ASYA YAŞARİKİZ / İZ GAZETE - Boğaziçi Üniversitesi İklim Değişikliği ve Politikaları Merkezi’nden iklim ve doğa bilimci Prof. Dr. Levent Kurnaz, İzmir’in su altında kalabileceğine dikkat çekti.

Konak Belediyesi TMMOB Çevre Mühendisleri Odası (ÇMO) İzmir Şubesi ile kamuoyunda farkındalık yaratmak amacıyla düzenlediği İklim Değişikliği Kent ve Sağlık Sempozyumu’nda bu alanda çalışan önemli bilim insanlarını konuk etti.

Sempozyumun açılışında konuşan Konak Belediye Başkanı Abdül Batur, iklim krizinde yerelde mücadele edilmesi için bilim insanları ile dirsek temasında olacaklarını ve kamuoyunda farkındalık yaratacak çalışmalara imza atacaklarını duyurdu. ÇMO İzmir Şube Başkanı Helil İnay Kıray ise sempozyumun farkındalık yaratma, çözüm önerileri geliştirme ve gerekli politik iradeyi yaratma açısından çok önemli olduğunu vurguladı.

Sempozyumda ‘İklim Değişikliği Yaşamımıza Neler Getiriyor?’, ‘İklim Değişikliği ve Sağlık’ ve ‘Yerel Yönetimler ve İklim Değişikliği Çalışmaları’ başlıklarıyla düzenlenen oturumlarda alanında yetkin bilim insanları İzmirlileri iklim krizi ile mücadelede aydınlattı.

'ŞUBAT AYI 30 DERECE OLACAK'

Sempozyumun ilk oturumunda Boğaziçi Üniversitesi İklim Değişikliği ve Politikaları Merkezi’nden iklim ve doğa bilimci Prof. Dr. Levent Kurnaz, iklim değişikliğinin kıyı kentleri üzerindeki etkilerini anlatan bir sunum gerçekleştirdi. Yüzyılın sonunda Şubat ayının 30 derece olacağını söyleyen Kurnaz, son yıllarda yaşanan afetlere dikkat çekti. Türkiye’nin kısa vadede çok ısınacağını belirten Kurnaz, yağışların azalacağını ve buna bağlı olarak da emniyet sorunlarının ortaya çıkacağını söyledi. Sunumunda adı Aedis Aegypte olan bir sivrisinekten insana bulaşan Zika virüsü tehlikesine de değinen Kurnaz, değişen iklim koşulları ile bu hastalığın Türkiye’ye ve İzmir’e geleceğine dikkat çekti. Brezilya’da binlerce kişiyi esir alan hastalığı yayan sivrisineğin güneş doğarken ve batarken aktif olduğunu söyleyen Kurnaz, eklem yerlerini ısırarak büyük kızarıklar ve kabarıklarla kendini gösterdiğinin altını çizdi. Sivrisinek sokması ile bulaşan Zika virüsü nedeniyle Brezilya’da doğum oranlarının düştüğünü söyleyen Kurnaz, bu virüsün gebelik için tehlike oluşturduğunu ve henüz doğmamış bebeklerin beyinlerinde küçülme ve hasara, hatta ölüme neden olduğunu söyledi.

'İZMİR SULAR ALTINDA KALABİLİR'

“Buzulların erimesiyle Hollanda, Danimarka ve Venedik olmayacak, İzmir’de deniz seviyesi 80 metre yükselecek.” diyen Kurnaz, her fırtına ile deniz seviyesinin 2 parmak yükseleceğini ve İzmir’in yavaş yavaş sular altında kalacağını sözlerine ekledi. Venedik örneğini veren Kurnaz, alınacak önlemlere dikkat çekerek, “Şimdiden bunun için yatırım yapılmalı, yoksa bu yüzyılın sonunda deniz seviyesindeki yükseliş İzmir’i bitirir.” dedi.

