın’dı. Seyirci koltuklarında oturmuş kursu izlerken orada canımın sıkılıp sıkılmadığını sordu ve sahnede onlara katılmamı istedi. Ben ise bu işe yeteneğim olup olmadığını bile bilemeyerek çok tedirgin bir şekilde yanlarına gittim. Ve bu çağrı oyunculuk serüvenimin ilk ateşleyicisi, dönüm noktası oldu. Birkaç aylık kurs döneminden sonra bir oyun yapılma kararı verildi ve ben ilk başrolümü Charles Prost’un ‘Sömürge’ adlı oyununda oynadım. O sene Dokuz Eylül Güzel Sanatlar Fakültesi’nin sınavlarını kazanıp eğitimime başladım. 

Bugüne kadar ne tür çalışmalarda ve tiyatrolarda (özel ya da ödenekli) yer aldınız? 

Okuldan mezun olduktan sonra kendi mesleğimizi en etkili yapabileceğimiz yer olduğu için İstanbul’a gittim. İstanbul Devlet Tiyatrosu’nda, birkaç özel tiyatroda çeşitli dizi projelerinde yer aldım. 

Her zaman mutlu etmiyor

Yaşadığınız acı/tatlı tecrübeleri genel olarak nasıl görüyorsunuz?

Tabii ki iyi kötü tecrübelerim oldu. İstanbul tiyatro oyuncularını her zaman mutlu eden bir yer değil. Çünkü çoğu zaman üniversitede oyunculuk bölümünü okumuş oyuncular yerine sosyal medyada takipçisi çok olan ya da televizyon yüzü olabilecek kişileri, nasıl bir eğitim aldıklarını önemsemeksizin, tercih ediyorlar. Tabii ki de okullu olup kendini bir yerlere taşımış insanlar var. Ama günümüz dünyasında bunun artık çok az bir kesim olduğunu düşünüyorum. 

İzmir ile yollarınızın kesişimi hakkında neler söylemek istersiniz? 

İzmir ile yolum bu şehirde doğmakla kesiştiği için hep buranın bir parçası oldum. Bu şehrin kültürüyle, insanıyla büyüdüm. Herkes doğduğu şehri sever. Ama İzmir’de gerçekten çok sevilecek şey var. Bir dönem İstanbul, Ankara, Antalya gibi şehirlerde çalışmış olsam da İzmir bir şekilde beni geri çağırdı. Bu da İzmir Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatroları’nın açtığı oyuncu seçme sınavıyla oldu. Okulda okuduğum süre içinde hem okul arkadaşlarımızla hem de hocalarımızla, başta da değerli hocalarımız Prof. Dr. Özdemir Nutku ve değerli eşi Prof. Dr. Hülya Nutku ile bu kentte şehir tiyatrosunun kurulmasını hayal ederdik... Her ikisi de İzmir’de bir şehir tiyatrosu olsun çok isterdi. Özdemir hocamız biraz daha yaşasaydı bu tiyatronun tekrar kurulduğunu görebilecekti. Hülya Hocamız ise tiyatronun kurucu kadrosu içindeydi. Açılan sınavlarda tiyatronun kadrolarını seçen kişilerden biriydi ancak o da ilk oyunumuzu bile izleyemeden vefatı sebebi ile aramızdan ayrıldı. Her iki öğretmenimi de saygı, sevgi ve özlemle anıyorum. 

Hayal, gerçek oluyordu

İzmir Şehir Tiyatroları’na gelişiniz; İzmir ve İzmirli seyircinin hissettirdiklerini nasıl tanımlarsınız?

İzmir’de bir şehir tiyatrosunun açılacağını duyduğumda çok mutlu oldum, okul yıllarında kurduğumuz hayal artık gerçek oluyordu. Bu çok heyecan vericiydi. Bir de tiyatronun başında Yücel Erten gibi bir duayenin olması heyecanımı daha da yükseltmişti. Bu tablo, İzmir Şehir Tiyatroları’nın derin temeller üzerinde, sapasağlam bir yapı olarak inşa edildiği anlamına geliyordu ve ben bu yapının bir parçası olmayı çok istemiştim. İzmir’imizin Değerli Başkanı Sayın Tunç Soyer’e de sizlerin aracılığıyla teşekkür etmek isterim. Bu tiyatronun can suyu olduğu, yıllardır yapılamayanı yaptığı için. İzmir’de sanat üretmek çok konforlu. Çünkü aydın, yeniliklere açık, bilgili ve donanımlı bir seyirciye sahibiz. Bu tiyatro özelinde çok önemli bir ayrıntı ve bizlere de büyük bir sorumluluk yüklüyor tabii. Seyircimizle daha iyi ile daha güzel ile buluşmamızı sağlıyor. Üretimlerimizde bizlere itici güç sağladığına inanıyorum.  Bu yüzden yaptığımız oyunların niteliği de seyircinin yapısı sayesinde pozitif anlamda farklılaşıyor.     

İki sezon boyunca, ‘Bir Felaket Kutlaması’, ‘Benim Naçiz Vücudum’ ve ‘Bahar Noktası’ oyunlarında rol aldınız. Üç oyunda, bu sezon kapalı gişe oynadı. Seyircinin ilgisiyle ilgili neler söylemek istersiniz?

Tiyatromuz iki yıllık bir tiyatro. Kadrolamasını da liyakatle yaptığınızda başarı kaçınılmaz oluyor. 2 yıl içinde neredeyse her dalda toplam 18 ödül almışız. Dolayısı ile seyirci iyi olanı tanıyor ve kısa sürede benimsiyor. Var olsunlar ki ilgileri zaman ilerledikçe artarak devam etti. Artık seyircimizle aramızda hissiyat bağımız var. Bu o kadar önemli ki. 

Yiğit Aksütlü’nün EN’LERİ:

  • Tiyatroya dair en büyük hayaliniz nedir?
  • Özgür sanat. Ve sanatla gelişen dönüşen bir dünya.
  • Bugüne kadar oynadıklarınız arasında en sevdiğiniz rol ya da oyun hangisi oldu? 
  • Bu soruya cevap vermek benim için biraz zor. Ama fakültenin ikinci sınıfında okurken, Peter Shaffer’in yazmış olduğu ‘AMADEUSoyununu ilk okuduğumda işte bu benim tez oyunum olmalı demiştim. Salieri ve Mozart… Her iki karakteri de oynamaktan büyük keyif duymuştum.
  • Oynamadığınız ancak oynamayı en çok isteyeceğiniz oyun hangisi?
  • Bir sürü var. Ama son dönemlerde Arthur MİLLER – “Cadı Kazanı” – Proctor çok isterdim.
  • Birlikte oynamayı en çok isteyeceğiniz oyuncu kimdir? ‘Keşke bu isimle aynı sahnede olsam’ dediğiniz kişi kimdir?
  • Mesleğimizin gereklerini kendine ilke edinmiş, sahnede temsilini keyifle icra eden herkesle diyebilirim.
  • Tiyatroya veya yaşama dair en çok ilham aldığınız isim kimdir? (Kesinlikle bir isim olmak zorunda değil, bu insana dair bir özellik de olabilir. Örneğin; ‘Mücadeleci her insan bana ilham kaynağı olabilir’ gibi bir cevap da verilebilir)
  • Arayışları olan, elde ettiği neticeleri iyi ve güzele yontan herkes.

Editör: Duygu Kaya