CHP 37. Olağan Kurultayına doğru ilerliyoruz. Şubat ayı sonuna kadar sürecek olan il kongreleri ile 28 - 29 Mart tarihinde Ankara'da parti içi demokrasi sürecini sonlandıracağız. Bu vesile ile yazılarımda sıkça vurguladığım şu konunun altını tekrar çizmekte fayda görüyorum; kimlerin seçilip seçilemediğinden çok, ‘nasıl bir siyaset anlayışı ve siyaset dilini tercih ettiğimiz’ son yerel seçimlerle beraber iktidar rotasına girmiş olan CHP için daha fazla önemli olacak. Bu noktada içeriğin/ideolojinin ve partinin iktidar olma yöntemlerinin tartışıldığı bir kongrenin, partilileri ve muhalifleri düşünsel/fikirsel ortaklaşmaya yöneltecek birleştirici ve motive edici bir süreci başlatması açısından yeni bir fırsat olarak görülmesi gerektiğini düşünüyorum.
Peki, nasıl bir siyaset anlayışı ve siyaset dili geliştirilmeli?
Öncelikle "herkes için CHP" diyeceksek o “herkes” CHP içinde yer almalı. İşçiler, işsizler, kadınlar, köylüler, gençler, dindarlar, ateistler, çevreciler, hak savunucuları ve tüm dezavantajlı grupların partide temsili ve sözü olmalı. Bununla eş olarak bir itiraz ve dayanışma hattını parti içinde eylemsel hale getirmek demokratik, eşit, adil ve özgür Türkiye için renkli, çok sesli ve katılımcı bir siyaset kurulmasının önünü açacaktır. Ancak bu kitlesel temsili sağlarken CHP öz değerlerini ve parti politikalarından uzaklaşarak iktidarın dilini kullanarak değil “herkes için” eşit temsilin sosyal demokrasi ve sosyal adalet çizgisinde parti politikaları ile örtüşen bir yaklaşım benimsemek esas olmalıdır.
Türkiye'nin bu kaotik ortamında sesini duyurabilen, heyecan yaratan bütün sol/muhalif hareketleri, tüm demokratik muhalefeti, ezilenleri, ötekileri içine alarak yükselen bu yeni siyaset anlayışını önemsemeliyiz. Gezi direnişinden bu yana baskı ve zulüm karşısında gelişen toplumsal muhalefet birlikteliğini doğru anlayarak ve iyi okuyarak sonuç alıcı bir siyaseti koruyucu ve dönüştürücü bir güç ile birleştirerek kalıcı ve sürdürülebilir kılan, muhalefeti iktidara evriltecek bir iradeye ihtiyacımız olduğunu hiç unutmamalıyız. Adalet Yürüyüşü ile kenetlenen eşitlik, hak ve barış talebinin geri adım attıran, sonuç aldıran en zor zamanda nefes aldıran örneklerinden güç alarak ülkemizi ve geleceğimizi özgürleştirebilecek iradenin bireysel ve beraber olarak, ayrı ayrı ve bir arada elimizde olduğunun bilinciyle sorumluluk almalıyız.
Türk’ü, Kürt’ü, Roman’ı, Alevi’si, muhalif dindarı, Ateisti, LGBTİ bireyi, tarım işçisini, madenciyi, Sur’da evi yıkılanı, Kardeniz’de deresi, Ege’de zeytini için mücadele eden köylüyü, Kazadağları’nda direnen çevreciyi, KHK ile atılan akademisyeni, kayyumlarla seçme hakkı elinden alınanları, şiddet görenleri yani tüm ezilenleri, öteki hissedenleri, adaletsizliğe uğrayanları bu mücadelenin bir paydaşı olarak kucaklamalıyız. Bu karanlıktan ortak bir akıl ile çıkmak ve ülkemizin aydınlanma değerleriyle buluşturup toplumsal barışı tesis etmek için bu yaklaşıma ve bu birlikteliğe ihtiyacımız var. CHP’nin kitleselliğinde bir birlikte yaşama manifestosu ile toplumsal iyileşme süreci içerisinde ulusal ve küresel ortak yaşama kültürünün yeniden inşası için sol vicdan, ahlak ve dayanışma içerisinde, dayandığı temel değerlerin üzerinden yeni bir söylem ve eylem biçimi örgütlemelidir. Bunu yaparken Ezilenlerin ve ötekilerin dayanışarak mücadele etmesinden başka çaremiz yok!