Sempozyumun ikinci sunumunda Yerküre Yerel Çalışmalar Kooperatifinden sosyolog ve siyaset bilimci Dr. Ecehan Balta, sözlerine Küresel İklim Grevleri’ne dikkat çekerek başladı. İklim krizinin insanlar ve hükümetler için kaçınılmaz bir noktaya geldiğini söyleyen Balta, ekoloji mücadelesi tarihini masaya yatırdı. İspanyollara karşı yerli halkın verdiği mücadelenin ekoloji mücadelesi olduğunun altını çizen Balta, Aliağa’daki insan zinciri eylemlerinin de yerel hareket olarak algılandığının ancak bunun bir ekolojik mücadele olduğunu söyledi.

İklim krizinin en çok yoksulları, yaşlıları ve çocukları vurduğunu ve vurmaya devam edeceğini söyleyen Balta şöyle konuştu; “İklim değişikliğine iklim adaleti açısından bakmazsak iklim sorununu bir bütün olarak insanlığın faydası açısından çözemeyiz. Ekonomik kriz gibi iklim krizi de sarayda farklı kulübede farklı yaşanıyor. Küresel ısınmaya bağlı olarak tarım sezonu azaldı ve bu yoksulları etkiliyor. Sıcak hava sorununda da en çok yaşlılar, çocuklar ve kadınlar ölüyor. Seller ise yoksulları zenginlere göre 3,5 kat daha fazla etkiliyor.”

SU SAVAŞLARI DİKKAT ÇEKİCİ

Su kıtlığının savaşlara neden olduğuna dikkat çeken Balta, “2011 Mısır ayaklanmaları, Suriye savaşı su kıtlığından dolayı oldu. Yıkıcı etkiler savaş doğuruyor. Yaşamla sermaye arasında bir savaş sürüyor. Yaşamdan yana olan herkes ekolojik krizin kar hırsıyla doğduğunu bilmeli.” dedi.

Sempozyumun ikinci oturumunda iklim değişikliğinin sağlık üzerindeki etkileri ele alındı. İzmir Tabip Odası Çevre Komisyonu Başkanı Dr. Ahmet Soysal, sunumuna küresel iklim krizinin temelinde kapitalist üretim ve tüketim ilişkilerinin yattığına dikkat çekerek başladı. Sistemi tartışmadan iklim krizi sorunun çözülemeyeceğine dikkat çeken Soysal “Tüketim toplumu, aşırı üretim, kapitalist ilişkiler bunun sonucunda sanayileşme, kentleşme stratosferdeki ozon tabakasının zayıflaması, sürekli üretimden dolayı kaynak yetersizliği, sera gazı emisyonunun artışı, küresel iklim değişikliği ve bunun sonucunda ortaya çıkan ekosistem değişikliklere ve bütün bunlara neden olan büyük kapitalist ülkelerin gittikçe zenginleşirken küresel iklim değişikliği ve ekolojik krizin ortaya çıkmaya başlayan kötü etkilerini bu olayda hiçbir suçu olmayan ülkelerin ödemesi ve sonuç olarak eşitsizliklerin derinleşmesi.” şeklinde konuştu.

'YÖNETİCİLER KÜRESEL İKLİM DEĞİŞİKLİĞİNİ ÖNEMSEMİYOR'

Küresel iklim değişikliğinin insan sağlığı üzerinde doğrudan ve dolaylı etkilerine dikkat çeken Soysal, sera gazı artışlarının göçler, bölgesel karışıklıklar ve mental sorunlar gibi çevresel çöküşleri getirdiğine ve yiyecek ve su kıtlığı ile de beslenme bozuklukları ile ishalli hastalıklar ortaya çıkacağına dikkat çekti. Deniz seviyesinin yükselmesi ile birlikte de su kalitesindeki düşüşün kolera gibi hastalıklar ile alerjenlerde artışın solunum yolu hastalıkları doğuracağını sözlerine ekleyen Soysal, çocuklar, yaşlılar, hamileler ve engellilerin; kötü ev, iş ve çevre koşullarında bulunanların; açık ortamlarda çalışanların; depresyon, kardiyovasküler ve serebrovasküler gibi hastalıkları olanların risk altında olduğuna dikkat çekti.

