İzmir, kalbinin derinliklerinde saklı o efsane, asırlardır dile getirilmeyi bekleyen bir hikaye…

Körfezin güney ucunda, bilinmeyen bir öykü var: 1666’da antik tiyatronun taşları kullanılarak inşa edilen Sancakkale. Bu kale, yüzyıllardır İzmir’in sessiz bekçisi, diyarın onurunu ve özgürlüğünü koruyan bir mihmandardı.
Yıl 1915…
5 Mart sabahının soğuk ve hüzünlü şafağında, İngiliz ve Fransız donanmaları İzmir’i ele geçirmek için denizlere açıldı. Gökyüzünde yankılanan top sesleri, Reşadiye ve Şakran sokaklarını adeta birer nağme gibi hüzünle doldurdu. O an, İzmir Valisi Rahmi Bey, tüm şehrin umudunu omuzlarında hissederek, düşmanın sunduğu prenslik teklifine “Cayır cayır yakarım da İzmir’i teslim etmem” diyerek inatla karşı çıktı. Onun sarsılmaz kararlılığı, bir milletin onurunu koruma azmini simgeledi.

Günlerce süren çetin çatışmalar, her patlamada yürekleri dağladı, her kayıp tarihe altın harflerle kazındı. Şehit düşen askerlerimizin kahramanlık öyküsü, Sancakkale’nin hemen arkasında kurulan Yenikale Şehitliği’nde ölümsüzleşti; üç kahraman, mermer bir zemin üzerinde, sessizce ebedi istirahatgahlarında anıldı. Bu savunma, İzmir Körfezi’nin güney ucunda, unutulmaya yüz tutmuş ama bir o kadar da hayati öneme sahipti.

5 Mart 1915 sabahı, Amiral Richard Peirse komutasındaki müttefik filosu, İzmir’in kilidi olan Yenikale Geçidi’ni aşmak için harekete geçti. Amaç, İzmir’i savaş dışı bırakmak, limanı Alman gemilerine kapatmak ve Çanakkale’de açılacak büyük cepheye zemin hazırlamaktı. Ancak karşılarında, Çanakkale’nin sarsılmaz ruhunu taşıyan bir savunma vardı.
İngiliz ve Fransız savaş gemileri, 9 Mart’a kadar süren yoğun bombardımanda ilerlemeye çalıştı. Fakat Sancakkale’nin kudretli surları, kahraman Türk topçularının çelik iradesiyle birleşerek düşmana geçit vermedi.

Son çare olarak 10 Mart’ta İngiliz Amiral ateşkes talep etti. İzmir boyun eğmedi, Sancakkale düşmedi. Mayınlar ve toplar, emperyalizme karşı tek bir yürek gibi çarpıyordu. Çanakkale geçilmezdi… Ama önce İzmir geçilemezdi!

O gün, düşmana boyun eğmeyen bir milletin direnişi, özgürlüğe olan sarsılmaz inancı ve İzmir halkının cesareti, bir kez daha tarihe altın harflerle kazındı. İzmir, o an özgürlüğünün bekçisi, onurunun muhafızı olarak dimdik ayakta kaldı. Bu destan, sadece geçmişte yaşananların değil; geleceğe dair umutların, inancın ve direnişin bir simgesidir.
İzmir’in unutulan destanı, her karışında kahramanlık öyküleri barındıran, yüreklerde ölümsüzleşen bir efsanedir. Gelin, bu unutturulmaya yüz tutmuş hikayeyi yeniden hatırlayalım; çünkü tarihini unutan millet, geleceğine de ışık tutamaz.