UTKUCAN AKKAŞ- Tiyatrodan nefret ettiğini sanarak büyüyüp, onunla gerçekten tanıştıktan sonra hayatının merkezi haline getiren, oynadığı her rolün hakkını veren bir sanatçıyla söyleştik bu hafta… İzmir Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatroları Oyuncusu Burak Talı’dan bahsediyorum… Söyleşi serimizin 28’inci konuğu olan Talı, öğrenciyken kurduğu hayalin içinde yaşadığını söyleyerek, “İzmir’de bir şehir tiyatrosu olmasının özlemini çeken biri olarak hasretimi İzmir Şehir Tiyatroları bünyesinde oynayarak gideriyorum. Bir oyuncu olarak zaten muhteşem bir hayalin içinde yaşıyorum. Öğrenciyken kurduğumuz hayalin içinde…” diyor. Burak Talı ile kariyerini, hayallerini ve tiyatroyu konuştuk…
Bir aitlik hissi
Kısaca kendinizi tanıtır mısınız?
1990 yılında Van’da doğdum. Çocukken hiperaktiftim. Bu sebeple de yaşadığımız mahallenin korkulu rüyasıydım. 9-10 yaşlarında daha tiyatronun ne olduğunu bilmez iken oturduğumuz müstakil evin büyük balkonuna, sokağımızdaki tüm yaşıtlarımızı seyirci olarak toplayıp ablamla birlikte müsamereler düzenlerdik. Yine o dönemler bir gün Van’a ilk şubesini açan bir zincir marketin lansmanı sebebiyle bir çocuk oyununun biletlerini helikopterden aşağı fırlattılar. O biletlerden birini bile toplamaya yetişemedim. Birkaç yıl sonra annem bizi başka bir çocuk oyununa götürdü ama o kadar kötüydü ki oyun alkışlanırken uyandıktan sonra temsilin başından itibaren uyuduğumu anladım. O oyundan sonra lise ikinci sınıfa kadar tiyatrodan nefret ettiğimi sanarak büyüdüm. Bir gün dershanedeyken yakın arkadaşım sonraki derslere girmek istemediğini söyleyerek Devlet Tiyatrosu’nda bir oyuna gitmeye davet etti. Ben de içimden umarım bugün temsil yoktur da bilete ödeyeceğimiz parayla tiyatronun karşısındaki restoranda pizza yeriz diye düşündüm. Gişeye girdik ve bileti aldık. Ne yapsam ne etsem de bu oyunu seyretmesem diye planlar yaparken oyun saati geldi çattı. Oyundan çıktığımda kendimi ilk kez bir yere ait hissettim.
Çılgın bir karar aldım
Sonrasında, tiyatro ile yollarınızın birlikte devam edeceğini mi anladınız?
O çok enteresan bir duyguydu. Aynı oyunu 17 kez izledikten sonra gişe memuru ‘Eğer istersen seni oyuncularla tanıştırabilirim’ deyince elim ayağım birbirine dolandı. Sanatçı girişinden koridora ilerlerken Muhsin Ertuğrul’un siyah beyaz bir portresiyle göz göze geldim. Ve hayatımı değiştirecek olan oyuncuyla, Süleyman Atanısev’le tanıştım. Aynı dönemde Van Devlet Tiyatrosu’nda Azizname prova sürecindeydi ve ilk defa bir oyunun prömiyerine gittim. Azizname’yi en az 50 defa seyretmişimdir. Sonraki sezon iki oyunda görev aldım. Birinde figürasyon diğerinde yönetmen yardımcısıydım. 17 yaşında Ankara Üniversitesi Dil Tarih ve Coğrafya Fakültesi Tiyatro Bölümü Oyunculuk Ana Sanat Dalı’nı kazandım ve Ankara’ya taşındım. İkinci sınıftan itibaren de hem okuyup hem çalıştım. Fakat bir süre sonra dışardaki işlerin yoğunluğundan okulun akademik takvimine sadık kalamadım. Sınıf arkadaşlarımın mezun olduğu yıl çılgınca bir karar alıp yeniden üniversite sınavına girerek Dokuz Eylül Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Sahne Sanatları Bölümü Oyunculuk Ana Sanat Dalı’nı kazanıp bir dört yıl daha aynı alanı farklı bir okulda okumuş oldum ve buradan mezun oldum. Her iki okulda da çok değerli hocalardan ders aldım. Bu iki köklü tiyatro okulunun tedrisatından geçmek, multidisipliner bir sanat dalı olan tiyatroya dair bakış açımı oldukça zenginleştirdi.
Her anınız tecrübe
Bugüne kadar ne tür çalışmalarda ve tiyatrolarda yer aldınız? Yaşadığınız tecrübeleri genel olarak nasıl görüyorsunuz?
