CHP Sağlık Bakanlığından Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Zeliha Aksaz Şahbaz, Gazi Üniversitesi Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Esin Şenol ile birlikte bugün partisinin genel merkezinde salgın hastalıklara ilişkin basın toplantısı düzenledi. Aksaz Şahbaz’ın açıklamaları şöyle:
“CHP Enfeksiyon Hastalıkları İzleme ve Değerlendirme Akademik Kurulu oluşturulmuş, ülkemizde ve dünyada yaşanan ve dikkate alınması gereken bulaşıcı enfeksiyon hastalıkları takip altına alınmıştır. Gazi Üniversitesi Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Esin Şenol, Hacettepe Üniversitesi Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Murat Akova, İstanbul Üniversitesi Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Serap Şimşek Yavuz, Koç Üniversitesi Enfeksiyon Hastalıkları Klinik Mikrobiyoloji ve Halk Sağlığı Ana Bilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Önder Ergönül, Başken Üniversitesi Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Özlem Kurt Azap, Üroloji Uzmanı Fransız Bilimler Akademisi Üyesi Prof. Dr. Osman Selim Badur, Akdeniz Üniversitesi Halk Sağlığı Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Mestan Emek, Gazi Üniversitesi Deri ve Zürevi Hastalıklar Ana bilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Nilsel İlter, Bursa Milletvekili Halk Sağlığı Uzmanı Prof. Dr. Kayıhan Pala ile birlikte CHP Gölge Sağlık Bakanlığı Enfeksiyon Hastalıkları İzleme ve Değerlendirme Akademik Kurulu oluşturulmuştur.
“COVID-19’un etkisini yeni varyantlarla ekim-kasım aylarında artarak göreceğiz”
Akademik kurulumuzla ülkemizi tehdit eden bulaşıcı hastalıklar izlenerek hazırlık, müdahale ve dayanıklılık için yaklaşım planlanarak kamuoyuyla paylaşılacaktır. Ülkemizde şu anda yaşanan ve halk sağlığını tehdit eden bulaşıcı hastalıkları enfeksiyon acili önlem sırasına göre, halihazırda COVID-19, Batı Nil virüsü, Kırım Kongo Kanamalı Ateşi ve ev çiçeği hastalığı olarak sıralayabiliriz. 2019 yılında tüm dünyayı etkisi altına alarak milyonlarca can kaybına neden olan COVID-19, öngörüldüğü üzere kaçınılmaz olarak yeni varyantlarıyla hala küresel halk sağlığı açısından önemli bir tehdit olmaya devam etmektedir. Yeni varyantlarla birlikte yaygın bir şekilde, ekim-kasım aylarında etkisini artarak göreceğiz. Yaz aylarında yaşanan sorunlar da bunu işaret etmektedir. Ve hazırlık gerektiren özel bir durumdur. Batı dünyasında olduğu gibi evrensel ölçütlerin çizildiği doğrultuda önlem, müdahale planları daima yürürlükte olmalıdır. Tanı için testler, evde test kitleri sağlanmalı, test merkezleri yaygınlaştırılmalı, çalışanlar için tanı almakla ilgili çekince oluşturmayacak iş düzenlemeleri yapılmalıdır. COVID enfeksiyonu için sürveyans çalışmaları devam etmeli, veriler şeffaf bir şekilde paylaşılmalı, yeni varyant aşıları temin edilerek yaşlılar, immün yetmezliği olanlar, sağlık çalışanları gibi riskli gruplar aşılanmalı, etkili ilaçlar temin edilerek tedavide kullanılmalıdır.
