Kadınlar çeşitli gerekçelerle öldürülüyor. İstanbul Sözleşmesi uygulanmıyor. Katiller az ceza alacağını bildiğinden ya da az ceza getirecek bir yöntemle cinayetleri çok işliyor.
Eskişehir’de örneğin Ayşe Tuba Arslan, 23 kez suç duyurusunda bulunmasına rağmen boşandığı erkek tarafından sokak ortasında öldürüldü. 23 kez polise gidip, bu adam beni öldürecek, diyor ama kimse bunu umursamıyor. Ve Ayşe Tuba Arslan düşündüğü gibi boşandığı erkek tarafından öldürüldü.
20 yaşındaki balerin Ceren, bir psikopatın bıçak darbesiyle öldü. Adam, “birini öldürecektim o denk geldi onu öldürdüm. Öldüreceğim başka bir kadın vardı, çıkınca onu da öldüreceğim” diyor. Bu da yetmiyor Şırnak Cezaevi’ni kabul etmeyip Van’a gönderiliyor. Çocuk katili biri bu adam. Hayatını hırsızlıkla geçirmiş. Bu adamı aramıza salıyorlar ve sonucunda 20 yaşında genç bir kadının hayatını çalıyor.
Sokakta güvenle yürümüyoruz. Hele akşam mesela. Kulaklığı kulağımıza takıp müzik dinleyerek arkamızdan gelen adımların sesini duymadan yürürken kaç kadın tedirgin olmuyor? Hep bir tedirginlik hali. Toplu ulaşımda yanımızda oturan, dibimizde duran adamdan bir taciz gelecek mi hissi…
Bitmediler, bitmiyorlar çünkü destekleniyorlar. Bir takım elbise çekince iyi hal uygulanıyor.
Şule Çet mesela. Başta nasıldı davanın seyri? İki erkekle plazada ne işi varmış, içki içiyormuş.
Size mi soracağız ne içip ne içmeyeceğimizi, nasıl giyinip giymeyeceğimizi? Bunlar öldürülmek için bir bahane mi olacak? Sosyal medyanın gücü burada. Kadınlar davanın peşini bırakmadı, katil müebbet aldı. Kadınlar öldürülmemek için birlikte mücadele ediyor, öldürülen kız kardaşlerimizin huzur içinde yatmaları için davaların peşini bırakmıyor.
İzmir Barosu’nun kadın avukatları 25 Kasım Kadına Şiddetle Uluslar arası Mücadele Günü nedeniyle yaptığı basın açıklamasında önemli detaylar vermişti. Yağmurun altında yürüyen basın açıklaması yapan kadın avukatlar tepkiliydi.
Açıklamayı yapan avukat Perihan Çağrışım Kayadelen, kadın cinayetlerini bir cins kırım olarak nitelemişti. Medyayı da eleştiren avukat, kadın cinayeti haberlerinin ‘çılgın aşık, kıskanç sevgili’ gibi sunulmalarına tepki göstermişti. Kasım ayında 19 yaşında eski sevgilisi tarafından öldürülen Güleda’nın ölüm haberini CNN Türk, aşk dolu bir fotoğrafla servis etmişti örneğin. Medyanın dili önemli ama ana akım medya zaten termik santralleri bile yararlı görüyor.
Bahsettiğim İzmir Barosu eyleminde Perihan hanım İstanbul Sözleşmesi’ne de dikkat çekmişti. Bu sözleşme kadın hakları açısından önemli bir sözleşme. Fakat imzası atılmış ve uygulanmayan bir sözleşme. Perihan hanım sözleşme ile ilgili şunu söylemişti; “İstanbul Sözleşmesi, şiddeti önleme yükümlülüğünü yerine getiremeyen Türkiye’nin tazminat ödemesine hükmeden AİHM kararı sonrası imzalanmıştır. İstanbul Sözleşmesine bağlı 6284 sayılı yasa da 8 Mart 2012’de kadınlara 8 Mart hediyesi olarak açıklanmıştı. Kadına yönelik şiddeti önleme görevini yerine getireceği ve bu yönde tüm tedbir ve uygulamaları öncelikle hayata geçireceğine dair sözleşmeyi imzalayan hükümet, o günden bu güne hiçbir şey yapmadı. Sığınak sayısı hala yetersiz, hala ücretsiz 7/24 şiddet telefon hattı ve cinsel saldırı kriz merkezleri oluşturulmadı, sözleşme konusunda hiçbir eğitim, tanıtım çalışması yok, üstüne üstlük, son dönemde kamuoyu önünde yürütülen nafakanın sınırlandırılması ve 6284 sayılı Yasaya dair tartışmalar, tecavüz (cinsel saldırı) sonrasında yapılan evliliklere ilişkin af gündemi ile, adeta ayrımcı söylem, resmi söylem haline getirildi.”
Devletin dili eril, ataerkil. Geçmişinde kadının değerli olduğu, toplumda öncü olduğu bir kültürden günümüze gelen süreçte hak kazanımlarının bu kadar sekteye uğraması dönüp dolaşıyor hükümetin kadına bakışına geliyor. Ama kadınlar haklarından feragat etmez, kazanılmış haklarını öyle kolay kolay gelip geçici olan hükümetlere bırakmaz. Bunu hep söyledik, hep söyleyeceğiz; kadın cinayetleri politiktir.