Ankara’da okurken okulda oynadığımız oyunların yanında üç sezon boyunca Devlet Tiyatrosu’nda dört farklı oyunda oynadım. Özel tiyatrolarda çalıştım, kısa filmlerde oynadım, radyo ve televizyon reklamları seslendirdim, yabancı dizilere dublaj yaptım, günlük dizilerde oynadım. Oyunculukta her anınızı tecrübe olarak değerlendirmezseniz bireysel bir konfor alanını yaratmış olursunuz ve üretkenliğiniz durur. Her anınız teknik olarak gözleme dayalı olmalı; duygusal anların muhakemesi dahil olmak üzere… Dolayısıyla sosyal hayatınızı bu temel üzerine inşa etmelisiniz. Yani tüm tecrübelerimi bir müfredat gibi gün sonunda birbiriyle eşitleyerek hayatıma devam ediyorum. Tiyatronun bu tecrübelerle birlikte beni ehlileştirdiğini söyleyebilirim. Bazen hayatınızın veya yakın arkadaşlarınızın sorunlarına dair salık üretmeye başladığınızda da dramaturgiden beslendiğinizi fark ederken buluyorsunuz kendinizi. Dramaturgi tiyatronun en önemli nimetlerinden biridir. Yaşantınızın analiz anahtarıdır. Doğru kararlar verebilme yetinizi destekler. Sofistike olanı günlük hayatınızın trafiğiyle harmanlar. Tüm bu anlattıklarımdan mütevellit tiyatro yaşantım boyunca acı/tatlı tecrübelerimi sıralayarak yorumlamak yerine böyle genel bir değerlendirme yapmış olayım.
Gerçeği o an anladım
İzmir Şehir Tiyatroları’nda oyuncu olarak yer alma süreciniz nasıl oldu? O dönemi mutlaka iyi hatırlıyorsunuz, sizi bu çatı altına taşıyan etmenler nelerdi?
Ben İzmir’de ikamet ediyordum. Askerliğimi yedek subay olarak yaptım ve terhis olduğum gün iş arama sürecine girdim. Önce İstanbul’a gittim ama pandemi etkisi sosyal yaşama ket vurduğu gibi sektörü de derinden sarsmıştı. Hiçbir görüşme gerçekleştiremeden bir hafta sonra İzmir’e geri döndüm. Birkaç ay sonra da İzmir Şehir Tiyatroları’nın sınavı duyuruldu. Yaptığım ilk şey genel sanat yönetmeninin kim olduğunu araştırmak oldu. Gözlerime inanamadım. Kurucu Genel Sanat Yönetmeni; Yücel Erten. Düşünsenize, tiyatrodan nefret ettiğinizi sanarak büyüyüp ilk prömiyerinizi Yücel Erten’in uyarlayıp metnini oluşturduğu bir oyunu izleyerek yapıyorsunuz, o oyunu 50 defa seyrediyor ve neredeyse ezberliyorsunuz, iyi bir tiyatro bölümünden mezun olup yaşamaya alıştığınız şehirde idolünüzün kurucu genel sanat yönetmenliği yaptığı bir tiyatronun oyuncu kadrosuna dahil olma şansı yakalıyorsunuz. Hemen başvurumu yaptım. Artık kalıp bir cümle gibi ifade ediyoruz fakat düşünsenize, yüzüncü yılına merdiven dayamış cumhuriyet ile yönetilen ülkemizin güzide şehri İzmir’in 70 yıldır şehir tiyatrosu yok! Sınavın ilk aşamasına kadar benim için de hayal gibiydi. İsmet İnönü Sahnesi’nin önünde benimle aynı gün sınava girecek adayları görünce durumun gerçek olduğunu anladım. Yemin ederim o an anladım. (Gülüyor.) Sınav sonuçlandı, kayıt işlemlerimizi tamamladık ve ekibin ilk buluşmasında burada bir tarih yazılıyor diye düşünürken Yücel Erten konuşmasının sonunda şöyle dedi: “Yuvanıza hoş geldiniz!” Ülkenin her yerinden aydın yüzlerle oluşturulmuş bir ekibin üyesi olmak paha biçilemez bir şey. Herkes üretmek için var, kocaman bir kayanın altına ellerini koymak için var, 70 yıllık bir hayali gerçek kılmak için var!
İzmir bize bağrını açtı
İki sezondur İzBBŞT sanat hayatını sürdürüyor… Aradan geçen dönemi, İzmirlilerin ilgisini ve Şehir Tiyatroları’nın kat ettiği yolu nasıl değerlendiriyorsunuz?
İlk sezonumuz tam bir temel atma süreciydi. Yapının her bir noktasının iyi kurulması, öz denetimin kaybedilmemesi ve şehirle organik bir bağ kurulması gerekiyordu. Ve oldu da. Genel Sanat Yönetmenimiz Yücel Erten iken, nasıl olmasın? İzmir’in seyircisi bize bağrını sonuna kadar açtı. Onların da özlemiydi. 70 yıldır beklenen olmak ve söz gelimi 30’lu yaşlarında bir seyircinin bile İzmir Şehir Tiyatroları’nın kurulmasını ve oyunlarını beklediğini bilmek tiyatromuzun öncül belirleyeniydi. Sorumluluğu ağırdı. Bu sorumluluğu tiyatro olarak değil; tiyatrosu ve seyircisiyle İzmir olarak üstlendiğimiz, seyircinin yoğun ilgisiyle aşikardı. İkinci sezonumuzda ise tüm temsillerimizi kapalı gişe oynadık. Hatırı sayılı birçok ödül aldık. Ve bugünkü sonuçtan anladığımız şu ki biz İzmir Şehir Tiyatroları’yız, biz İzmir’iz.