“Batı Nil Ateşi’ni ülkemizde acil hastalıklarda ikinci sırada değerlendiriyoruz”
İkinci sırada söz ettiğimiz Batı Nil Ateşi’ni ülkemizde acil hastalıklarda ikinci sırada değerlendiriyoruz. İstanbul ve Bursa’da yaşanan onlarca vaka ve can kayıplarıyla birlikte mevsim itibarıyla da önemlidir. Ülkemizde çok bilinen bir hastalık değildir. Ülkemizde Batı Nil virüsü salgını 2019’da yaşanmış, İstanbul Bağcılar, Manisa ve Alanya’da ağır vakalar olmuştur. Yayınlanmış olgu raporlarına rağmen Sağlık Bakanlığı’nın bu verileri Avrupa Hastalık Önleme Merkezi (ECDC) veri tabanına kayıtlamadığı da dikkat çekmektedir. Batı Nil virüsü, kuşlar ve atlar gibi hayvanlardan bulaşan, zoonotik bir enfeksiyon olarak sivrisinek gibi vektörlerle taşınmaktadır. İnsandan insana bulaş transfüzyon, organ nakli, anne karnında plasenta aracılığıyla olmaktadır. Romanya, Bulgaristan, Yunanistan gibi Balkan ülkelerinde epeydir salgın yaşanmaktadır. Balkan Ülkeleri Havzası ile birlikte sulak alanların bol olduğu başta İstanbul olmak üzere Marmara bölgesinde halen önemli sayıda vaka tespit edilmiştir. Bakanlık tarafından şu ana kadar sadece altı vaka açıklanmıştır. Ama biz hastaneye yatan onlarca vaka olduğunu biliyoruz. İlgili uzmanlardan ölümlü vakalar olduğu duyumunu da almaktayız. Batı Nil virüsünde yüzde 20 civarında hastaneye yatış oranı, yüzde 1-3 arasında ölüm olduğu göz önüne alınırsa bine yakın vaka olabileceği tahmin edilmektedir.
“Hekimlerimizin bu konuda eğitilmesi önemlidir”
İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nde (İBB), Vektörle Bulaşan Hastalıklar Çalışma Grubu ve bu grubun izlemi ve önerileri doğrultusunda, vektörle mücadele çalışmaları başarılı bir şekilde gerçekleştirilmekte, odaklar yok edilmektedir. Ancak konu tek sağlık bağlamında hayvan, çevre, insan sağlığı gibi tüm bileşenleri ele almayı gerektirmektedir. Panik oluşturacak bir durum olmamakla birlikte gerekli önlemler alınmalı, sürveyansı ve takibi yapılmalıdır. Dünyanın her yerinde sinek var. Önemli olan kontrol dışı bulunduğu odakların yok edilmesi, İstanbul örneği yaygınlaştırılarak kontrol altında tutulması, doktor, hasta ve toplumun şeffaf bir şekilde bilgilendirilmesi, verilerin paylaşılarak fazladan sekel ve ölümlerin önü alınmasıdır. Yeni bir hastalık olarak hekimlerimizin de bu konuda eğitilmesi önemlidir.
“M-Çiçeği konusunda panik yaratacak, dünyayı tehdit eden bir pandemi beklenmemektedir”
Önem sırasında üçünü sıraya Kırım Kongo Kanamalı Ateşi’ni koyabiliriz. Tokat, Yozgat, Çorum, Artvin, Kars’a kadar giden bölgede, coğrafyasını genişleterek artan sayıda ilde vakalar görülmektedir. Bu konuda da Sağlık Bakanlığı tarafından bilgi verilmemekte, vakalar sadece akademik sivil toplum tarafından bilinmektedir. M-Çiçeği hastalığı, ülkemizde güncel durumda dördüncü sırada önemli bir tehdit olarak değerlendirilebilir. Hayvanlardan insanlara bulaşan, viral zoonotik bir enfeksiyon olmakla birlikte, insandan insana bulaşır hale gelmiştir. Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) tarafından 14 Ağustos 2024 tarihinde, ‘Küresel Halk Sağlığı Acil Durumu’ ilan edilmiştir. M-Çiçeği konusunda panik yaratacak, dünyayı tehdit eden bir pandemi beklenmemekle birlikte DSÖ bu açıklamasıyla Afrika kıtası dışındaki ülke sağlık yetkililerinin MPox konusunu ciddiye almalarını, ülke sağlık çalışanlarına ‘uyanık’ olmalarını, hastalık belirtilerini taşıyan kişilerin değerlendirilmesini ve planlamaları konusunda çaba sarfetmelerini istemektedir. Ki küresel afetlerin iklim krizi, göçler ve savaşlar nedeniyle artacak olması gerçekçi bir öngörüdür. Aynı şekilde kuş gribi ve sinek aracılıklı başka ölümcül hastalıklar gibi tehditler için hazırlıklı bulunmak bakımından bu çağrıya uygun cevap oluşturmak stratejik önem taşımaktadır.
