Türkiye gündemine oturan vahşi kadın cinayetlerinin kurbanı olan bu iki kadının ismini sağır sultan duydu. Sosyal Medyada ve sivil toplumda büyük infial uyandıran bu cinayetlerin ardından her kademeden siyasi ve yetkiliden de açıklamalar geldi. Tepki bu denli büyük olmasaydı katiller yakalanır mıydı? Yakalandıktan sonra tutuklu kalır mıydı? Yargılandıktan sonra ceza alır mıydı?
Eski Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Ayşenur İslam ENSAR Vakfı Ankara şubesinde yaptığı konuşmada kadınlara karşı şiddete gösterilen tepkilerin abartıldığını ima ederek “Kadına karşı şiddeti ülkemizdeki sağır sultan bile duyuyor” diyeli henüz 4 sene geçmiş.
Bakan bu sözü söyleyeli 2016 yılında 328, 2017 yılında %25 artışla 409, 2018 yılında 440 kadın öldürüldü. Bu yıl henüz bu sayı 245.
Yine eski Aile ve Sosyal politikalar Bakanı Fatma Şahin kadına yönelik şiddet konusunda algıda seçicilik olduğunu söyleyerek “medyada olaylar büyüyormuş gibi bir algıya neden oluyor” demişti. ‘Olaylar büyüyor’ derken ‘şiddetin artıyormuş gibi gösterildiğini oysa gerçeğin bu olmadığını söylemeye çalışıyordu.
Bu ülkede kadınlar şiddet sarmalında. Gerici bir rejimin ilk hedefi her zaman kadınlar ve çocuklar olmuştur. 2023 ülküsüyle Cumhuriyet rejimini dönüştürme şiarıyla yola çıkan AKP iktidarında kadına bakışı CHP İnsan Haklarından Sorumlu Genel Başkan Yardımcılığını üstlendiğim dönemde bir rapor hazırlamıştım. Cumhuriyetimizi, Atatürk devrimlerini hedef alan gerici saldırıları inceleyen İçi Boşaltılan Laiklik ve Cumhuriyet (Tekin Yayınevi 2018) kitabımda da düşünceyi, ifade özgürlüğünü, bilimi, ilerlemeyi ve aydınlanmayı hedef alan iktidar tutumunu bütüncül bir bakışla gözler önüne sermeyi, farkındalık ve bilinç yaratmayı hedeflemiştim. Hayatın her alanında bizi kuşatan, kadına yönelik şiddeti teşvik eden anlayış eğitimden kültür sanata, bilgi alma özgürlüğüne varan baskı ve yasaklarla yoz bir kültür dayatıyor. İktidarın kadına bakışı bugün dayatılan yeni rejimin liderinin sözlerinde apaçık ortada. Temmuz 2009’da partisinin Ankara il kongresinde Münevver Karabulut cinayeti ile ilgili olarak “yalnız bırakılan ya davulcuya ya zurnacıya!” sözlerini sarf eden RTE “Kadın erkek eşitliğine inanmıyorum. Kadından anneliği çıkartırsanız geriye kutsal bir şey kalmaz”, “Kadın erkek eşitliği fıtrata ters” gibi nice açıklamanın sahibi.
Bugün Türkiye Küresel Cinsiyet Eşitliği endeksinde 144 ülke arasında 130.sırada. Toplumsal Çinsiyet Eşitliği sıralamasında 2006 yılında 115.sıradayken her yıl hızla gerileyen bir ivme içindeyiz. Kadına yönelik şiddet AKP iktidarının ilk yarısında %1400 artmış durumdaydı. Hızla artıyor. Bugün İktidar kadını özenle kapatma, eve hapsetme, erkeğin hizmetine sunma derdinde. Kadınların iş gücüne katılımına baktığımızda Avrupa Birliği ve OECD sonuncusuyuz. 2,5 milyon kadın okuma yazma bilmiyor. Okuma yazma bilmeyen kadınların sayısı erkeklerden 5 kat fazla. Eğitim ve işgücü yani kadının ekonomik bağımsızlığını kazanabilmesi, şiddet gördüğünde erkeğe bağımlı olmadan kendi yaşamını kurabilecek bilinç ve koşula sahip olması açısından çok ama çok önemli.
AKP iktidarında eğitim; yakında adları muhtemelen “üniversite sarayı” olarak değiştirilecek olan gösterişli yapılardan ibaret “şehir üniversiteleri”nde; İslam odaklı biat toplumu yaratmayı hedefleyen bir anlayışla şekillendiriliyor. Özenle seçilen rektörlerin kadına bakışı da Adıyaman Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Mustafa Talha Gönüllü’nün sözleriyle örneklenebilir: “Bir kadın ile tokalaşmak ateş tutmaktan dana korkunç.”
Bu bakış fetvalarla, hedef göstermeyle, cezasızlıkla erkek şiddetini koruyarak meşrulaştırıyor. Örnekleri sayısız taciz, tecavüz, saldırı ve cinayetler de bu anlayışın ürünü. Kadınların her türlü saldırıyı teşvik ettiği, erkeklerin alabildiğine tahrik olma özgürlüğüne sahip olduğu bir ülkede Özgecan’ın ardından sivil toplum gücüyle zorla sağlanan bir nebze adaletin kadın ve çocuklardan tüm topluma yayılabilmesi aynı ortaklaşan itiraz ve kararlı taleple mümkün olabilir. O güç geçtiğimiz yıl meclise sunulmak istenen tecavüzcüyü koruma yasasını geri çektiren güçtür. Ardından üstelik muhalefetin erkek vekilinin “mağdur” gördüğü bir avuç hükümlüye af talebiyle yeniden gündeme gelen bu yasanın çocuk evliliklerinin önünü açacağını, o vekilin düşünebilmesini sağlayacak olan da bu kararlılık olacaktır.
İktidarın kadın haklarından anladığı “kapanma özgürlüğü” ile sınırlı. Kadının siyasetteki yeri de iktidarın kadına, çocuğa bakışını meşrulaştırmak üzere sadece aile ve çevre alanlarına layık görülen kadınların ‘bir kereden bir şey olmaz’ düşüncesiyle bakan yapılarak vitrine dizilmesinden ibarettir. Hal böyle olunca Aile Bakanı Sema Ramazanoğlu’na da çocuk tecavüzü ile ilgili olarak ENSAR Vakfını korumak için “bir kereden bir şey olmaz” demek düşer.
Ben aslında bugün “Bergama’dan Çanakkale’ye ne değişti?” diyecektim. Kaz Dağları direnişinden dönerken Dikili’de önce kocası tarafından dövülerek 2.kattan aşağı atılan sonra kayınpederi tarafından pompalı tüfekle öldürülen 20 yaşında iki çocuk annesi Zümrüt’ün haberi geldi. Ardından Emine Bulut’un haykırışları yürek dağlayınca yazının konusu kaçınılmaz oldu. Ortada haklı olarak eleştirilen vahşetin videosu var. Peki ya o da olmasaydı? Dün kocası tarafından doğum yaparken bıçaklanan Güldane, Zümrüt ve sayısız kadın gibi Emine Bulut’un katili de gözden ırak ya yürüyüp gidecek ya tahrik indirimi alacaktı.
Şiddet sarmalı kadınlarımızı, çocuklarımızı, ormanımızı, emekçilerimizi, düşünenleri, konuşanları sarıyor. Çıkış hep birlikte kararlılıkla sürdürülecek itirazda.