İzBBŞT henüz genç bir kurum. Ancak kendi kitlesini oluşturmuşa benziyor. İkinci sezondan bakınca gelecek sezonlarla ilgili öngörüleriniz, beklentileriniz var mı? Bir oyuncu olarak İzBBŞT’ye dair nasıl hayaller kuruyorsunuz?
Kendi kitlesini ilk sezonun sonunda oluşturan genç bir kurumdan bahsediyoruz. 2 sezonda tek sahnede 8 oyun çıkardık. İhale yasası izin verse daha fazla oyunla seyircilerimizin karşısına çıkacaktık. Karşımıza çıkan sorunları da Yücel Erten’in kıymetli tecrübeleri ve ortak akılla çözerek ilerledik. Dolayısıyla yaşı küçük ama tecrübesi büyük bir tiyatroyuz. İzmir’in, tiyatrosunu bu kadar sahiplenişinden kaynaklı hep buradaymışız gibi hissediyorum. 11 yıldır İzmir’de bir şehir tiyatrosu olmasının özlemini çeken biri olarak hasretimi İzmir Şehir Tiyatroları bünyesinde oynayarak gideriyorum. Bir oyuncu olarak zaten muhteşem bir hayalin içinde yaşıyorum. Öğrenciyken kurduğumuz hayalin içinde… Özveriyle çalışıyoruz. Yolumuza her zaman bu özveriyle devam edeceğimizden emin olabilirsiniz. Üçüncü sezon için yeni oyunlarımızın prova süreci içerisindeyiz. Ve bu sezon da tüm temsillerimizin kapalı gişe oynayacağına dair hiçbir şüphemiz yok.
‘O alkışlar hepimizin’
Bahar Noktası oyununda canlandırdığınız ‘İskender’ rolü ile seyirciden çok fazla alkış alıyorsunuz. Oyuna ve size gösterdikleri ilgi hakkında neler söylemek istersiniz?
Bahar Noktası, çark dişlerinin ideal ölçüde işlemesi gereken nadir oyunlardan biri. Bir an kaçtı mı düzeltmek, rayda ilerlemek çok zor. Bu oyunda terzisinden kondüvitine, aksesuarcısından oyuncusuna kadar öyle güzel bir ekip olduk ki bu başarıyı bireysel yorumlamak haksızlık olur. O alkışlar hepimizin… Orijinal metin Shakespeare’in ama bir kere muhteşem çevirinin, uyarlamanın arkasında Can Yücel, rejisör koltuğunda Yücel Erten var. Daha ne olsun? Bu başarıyla şehirde ünlendik. Mesela bir gün ekmek almak için fırına gittim. Kasa sırasında arkamda üniversite öğrencileri vardı. İçlerinden biri “Aa İskender!” dedi. Birkaç kere de tramvayda benzer tepkilerle karşılaştım. Oyundaki diğer partnerlerimden de aynı durumları yaşadıklarını duydum. Popüler kültürün toplumu ele geçirdiği bu zamanlarda bu anlar o kadar değerli ki!
Burak TALI’nın EN’LERİ:
Tiyatroya dair en büyük hayaliniz nedir?
Liyakat. Sanatçıların dayanışması. Ve sanatı sanatçıların yönettiği özgür platformların çoğalması.
Bugüne kadar oynadıklarınız arasında en sevdiğiniz rol ya da oyun hangisi?
O kadar çok var ki saysam uzun sürer. Çünkü profesyonel işler dışında iki okulda oynadığım oyunların sayısı da çok fazla.
Oynamadığınız ancak oynamayı en çok isteyeceğiniz oyun hangisi?
Azizname’de oynamayı çok isterdim. 18 yıldır bir şekilde yollarımız birçok defa kesişti ama hepsinde oynanan salonda seyirci olarak yer aldım. (Gülüyor)
Birlikte oynamayı en çok isteyeceğiniz oyuncu kimdir? “Keşke bu isimle aynı sahnede olsam” dediğiniz kişi…
Bu soruya ezber bozan bir cevap vereceğim. Çünkü hünerine sıcak temasla şahit olamadığım biriyle partnerlik arzulayamıyorum. Efe Çetinel’i 2017 yılında aynı hafta içerisinde iki farklı oyunda izleyip “Bu nasıl bir yetenek? Keşke beraber sahneye çıkabilsek.” diye düşünmüştüm. İzBBŞT’de provası süren oyunlarla birlikte 3 oyunda yer alıyorum. Ve hepsinde Efe’yle birlikteyiz. İzBBŞT’nin sınavında Selen Şeşen ve Deniz Gürzumar ile aynı gruptaydık. Onların da sahnelerini izleyince aynı şeyi hissettim. Ve onlarla da aynı oyunlarda yer aldık.
Tiyatroya ve yaşama dair en çok ilham aldığınız isim kimdir?
Kendi hikayesini başkasına teslim etmemiş herkes. Ki çok azdırlar…