Muhalefet yazıları hakkında birileri çıkıp da galiba bir eleştiri var diyene kadar yazmaya devam etmek gerekli.
Muhalefet üzerine alınana dek yazmak gerekli.
Muhalefete henüz muhalif olmadan muhalefet etmek, edebilmek için gerekli.
Eleştirinin varlığı olmaksızın sürdürülen muhalefetin muhalefet olamayacağı için,
Sonuçlar olmaksızın yapılacak muhalefet, bezginlikler ve emeksiz zenginlikler yaratacağı için,
Altmış yıllık ortalama ömürlerimizin amaçsız olamayacağı için gerekli.
Gücün yalakası, gücün kölesi olmamak için gerekli.
Yapılan kumdan kalelerin iktidarı ayakta tutan dayanaklar olduğunu hatırlamak için gerekli.
Yatağında rahatça uyuyabilmek için gerekli.
Ölürken gam yememek için gerekli.
Gerekli işte gerekli…
Sayın karşı çıkışların yöneticileri olduğunu iddiasında olanlar,
Karşı çıkmanın yöneteni olmaz diyebilmeniz için gerekli…
Karşı çıkmak yeni iktidarlardan kaçınmayı gerektirir diye haykırmanız için gerekli…
Gerçekten ve gerçekten karşı çıkabilmeniz/çıkabilmemiz için gerekli…
1972 yılında Baba(The Godfather) filminde oynadığı rolle, en iyi erkek oyuncu ödülünü kazanan Marlon Brando, Oscar ödülünü almaya gitmez ve yerine Kızılderili Sacheen Littlefeather’ı (Küçük Tüy) gönderir:
“…çünkü gücümüzün üstünlüğü bize diğerlerinin haklarına saldırma, mallarını gaspetme, yalnızca yaşamlarını ve özgürlüklerini savunmaya çalışırken yaşamlarını ellerinden alma hakkını sağlıyordu. Onların erdemleri suça dönüşürken bizim ahlâksızlıklarımız erdem oluyordu.…
…ümit ederim ki şu anda dinleyenler bunu kabalık olarak addetmez de, yaşayan hafızanın ötesinden beri yaşamlarını destekleyen bu toprakların üzerinde tüm insanların özgür ve bağımsız kalma hakkı olduğuna inandığımızı söylemeye hakkımız olup olmadığı gibi önemli bir konuda dikkati çekmek için yapılmış samimi bir çaba olarak görürler…”
Charlie Chaplin, sessizliğini bozduğu ilk sesli filmi olan Büyük Diktatör’ün (The Great Dictator) son sahnesinde şu konuşmayı yapar:
“Çok fazla düşünüyor ama çok az hissediyoruz… Zekaya değil, iyilik ve anlayışa… Uçaklar ve radyo denen icat bizi birbirimize yakınlaştırdı. Bu buluşların varoluş nedeni, insanın içindeki iyiliği ortaya çıkarmak, evrensel kardeşliği inşa etmek ve birleşmemizi sağlamak. Şu anda bile sesim dünyadaki milyonlarca insana, acı çeken kadınlara, erkeklere ve çocuklara, suçsuz insanları hapse atıp işkence eden bir sistemin kurbanlarına bu sayede ulaşabiliyor.”
Veya Yılmaz Güney’in sözleri:
“…Dost ve düşman herkes bilsin ki kazanacağız, mutlaka kazanacağız!...”
Sayın karşı çıkışların yöneticileri olduğunu iddiasında olanlar,
Cehennem ateşine odun taşımak yerine,
Gizli ajandaların,
Kulislerin,
siyaset hesaplarının,
Hepimizin bildiği gerçekleri bize anlatmanın yerine,
İnsanı, karşı duruşu ve karşı duruşun gerektirdiği duyarlılığı, tutarlılığı ve iradeyi koymazsanız,
İktidarların yerini insanlar aldığında veya almadan hemen önce Şükrü Erbaş’ın şu dizelerini duymanız çok olasıdır:
“Canı cehenneme rahat uyuyanın
Kapısını örtenin perdesini çekenin
Yüreği yalnız kendiyle dolu olanın
Duvarları ancak çarpınca görenin
Canı cehenneme başkasının yangınıyla
Evini ısıtıp yemeğini pişirenin.
Bahçesine dek gelen alevleri
Şehrayin sanan aptalın
…
Uzun masallar ardında mağrur
Boynunda ölüm çanıyla oturan güç
Senin de senin de canın cehenneme
Ey sultan hamit tuğralı korucu alayları
Kardeşi kardeşe kırdıran siyaset. . .”[1]
[1] Şiir, Şükrü Erbaş, Canı Cehenneme, Bütün Şiirleri 2, Kırmızı Kedi Yayınları, İkinci Baskı, 2018