Turan HORZUM

Baykuşlar ve küçük fareler dışında kimse karanlıktan haz almaz.

Bazı kavramlar vardır, insan olduğumuzu hemen bize anımsatır. O yüzden ihtiyaç duyduğumuzda kullanmak ya da öne sürmek insanlıktan uzaklaştığımızın da kanıtıdır. Sevgi, bağlılık, paylaşma, karşılıksız yardım, acıya dayanma, güven, fedakârlık bu kavramlardan bazıları. 

Tam bir klasik olarak nitelenen, E. Nesbit yazdığı ‘Demiryolu Çocukları’ adlı kitap yukarıdaki kavramların somutlaşmış hali. 

Edebiyatın iyileştirme yönünü biliriz. Hele hele empati kurmamızı sağladığı gibi tüm dünya insanlarıyla aynı ortak özelliklere sahip olduğumuzu bize anımsatır. Benim için en önemli tarafı egodan uzaklaştırmasıdır. Çünkü insanın en kötü özeliği egosunun olmasıdır. Onu kötü yapan bu yanıdır. 

Demiryolu Çocukları romanını okuyup bitirdiğinizde egodan uzak, neşeli bir insan olmanın yolunu tutacaksınız. 

Kitap bir çocuk klasikleri romanı olarak geçiyor. Ancak her yaşta mutlaka okunması gereken yapıtlardan biri. Biliyoruz ki insan ihtiyaçları sınırsız değil. Mutlu olmak için yatlara katlara gereksinimimiz yok. Hele hele çevrende seni seven birileri yoksa bir hiçsin, kibrin ve mallarınla yok olur gidersin. 

Üç çocuklu orta halli bir ailenin yoksul duruma düştüklerinde başlarından geçenleri anlatıyor kitap. Babayı bir gece ansızın götürürler. Anne, babanın neden götürüldüğünü bilir fakat üç çocuğuna da söylemez. Geçim kaynakları tükenince, anne üç çocuğunu da alarak bir kır evine giderler. Anne: “Yavrularım, her şey halloldu. Bu evden ayrılacağız ve bir kır evinde yaşayacağız. Çok şirin, beyaz bir ev. Orayı çok seveceğinize eminim,” der.  Sıcaklık, acılara teslim olmama annenin tüm ilişki dilinde böyledir. Onurlu olma hali hep bir köşede durur ama insan için güzelliklerden asla vazgeçmeden.

Aile kır evine taşındıktan sonra anne hikayeler yazar, yayınevlerine gönderir, yayımlanırsa para kazanır, çocuklar da trenleri tanırlar, trenler sayesinde orada çalışanlarla ilişki kurarlar, insanı mutlu eden yaşama sevinci aşılayan olaylar yaşarlar.  

Hikâyede birçok olaylar ve çözümleri masalsı düşünülebilir. Bütün büyük sorunların, aslında kibirden, önyargıdan, egodan uzak düşündüğümüzde hemen çözülüverdiğini de görürüz. Günümüzde kolay çözümler yok ama çocuklar için macera ve mutlu son yine var. Tüm insanlar için sonsuza kadar sürecek sevgi paylaşma var. Kitap da tam bu yüzden evrensel ve klasik. 

                                                                                             Demiryolu Çocukları - E. Nesbit

***

Emel Kadör

‘Yolcu bir gün yolunu yitirirsen, artık eski yolunu bulmaya çalışma, yeni bir yol ara kendine’*

Hakkari’de Bir Mevsim’den FERİT EDGÜ

Kısa öykünün özgün temsilcisi; şiir, roman, hikâye, deneme, eleştiri, çeviri alanlarında eserler veren, edebiyatımızın 50 kuşağı yazarlarından Ferit Edgü’yü 22 Temmuz 2024’te kaybettik. 

1936 doğumlu yazarımız İstanbul Güzel Sanatlar Akademisi’nde başlayan eğitimini önce Paris’te tamamlar. Sanat tarihi ve felsefe kurslarına katılır. 1964’te yurda dönen Ferit Edgü askerliğini Hakkari’nin Pirkanis köyünde er-öğretmen olarak yapar. Buradaki izlenimlerini, anılarını “O / Hakkari’de Bir Mevsim” adıyla romanlaştırır. 1979’da Bir Gemide ile Sait Faik Hikaye Armağanı’nı; aynı yıl Tüm Ders Notları ile TDK Deneme Ödülünü, 1988’de Eylül’ün Gölgesinde ile Sedat Simavi Edebiyat Ödülü’nü kazanır. 

Şiirde ilk dönem Attila İlhan’ın başını çektiği Maviciler grubu içinde yer alır. 

Karamsarlığın, umutsuzluğun hakim olduğu eserlerinde toplumcu gerçekçiliğe eleştirel yaklaşan, varoluşçu anlayışın etkileri görülür. Dili ve yaklaşımı geleneksele başkaldırıyı içerir. Dönemin, bu tarzda yazmayı toplumdan kaçış olarak niteleyen eleştirmenlerini “Gerçeklerden kaçmadığını tersine gerçeği ele geçirmeye çalıştığını” söyleyerek yanıtlar. Bireyi merkezine alan Edgü, eserlerinde varoluşla ilgili soruları irdeler, okuru da bu soruları irdelemeye yöneltir. 

Semih Gümüş Ferit Edgü için şunları söylüyor. “Ferit Edgü edebiyat dünyamızın en değerli ve en ayrıksı yazarlarından biriydi. Ferit Ağbi ile geçen yıllar içinde yakındık, epeyce konuşmuşuzdur. Onu sevdiğimi biliyordu, onun bana karşı sıcak tutumunu da ben biliyordum. O her zaman en sevdiğim yazarlarımız arasında ilk sıralarda oldu. En az kırk yıldır, tanıdığım herkese yazdıklarını okutmaya çalıştım. Farklıydı. Düşünen bir yazardı, bilgeydi. Herkesten ayrı, kendi dilini, anlatı dünyasını oluşturmaya çalıştı. Arayışı bitmezdi. Çıtayı hiç aşağı düşürmedi.”