“M-Çiçeği tanı merkezleri yaygınlaştırılmalıdır”
2022 yılında ülkemizde yaşanan M-Çiçeği salgınında toplam hastanelere yatış 14-15 vaka civarında tespit edilmekle birlikte 12 tanesine ulaşılabildi. Sağlık Bakanlığı tarafından yine veri paylaşımı yapılmamıştı. İlgili dönemde DSÖ’nün ilk çağrısından itibaren dünyada yüz bin vaka bildirilmiştir. Bu vakaların artması ve hastalığın yayılması aşılamayla önlendiği için ilk çağrı kapatılmıştır. Ancak Afrika kıtasına yeterince ulaşmayan kontrol önlemleri nedeniyle tekrar kontrolden çıkmıştır. İnsandan insana bulaş yakın temasla olduğundan önlemler alınmalı, hastalık konusunda toplum bilgilendirilmeli, veriler şeffaf bir şekilde paylaşılmalıdır. M-Çiçeği tanı merkezleri yaygınlaştırılmalı, hastayla karşı karşıya kalan riskli gruptaki kişiler aşılanmalı, sürveyans çalışmaları yapılmalı ve etkili ilaç temin edilerek tedavisi gerçekleştirilmelidir.
“Sadece İstanbul’da aşı karşıtlığı oranı neredeyse yüzde onlara yaklaşmaktadır”
Son dönemde artış yaşanan aşı karşıtlığıyla birlikte bulaşıcı hastalıklarda artış gözlemlenmektir. Aile hekimleri ve tabip odalarımız tarafından aşı karşıtlığının toplum sağlığını tehdit eder boyutlara ulaştığını bildirilmektedir. Bugün sadece İstanbul’da aşı karşıtlığı ve çocuklarına aşı yaptırmayan ailelerin oranı neredeyse yüzde onlara yaklaşmaktadır. Aşı karşıtlığı ve aşısızlığa bağlı olarak kızamık salgınları ve boğmaca yaşanmaktadır. Boğmacadan, salgın hastalıklardan çocuklar ve gençler hayatını kaybetmektedir. Hastalıkla karşılaştıktan sonra refleks olarak acil önlemler almak yerine, günümüzde yaşanan ve yakın gelecekte yaşanabilecek sorunlara, olası pandemilere daima hazırlıklı olmak zorundayız. Pandemiye hazır olmak, akademik iş birliğiyle hazırlanılmış, ülke şartlarını ve özelliklerini dikkate alan stratejik bir planlama gerektirir. Aktif test yapma, profesyonel olmayan kişiler tarafından alınacak önlemler, sağlık hizmetlerinin basamaklandırılması, birinci basamağın güçlendirilmesi, birinci ve üçüncü basamak arasındaki hizmetlerin doğru eş güdümü sağlanmalıdır.
“Bütün bu çağrılar endişe yaratacak bir kapanma, kısıtlama ya da bir küresel pandemi çağrışımı değildir”
İçinde bulunduğumuz yüzyıl ve coğrafya, tek sağlık kavramının tüm bileşenlerini evrensel ölçütlerde akademi, belediyeler, sivil toplum kuruluşlarıyla birlikte ele almayı gerektirmektedir. Sorunların biriktirilmesi ve bu şekilde ele alınmamasının en acı örneğini önümüzde çığ gibi büyüyen sokak hayvanları sorununda, dünyada eşi olmayan bir yöntem kullanarak yaratılan vahşi katliamda gördük. Bütün bu çağrılar endişe yaratacak bir kapanma, kısıtlama ya da bir küresel pandemi çağrışımı değildir. Ancak pandemi ilanı zaten her şey için çok geç kalındığını ifade etmektedir. Ülkemizin kaynakları doğru planlamalarla burada ifade edilen tüm önlemlerin alınması ve çözümlerin üretilmesine yeterlidir. Bizim için önemli olan halkımızın her bireyinin sağlığı, yaşam hakkı ve önlenebilir tek bir sakatlık ölümün olmamasıdır.”