Küresel iklim değişikliğinin ülkemizdeki etkilerinin yöneticiler tarafından önemsenmediğini söyleyen Soysal şöyle konuştu; Türkiye sera gazı emisyonları arasında ilk 20 ülke arasında. Dünyadaki sera gazı emisyonlarının %1,1’inden sorumluyuz. Bu az gelebilir fakat bizim de içinde olduğumuz ilk 20 ülke dünyadaki sera gazı emisyonlarının %74’ünden sorumlu. Geri kalan 160 kadar ülke %26’sından sorumlu. Türkiye’de kömürlü elektrik santraller ile fosil yakıt çalışmaları arttırılıyor. Bu çabalar çevre ve meslek örgütlerinin direncine rağmen hükümet 80’e yakın kömürlü termik santral kurmaya çalışıyor. Bu gerçekleşirse Türkiye önümüzdeki 5 yıl içinde sera gazı emisyonlarında ilk 10’a yükselecek. Türkiye’nin Paris İklim Anlaşması’nda verir gibi göründüğü ama vermediği sera gazı düşürme projelerine uyamayacağı kesinleşecek. O nedenle özellikle meslek örgütlerinin, sivil toplum örgütlerinin, akdeminin bu konuda toplumla bütünleşmesi ve hükümet üzerinde siyasi baskı oluşturması kaçınılmaz. Diyorlar ki milli kaynak olan kömürü yakıp dışa bağımlılığımızı önleyeceğiz. Bugün elektriğimizi %36’sını kömürden üretiyoruz. Bunun %20’si ithal kömür. Güney Afrika’dan kömür getiriyoruz.”

Büyükşehir Belediyesi’nin çalışmalarına da değinen Soysal “Büyükşehir Belediyesi, 2012’den beri COP projesinin içinde. İzmir’in sera gazı emisyonlarını 2014 itibarıyla tespit ettiler ve %20 indirim sözü verdiler. Şimdi Büyükşehir Yeşil Kentler Ağı’na dâhil oldu. 2030’da %40 indirim hedefine doğru yönelmek istiyor. Örneğin sanayi üzerinde belediyenin etkisi yok, sanayinin emisyonları kontrol edilmiyor. Oysa İzmir’in emisyonlarının üçte ikisi sanayiden elde ediliyor. Sanayi üzerinde yerel yönetimlerin yetki ve sorumluluklarının artacağı bir formül yaratılmalı. Zorluklar var ama başlamak işin yarısıdır.

'AB STANDARTLARINDA ÇALIŞMALAR YÜRÜTÜYORUZ'

Sempozyumun son oturumunda İzmir Büyükşehir Belediyesi Genel Sekreter Yardımcısı Yıldız Devran, Büyükşehir’in çalışmaları hakkında bilgi verdi. Şehirdeki bilim insanları ile bir toplantı gerçekleştirdiklerini söyleyen Yıldız, çalışmaların Mayıs ayında kamuoyu ile paylaşılacağını duyurdu. Yıldız, AB standartlarında çalışmalar yürüttüklerini söyleyerek enerji tasarruflu çalışmalar hakkında bilgi verdi. Hükümeti de eleştiren Yıldız “Hükümetin samimiyetini sorgulamak lazım. Aliağa İtfaiyesi’nin çatısına daha büyük güneş enerji santrali (GES) kurabilirdik ama hükümet tarafından trafo bedelleri 13 kat arttırıldı ve öz tüketime yönelik GES yapmak zorunda kaldık. Eski binalarımızda da GES yapmaya devam edeceğiz. Soyer, tüm binaların GES’li olarak faaliyet yürütmesini istiyor.” dedi.