İzmir’in kalbi Konak, yalnızca bugünün şehri değildir; sokaklarında, kaldırımlarında, hatta rüzgârında bile asırlık hikâyeler saklıdır.
Her taşın, her caddenin eski bir adı, unutulmuş bir yankısı vardır. Rumca’dan Sefaradlara, Levantenlerden Osmanlı’ya uzanan bu geniş kültürel miras, Konak’ı yalnızca bir semt değil, yaşayan bir tarih kitabı hâline getirir.
Agora olarak bilinen Namazgâh, bir zamanlar Helenistik dünyanın hareketli pazar yeriydi. Bugünse tarihi kemerleri, sessizce geçmişin hikâyelerini anlatmaya devam ediyor. Sfaktiria adıyla bilinen Salhane, yalnızca bir mezbaha değil, ticaretin ve denizin buluştuğu bir noktaydı. Susuz Dede’nin Ayazması, eski adıyla Ayos Agopi Hagiasma, burada içilen her yudum suyun, yalnızca serinletmekle kalmayıp bir hikâye de anlattığını fısıldıyordu.
Konak’ın tepeleri de kendi dillerinde konuşurdu. Kintus ya da Qintus adıyla bilinen Tepecik, zaman içinde kentin en hızlı değişen bölgelerinden biri oldu. Oysa eskiden buradan bakıldığında, İzmir Körfezi’ne yayılan mavilikler, şehrin farklı kimliklerini bir arada görmenin mutluluğunu sunuyordu.
Alsancak, bir zamanlar Punto ya da Punta olarak biliniyordu; modernleşmenin ve Batı’ya açılan kapının ilk işaretlerinden biriydi. İkinci Kordonboyu ise Paralelli adıyla denizin kıyısında bir çizgi gibi uzanıyordu. Kahramanlar, o günlerde Mortakia olarak bilinirken, Karataş ve Mithatpaşa civarı Melantia ve Karatasi adlarını taşıyordu.
Göztepe’nin eski adı Enopi, Güzelyalı ve Üçkuyular ise Mirakti olarak anılırdı. Basmane ise, adını basma atölyelerinden alan bir mahalleydi; bir dönem Anadolu Ermenileri ve Sefarad Yahudileri’nin yaşam alanıydı. Günümüzde harabe hâlinde de olsa, avlulara açılan küçük yahudhaneler hâlâ varlığını sürdürüyor. Basmane'nin adı, 'basmahane' kelimesinin zamanla dönüşen yankısıydı.
Karantina, Kallithea adıyla anılırdı ve adı gibi şifa ile tecrit arasında bir köprüydü. Havra Sokağı ve Keçeçiler, Yahudi mahallesi anlamına gelen Juderia olarak bilinirdi. Hilal’in eski adı Stavros’tu; buradan geçenler, şehrin kültürel mozaiğini en derinden hissederdi.
Bu isimler, yalnızca eski kelimeler değil; unutulmuş sokakların, yaşanmış hayatların ve kültürel bir mirasın yansıması. Bugün modernleşen ve değişen Konak’ın sokaklarında dolaşırken, belki de bir köşede duyacağınız bir rüzgâr uğultusunda, eski isimlerin fısıltısını duyabilirsiniz. Şehirler değişir, diller evrim geçirir ama bazı anılar hep yerinde kalır. Konak, hâlâ eski isimlerini mırıldanıyor; yeter ki onu dinlemeyi bilelim.