“Kurulumuz zenginleşerek çalışmalarına devam edecek”
CHP’li Aksaz Şahbaz, basın açıklamasının ardından gazetecilerin sorularını yanıtladı. Aksaz Şahbaz, “Kurulunuzda tıp mensubu dışında farklı disiplinlerden uzmanlar olmasını düşünmez misiniz” sorusunu şöyle cevapladı:
“Biz burada ‘tek sağlık’ vurgusu yapıyoruz. Tüm pandemilerin önlenmesinde ve enfeksiyon hastalıklarıyla mücadelede ki bu sözünü ettiğimiz hastalıkların önemli bir kısmı zoonotik enfeksiyonlar, hayvanlardan insanlara bulaşan enfeksiyonlar, onun için tek sağlık bağlamında bu bir başlangıç. Bununla birlikte kurulumuz zenginleşerek çalışmalarına devam edecek. Güzel bir öneri.”
Prof. Dr. Şenol: “ABB ile yürüttüğümüz çalışmalar var”
Prof. Dr. Şenol ise aynı soruya şu yanıtı verdi:
“Tek sağlığın bütün bileşenleri çok önemli ama biz burada insan sağlığı kurulu olarak başladık. Öyle düşünün. Ama bir yetkili kamu otoritesine de gereksinimin olduğu alanlar tarif ettiğimiz alanlar. Çünkü söyledik, söyledik. Bir türlü o iç havalandırma, okullarda hijyene, lavabolara erişme, çocukların ilk çıkan indeks vakayla birlikte solunum yolu enfeksiyonlarında nasıl yönlendirileceğinin bir türlü belirlenmemesi... Önümüzdeki günlerde tekrar buluşuruz diye düşünüyorum. Ankara Büyükşehir Belediyesi (ABB) ile yürüttüğümüz -yani otorite de olduğu için o tarafta- bazı çalışmalar, onların ilk başlangıçları var. Çünkü bende bir akademisyen olarak nerede yardıma ihtiyaç varsa oraya koşmaya ve bilmemin bir fıtratı vardır’ cümlesini ben çok severim. Akademiye çok kulaklar kapalı ama akademinin sesi olmaya çalışacağım. Orada büyük hazırlıklar var bu söylediğiniz konularla ilgili. Buna emin olun belki orasıyla burası entegre olacak. Bu sadece ilk adımdı. O bakımdan çok teşekkür ederiz Zeliha Hanım'a. Çok önemli bir adımdı. Önemli toplantılar yapıyoruz. Önemli saptamalarımız var ve devam edecek.”
“Çocuklarımıza aşı yaptırmak durumundayız”
Aksaz Şahbaz, “Aşı karşıtlığına karşı CHP olarak nasıl bir çalışma yapacaksınız” sorusuna ise şu cevabı verdi:
“Aşı karşıtlığına yönelik olarak biz, dönemin Sağlık Bakanı Fahrettin Koca ile kamusal anlamda mücadele edilmesi gerektiğini ifade ettik. Kamu spotlarıyla psikologlar, sosyologlarla birlikte oluşturulacak kurullarla... Aşı karşıtlığının önlenmesi toplumda ve sisteme karşı güvenin sağlanması anlamında uyarımızı gerçekleştirdik. Fakat ciddiye alınmadığını görüyoruz. Biz CHP olarak da aşı karşıtlığına yönelik olarak çalışmalarımızı yoğunlaştıracağız. Çünkü bu gittikçe büyümeye başladı. Bundan birkaç yıl önce onlarla ifade edilen rakamlar, bugün artık 40-50 binlere ulaşmış durumda. Ve bu sadece aşılanmayan çocuklar için değil, o hastalığı topluma bağışıklık sistemi zayıf olan, duyarlı kişilere yayma anlamında da çok ciddi bir tehdit. Biz bugüne kadar, tarih boyunca insanlarda çok büyük kırımlar yapan enfeksiyon hastalıklarını aşıyla önledik. Bugün baktığınız zaman kızamık olsun, çocuk felci olsun, verem gibi çok ağır ve tarih boyunca milyonlarca insanın hayatına mal olmuş olan hastalıkları aşıyla önledik. Onun için biz akılcı olmak zorundayız. Bilime güvenmek, bilime inanmak zorundayız toplum olarak. Ve çocuklarımıza aşı yaptırmak durumundayız. Çünkü bizim çocuğumuz olabilir ama o hayat çocuğa ait. Bizim o çocuğun hayatını tehdit edecek bir karar alma yetkimiz olamaz kendi evladımız bile olsa. Ve çocuklarımızın sağlıklı bir şekilde hayata atılmaları, bizim toplum olarak en önemli sorumluluğumuzdur.”