Son dönemde İzmir’in çeşitli yerlerinde çıkan yangınların ardından STK’ların ve İzmirlilerin duyarlı ve sorumlu yaklaşımıyla bir dizi eyleme tanık olduk. İzmir Büyükşehir Belediye Başkanımız Tunç Soyer’in “yanan yerlerin 1 metrekaresinin bile imara açılmasına izin vermeyeceğiz” diyerek kentinin doğasına, yaşamına, estetiğine sahip çıkan açıklaması iktidar temsilcileri ve kimilerince mevzuatı bilmediği, yetkisi olmadığı vurgusuyla eleştirildi. Oysa bu açıklama bence çok net yerli yerinde ve önemliydi. Zira bilgisizlikten değil tam tersine çok iyi bildiğimiz rant uğruna sit derecelerini düşüren, imar planlarını değiştiren, mevzuatı kendi çıkarı için eğip büken anlayışa her ne olursa olsun izin vermeyeceğimizi, direneceğimizi vurguluyordu. Öyle de olacak.
İzmir’in doğasına, ekolojik yapısına ilişkin sorunlara dikkat çekmek ve çözüm üretmek, koruyucu ve sürdürülebilir adımlar atmak üzere gecen hafta İzmir Düşünce Topluluğu olarak gerçekleştirdiğimiz Ekoloji Forumu’na gösterilen yoğun katılım ve ilgi tüm politik kimliklerimin ötesinde bir İzmir yurttaşı olarak beni çok heyecanlandırdı.
Tunç Soyer’in bu büyük yangından sonra Efemçukuru’nda herkesi davet ettiği büyük buluşma, konuyu halka açık olarak yerinde gündeme alan belediye meclisi, 20 Eylül’de gerçekleşen Küresel İklim Grevi ve ardından bu forum; çevre ve doğa hakları için herkesin katkısını koyabileceği bir zemin yarattı. Başlıca sorun ve tespitler tartışıldı, öneriler toplandı.
İzmir Düşünce Topluluğu’nun bu forumu bir “ilk adım”. Ardından alt başlıklarda başka çalıştaylar düzenleneceği, büyükşehir ve diğer kurumlarla konsensüs ile bir dizi çalışmaya imza atılacağı duyuruldu. Tunç Soyer’in meseleye nasıl bir politik çerçeveden bakılması gerektiğini özetleyen yaklaşımı ise yangının hemen ardından yaptığı siyasi açıklama ile tutarlı ve güven uyandıran, herkesi ferahlatacak içerikteydi.
Toplantıda öne çıkan başlıklar; fosil yakıt kullanımının sonlandırılarak temiz ve sürdürülebilir enerjiye geçişin sağlanması, iklim krizine ilişkin acil eylem planları geliştirilerek belediyeler tarafından benimsenmesi, iklim komisyonu-masası gibi oluşumlar geliştirilmesi, bağımsız yapılarda uzmanlarca süreç takibi, karar vericilere eğitimler verilmesi vb. genel öneriler sunuldu. Bunun yanı sıra, İzmir'in kronik çevresel sorunları haline gelen RES'ler, balık çiftlikleri, Gaziemir'de bulunan nükleer atık alanı, taş ocakları, Kozak yaylasında fıstık üretimini tüketecek olan altın madeni, körfez kirliliği, Gediz ve Menderes havzasının kirliliği, Aliağa ve bölgesini tehdit eden hava kirliliği, evsel atıkların geri dönüşümü üzerine de çeşitli görüş ve öneriler sunuldu.
Toplantının bütününden çıkan sonuç, İzmir halkı çağdaş kent yaşam bilincini benimseyen, demokrasi ve cumhuriyete bağlı tutumuyla bu alanda da yüksek bir duyarlılık göstererek yine farklı bir yaklaşım ortaya koyuyor. İzmir’de yanan ormanlar ve yok olan doğal hayatı yeniden bu coğrafyaya kazandırma heyecanı bir yandan sürerken; bir yandan da yaşam hakkını, doğal yaşamı, doğayı korumak, iklim krizinin etkilerini azaltmak ve gelecek nesillere aktarmak konusunda son derece kararlı ve inatçı.
Sivil toplum kuruluşları, kent konseyleri, belediyeler, kamu kuruluşları, aktivistler, akademisyenler, gazeteciler ve en önemlisi tüm bu kurumlardan bağımsız bir biçimde bir araya gelmiş olan İzmirliler kentini, doğayı ve tüm canlıları bütünlüklü politikalarla koruyup yarınlara bırakma kaygısında ortaklaşıyor.
Bu bilinç ve anlayış kararlılık ve yerelden şekillenen katılımcı yönetim anlayışıyla buluştuğunda ulusal anlamda örnek kent olmayı sürdüreceğimiz gibi küresel anlamda da burada yapılan-yapılacak tüm gelişmeleri hep birlikte anlatma ve öncülük etme yaygınlaştırma olanağına sahip olacağız.
Fridays For Future isimli genç hareketin isimleri Deniz olan iki liseli gencecik temsilcisi forumda seslendiler: “İklim adaleti, hemen şimdi!” Adaleti sadece iklim için isteyen ülkelerden değiliz ne yazık ki. Yaşam hakkı için, özgürlükler için, eşitlik, emek, sağlık, gıda, nefes için adalet çığlığı her gün yankılanıyor.
Dün Kaz Dağları’nda yaşanan katliam ve sağlığımıza kasteden siyanüre karşı İstanbul’dan yola çıkan adalet yürüyüşçüleri gözaltına alındılar. Çanakkale Belediye Başkanımız Ülgür Gökhan, Çanakkale Kent Konseyi ile birlikte Kaz Dağları’nı korumak için çabalıyor. “Suyumuz, toprağımız, havamız için mücadele ediyoruz. Biz doğamızı koruyacağız. Ürünlerimizin sürdürülebilir biçimde üretilmesini sağlayacağız. Doğa döngüsüne saygıyla yaşamı önceleyeceğiz. Milyonlarca yıl önce bu Kazdağları vardı. Bundan sonra da yıllar boyunca var olması için bütün mücadelemizi yapacağız.” diyor.
Efemçukuru’ndan Kaz Dağlarına Su ve Vicdan Yürüyüşü 9 Ekim günü başlıyor. Türkiye’nin her yerinden yürüyenlerle 12 Ekim’de Kaz Dağlarında buluşarak 2001 yılından bu yana süreci engellemek için direnenlere siz de güç verebilirsiniz.
Doğa için, yaşam için adalet. Hemen şimdi!