Japonya`da 2011 yılında meydana gelen depremin yol açtığı tsunaminin Fukuşima Daiçi Nükleer Santrali`nde soğutma sistemini devre dışı bırakması nedeniyle yaşanan nükleer felaketin üzerinden 7 yıl, Çernobil felaketinin üzerinden ise 32 yıl geçti. Felaketlerin neden olduğu can ve mal kaybı halen tam olarak bilinemezken ve radyoaktif kirliliğe ilişkin sağlıklı bir açıklama gerçekleştirilmezken ve kazanın boyutları bağımsız araştırmacıların çabalarıyla ortaya çıkarılabildi.
EGEÇEP tarafından yapılan açıklamada, elektrik üretim teknikleri arasında insan yaşamını ve doğayı en çok etkileme olasılığı bulunan nükleer santrallarin, hem işletme hem de söküm maliyetleri bakımından en pahalı enerji üretimi yöntemleri olduğuna dikkat çekildi. Açıklamada ayrıca nükleer felaketlerin yarattığı tahribatın kamuoyundan gizlenildiği de belirtildi.
"HÜKÜMET UYARILARA KULAĞINI TIKIYOR"
Akkuyu ve Sinop'ta yapılması planlanan nükleer santral ile ilgili hükümetin uyarılara kulak asmadığı ifade edilen açıklamada "Ülkemizde ise Akkuyu‘da, Çernobil kazasının yaşandığı Rusya‘yla ve Sinop‘ta, Fukuşima felaketine imza atan Japonya‘yla nükleer santral kurulacaktır. Yarın Akkuyu’da, Rusya devlet başkanı Putin’in de katılacağı bir törenle temel atılacak olması, hükumetin tüm uyarılara kulağını tıkadığının açık göstergesidir. Oysa, ülkemizin nükleer santrallere değil, enerjinin etkin kullanımına ve gereksiz yatırımlara enerji harcanmasına değil halkın ihtiyaçlarına enerji sağlanması gerekmektedir. Elektrik Mühendisleri Odası verileri, ülkemizde bir enerji açığının değil, tersine fazlasının olduğu, ancak kayıp ve kaçaklar ile enerjinin yanlış kullanımının asıl sorun olduğunu ortaya koymaktadır. Diğer yandan nükleer santrallerin, normal çalışma koşullarında bile, düşük de olsa radyoaktif kirliliğe neden olduğu bilinmektedir. En küçük kazaların etkilerinin, nesiller boyunca sürdüğü, atıkların güvenli bir şekilde depolanması gibi henüz çözülemeyen temel sorunlar varken, nükleer santrallar seçenek olarak bile tartışılmamalıdır. Nükleerde, sıfır risk yoktur ve bir nükleer kaza, nesiller boyu bölgeyi yaşanamaz hale getirebilecektir. Kazaların önemli bir bölümü, insan kaynaklı hatalardan veya öngörülemeyen basit nedenlerden kaynaklanmaktadır." denildi.
GAZİEMİR'DE ORTAYA ÇIKAN RADYOAKTİF ATIKLAR NE OLACAK?
Gaziemir‘de ortaya çıkan radyoaktif atıklara da dikkat çekilen açıklamada, kurşun fabrikası sahasında, 2007 yılında tespit edilen radyoaktif kirlilik sorununun halen çözülemediğini ifade edildi.
EGEÇEP Türkiye'de yapılması planlanan nükleer santrallerle ilgili şu açıklamayı yaptı;
Akkuyu, Akdeniz içerisindeki dalma batma zonlarının etkisindedir ve geçmişte bu zonlarda oluşan çok büyük depremler ve sonrasında oluşan tsunamiler, yapılması planlanan Akkuyu Nükleer Santrali için, öngörülemeyecek riskler taşımaktadır. Benzeri şekilde, Sinop da Karadeniz kuzeyindeki faylarda oluşacak bir depremin yaratacağı tsunamilere açıktır.
Bölgemizde karşılaştığımız, nükleer santrallerle karşılaştırıldığında, radyoaktivite yönünden çok daha az risk oluşturacak tesislerin bile denetlenerek, gerekli önlemlerin alınmasının sağlanamamış olması, endişelerimizi arttırmaktadır. Kazaların yarattığı büyük tahribat, nükleer santrallerden vazgeçilmesi için ciddi bir uyarı niteliğindedir. Çernobil`de ve Fukuşima’da yaşanan felaketlerin olumsuz etkileri hala sürerken, ülkemizin nükleer bir maceraya sürüklenmesine "HAYIR" diyoruz.
Nükleere Hayır, Yaşasın Hayat!