FERİT EDGÜ ANISINA

Tezer canım, 

Evet, aylardır yazamadım sana. Bağışla. 

Sezer ve Demir biliyorlar, hastalık haberini aldığım günün akşamı yatağa düştüm. Ve iki gün yataktan kalkamadım. Daha önce benzeri durumu yaşamamış olsaydım, rastlantı derdim. Ama değildi. 

…Ruh sağlığım hiç yerinde değil. Keyfimin yerinde olması içinse hiçbir neden yok. Eski günlerdeki gibi çok içiyorum. Sabahları, yüzüm gözüm davul gibi şismiş uyanıyorum. 

  Yazmıyorum. Ya da yazamıyorum. Dosyamda birikmiş yazıları, taslakları bile gözden geçirip yayımlamak gelmiyor içimden. 

 Her yazıya başlayışta yazmayı yeniden öğrenmek zorunda olmak… Ne güç!

 …Özlemle gözlerinden öpen,

Hans Peter’e selam. Deniz’e öpücükler…                                                                        

                                                                                                        “Her şeyin sonundayım”

                                                                                         Tezer ÖZLÜ- Ferit EDGÜ Mektuplaşmaları

Ferit’ciğim,

Bana yazmiş olduğun mektup çok etkiledi ve sarstı beni. Bana karşı bu denli içten davranışına çok sevindim. 

Çocukluğumdan beri seni çok sever ve sana yaklaşabileceğim günu beklerdim. Şimdi sana Demir’den bile daha yakınım ve her zaman senin sözlerine veya sessizliğine gereksinme duyuyorum. 

Burada iki gündür gökyüzü masmavi ve onunla birlikte her şey güzel, ama tüm bu güzellik senin dediğin gibi, “Bir tek sözcükle gökyüzü korkunçtu ve onunla birlikte her şey”e dayanıyor. 

Gelebilirsen benim için çok iyi olur. Amelie ve senin, sevgi ile yanaklarınızdan öperim.

                                                                                                                          Tezer (16 Şubat 1967)

***

FERİD EDGÜ’DEN HİKAYELER

YÜRÜYEN

Nereye gidiyorsun böyle?
Bilmem. Bir yere gider gibi miyim?
Burnunun doğrultusunda yürüyorsun. Her zamanki gibi.
Karşına dikilmesem beni bile göremeyecektin.
Her yürüyen bir yere mi gider ki! Her burnunun doğrultusunda ilerleyen
sencileyin bir duvara mı toslar?
Ben yalnızca hatırını sormak istemiştim.
İşte hatırım, meraklı dostum, dilersen sen, buna, hatıra da diyebilirsin dedi,
bacağıma doğru bir tekme savururken.
Bunun hesabını vereceksin, diye bağırdım ardından.
Aldığım yanıt, sokakları çınlatan, uzun, çok uzun bir kahkaha oldu.

BİR GARİP SÜRGÜN

Demir için

Ben daha önce hiçbir yabancı tanımamıştım.
Çocukluğumda onlardan uzak durmam söylenmişti; ben de uzak durmuştum. Ama, tüm yaşadıklarımdan sonra, artık gönül rahatlığıyla söyleyebilirim, onların dillerini öğrenip, kitaplarını okuyup, hatta, aralarından birkaçıyla dostluk kurduktan sonra yaşamım değişti.
Bir an durdu. Sonra ekledi: Biliyor musun, kimseye verecek bir hesabım yok.

YOL

Doğrusu, alacakaranlıkta uçan kuşları severim. Özellikle bir göl kıyısında. Hiç değilse bir havuz başında.
Bir zamanlar, böylesi günbatımı görünümlerini benimle paylaşan bir sevdiğim vardı. O, nicedir yok. Kuşlar da yok. Zaten ben de ne bir göl kıyısındayım ne de havuz başında.
Bir ormanda ilerlemeye, yolumu bulmaya çalışıyorum.
Kim bilir, belki de geriliyorum.
Aslında, öyle ya da böyle, beni şaşırtan ya da korkutan bir şey yok yeryüzünde. Dolayısıyla yolumu bulmamın ya da bulamamamın da bir anlamı yok.

İZ

O günlerde sürekli izleniyordum.
Bıktım.
Ben de beni izleyenleri
izlemeye başladım.
Böylece onlarla aramda bir eşitlik doğdu:
Onlar da, ben de
hem izleyen, hem izlenen olduk.

Ferit Edgü, Leş (Toplu Öyküler), Sel Yayınları, 2014, 3. basım, s. 26, 38, 43, 55.

***

UYKUDAN ÖNCE

Bu sayıda 25 dile çevrilen şairane bir kitaptan söz edeceğiz. Tina Oziewicz ve Aleksandra Zajac’in yazdığı “Kimse Bakmazken Duygular Ne Yapar?” adlı kitabı. Her duygu az veya çok hepimizde vardır. Merak, neşe, kaygı, hayal gücü daha onlarcası bizlerin yaşamını doğrudan etkiler. 

İçimizdeki bu duygulara bakmak, onları tanımak ve ailecek onlar hakkında sohbet etmek için harika bir kitap.  

                                                                                              Kimse Bakmazken Duygular Ne Yapar?

Tina Oziewicz ve Aleksandra Zajac – Domingo Yayınevi

Kaynak: Haber Merkezi