İzmir Küçük Kulüp Derneği’nde düzenlenen “Hayatın İçinden Söyleşiler”in konuğu, Halikarnas Balıkçısı’nın torununun eşi ve Kabaağaçlı ailesinin gelini Tuğba Kabaağaçlı oldu. “Zamanda Yolculuk” başlıklı söyleşi, İzmirlilerden yoğun ilgi gördü.

İzmir'de korkutan kaza: Mahalleli ara yol açıldığından beri rahat yok diyor İzmir'de korkutan kaza: Mahalleli ara yol açıldığından beri rahat yok diyor

Söyleşiye Kabaağaçlı ailesinden birçok fert de katıldı. Aile bireyleri, Halikarnas Balıkçısı Cevat Şakir Kabaağaçlı ile ilgili anılarını ve ona dair duygularını paylaştı. Etkinlikte, Halikarnas Balıkçısı’nın doğa, tarih ve insan sevgisiyle yoğrulmuş yaşam felsefesi ve ailesine bıraktığı kültürel miras bir kez daha hatırlandı. İzmirliler, bu samimi ve duygusal buluşmayı ilgiyle izledi, dakikalarca alkışladı.

Dede Halikarnas Balıkçısı’nın İzinden

Tuğba Kabağaçlı’nın söyleşisinde, eşi Derya Ömer Kabağaçlı, dedesi Halikarnas Balıkçısı’nın Mavi Yolculuk ve Anadolu felsefesine olan tutkusunu anlattı. “Yedi yaşından beri denizle olan sevgim sonsuz. 27 yıl boyunca Anadolu felsefesine bağlandım ve Mavi Yolculukla bu sevgiyi birleştirdim,” diyen Kabağaçlı, dedesinin öncülüğünde geliştirilen bu yolculukların, derin sohbetler ve felsefi tartışmalarla kültüre dönüştüğünü vurguladı.

Mavi Yolculuk, sadece bir seyahat değil, aynı zamanda katı kuralların ve düşünsel bir ortamın yaratıldığı bir deneyimdi. “Dedem, her yolculukta belirli kurallar koydu. Bunlar, sanatçılar ve düşünürlerle yapılan karşılıklı düşünce paylaşımlarına zemin hazırlayan, katı ama değerli kurallardı,” diye devam etti Kabağaçlı. 1945 yılında Bodrum’da başlayan ilk yolculuklarından önce, sanatçı dostlarına mektup göndermiş “gelmezseniz döverim” mealinde cümleler kurmuş. Felsefe ve fikir sohbetleriyle başlayan Mavi Yolculuklar, bugüne kadar kültür haline gelmiş, pek çok ünlü sanatçı ve düşünürü etkilemiş bir gelenek halini aldı. Bu yolculuklar, sadece bir tatil değil, bir düşünce ve kültür paylaşımının ortamıydı.

Mavi onun için dünya görüşüydü

Edebiyatın, tarihin ve Anadolu’nun maviliklerinde düşünceyle kürek çeken devrimci bir isim: Halikarnas Balıkçısının torunu Ömer Derya Kabaağaçlı, onun ikinci kuşaktan en küçük temsilcisi olarak, bu ağır mirası şimdi oğluna, Ata Cevat’a devrediyor. “O ağırlık benimle birlikte oğluma da geçti,” diyor Kabaağaçlı . Dedesiyle ilgili hatırlayabildiği en net sahne, çocukken annesiyle birlikte oturdukları odada, onun isminin sık sık sevgiyle anılması.

"Halikarnas Balıkçısı, yalnızca bir yazar değil, aynı zamanda bir fikir öncüsüydü. Anadoluculuk akımının en tutkulu savunucularındandı. Ona göre Anadolu, tek başına bir medeniyetler beşiğiydi. Yunan medeniyetlerini ayrı görmek yerine, Anadolu Yarımadası’nın bir bütün olduğunu savundu. Bu düşünceyi yalnızca kitaplarında değil, mavi yolculuklarla da insanlara aktarmaya çalıştı. “Mavi” onun için sadece deniz değil, bir dünya görüşüydü.

“Mavi Vatan” gibi kavramlar bugün sınırların savunmasıyla anılsa da, Halikarnas Balıkçısı için bu sınırların en büyük silahı kalemdi. Göbeklitepe’den Efes’e, Bergama’dan Bodrum’a kadar uzanan bu medeniyet çizgisini halkın öğrenmesi gerektiğini savundu. Kalemiyle, halkı kendi toprağını tanımaya çağırdı. Kimi zaman yalnız kaldı ama kalemini eğmedi."

Kabaağaçlı, dedesinin devrimci yönünü şu sözlerle özetliyor: “O, düşüncelere karşı kafa tutmuş tek kişiydi. Antik tanrıların sonuncusuydu.”


İzmir'in kültürüne katkı sağladı

Halikarnas Balıkçısı, sadece bir yazar ve düşünür değil, aynı zamanda İzmir’in kültürüne büyük katkılar sağlamış bir isimdir diyen araştırmacı yazar Metin Erdoğan, onun topluma olan katkılarını vurgulayarak, “Eğer Halikarnas Balıkçısı’nın negatif yönleri aranacaksa, o zaman bu topluma ve bu ülkeye olan emekleri karşısında dizi çekilmez, diz çökülür” şeklinde konuştu. Halikarnas Balıkçısı’nın sahip olduğu eşsiz yeteneklere dikkat çeken Erdoğan, onun bir aktivist, ressam, çevreci ve dünya çapında bir rehber olduğunu belirtti.

Erdoğan, “Halikarnas Balıkçısı sadece bir yazar değil, aynı zamanda bir devlet adamıdır. İzmir’de Efes’i İran Şahı’na gezdirmiş, Fransa başbakanını gezdirmiş, Fransa’da tanınmış bir isimdir” dedi. Ayrıca, Balıkçı’nın yazar, şair, öğretmen, çevirmen ve tasarımcı gibi çok yönlü yeteneklere sahip olduğunu, hem İzmir hem de Türkiye için paha biçilmez bir değer olduğunu ifade etti. İzmir’e olan katkıları ise yadsınamaz. Dr. Behçet Uz’un Kültürpark’taki emeği ve Londra’da Shakespeare’in bitkiliğine benzeyen projelerle, İzmir’in kültürel mirasının korunmasına olan katkılar için İzmir Büyükşehir Belediyesi teşekkür etti. Halikarnas Balıkçısı’nın, İzmir’e olan bu emekleri sayesinde, hem kültürel hem de edebi alanda önemli bir iz bıraktığı bir kez daha hatırlatıldı.

Parasını kendi kazandı

Halikarnas Balıkçısı'nın torunu Joanne Aliye, dedesiyle ilgili bir hatırayı şu sözlerle paylaştı:
“Yaman Dağı eteklerinden aşağılarında Şadan Gökovalı ile birlikte bir kaya bulduk. Bu kayayı Bodrum’a götürdük. Dedem mezar yerini kendisi belirlemişti: ‘Arşipel’i görebileceğim bir yer olsun,’ demişti. Ölümünden sonra, Derya ve Sadan Gökovalı ile birlikte bir hafta sonu mezarın etrafını ördük. Kaya hâlâ orada duruyor.”

Ziyaretçiler, kaya mezarın başına ağaç dalları, gitarlar, şarap şişeleri bırakıyor. Mezarlık bir anıttan öte, yaşayan bir hafızaya, bir buluşma mekânına dönüşmüş durumda.

“Dedem, 75 yaşında olmasına rağmen hâlâ Efes’i devlet büyüklerine gezdiriyordu,” dedi torunu. “Hâli kalmamıştı ama ailesini geçindirmek zorundaydı. Kimseden destek istemedi, Parasını kendi kazandı. Sade ve onurlu bir yaşam sürdü.”

Şakir Paşa Ailesi: Mucizeler ve Skandallar

Halikarnas Balıkçısı’nın torunu, “Şakir Paşa Ailesi: Mucizeler ve Skandallar” dizisine dair duygularını dile getirirken, ailenin dışlandığını ve dizinin yapım sürecinde kendilerine hiçbir şekilde danışılmadığını vurguladı. “Böyle böyle bir şey yapıyoruz, ne dersiniz?” diyen olmadı; çünkü zaten dedem dışlanmış bir insandı. İzmir’deydi, İstanbul merkezli bakış açısıyla hep geride bırakılmıştı,” dedi. Dizi, Şakir Paşa ailesinden üç kuzenin yazdığı üç kitaba dayanıyor. İsmet annesinin yazdığı kitabın samimi, onurlu ve dedesine hayranlıkla yazıldığını, ancak dizide özellikle Ayşe Hala’nın kızının yazdığı kitabın ön plana çıkarıldığını ifade etti.

Dizinin isminin bile yönünü belli ettiğini düşünen torun, aile içindeki bazı fertlerin dedeye karşı mesafeli durduğunu, hatta bazı bölümlerin kasıtlı olarak kurgulandığını belirtti. “Bir sorsaydınız” diyerek, ailenin yaşayan fertlerinin bilgisinden ve hatıralarından hiç yararlanılmadığını söyledi. Hande Altaylı’nın kim olduğunu bile bilmediklerini, ama torunlar olarak sürece tamamen dışlandıklarını dile getirdi. Dizinin ilk gününden itibaren sosyal medyada hakaret ve troll ordularıyla karşılaştıklarını, bu yüzden hukuki süreci başlattıklarını açıkladı. “Annelerimiz, dayılarımız yaşasaydı bu yanlışlar olmazdı. Ama biz torunlar olarak yok sayıldık,” diyerek kırgınlığını belirtti. Balıkçı’nın torunu, “Mavi Sürgün”ü yeniden okuyun çağrısında bulunarak, gerçek Halikarnas Balıkçısı’nın ancak böyle anlaşılabileceğini ifade etti.

Muhabir: SEMRA İĞTAÇ