İzmir’in kızları, yalnızca birer birey değil, bir kent kültürünün diyalektik ürünüdür. Binlerce yıl öncesinden gelen bir hikâyenin bugüne taşınan kahramanlarıdır.
Onları anlatırken tarih sayfalarına, mitolojik öykülere, şiirlere ve romanlara başvurmadan olmaz. Çünkü İzmir’in kızları, yalnızca bir güzellik imgesi değil; özgürlüğün, eşitliğin, direncin ve çağdaşlığın ete kemiğe bürünmüş hâlidir.
Tarih öncesinden günümüze bir kadın hikâyesi
Antik çağ yazarları, İzmir’in kökenini bir Amazon kraliçesine bağlar. Kimi kaynaklar Smyrna ismindeki bir kadının bu kenti kurduğunu anlatır. Yani, İzmir’in temelinde bile kadın eli vardır. Milattan önce 6500’lere dayanan tarihiyle bu şehir, kadınlarını her zaman kentin ruhu yapmıştır.
Bu kadim topraklar, Hititlerden Perslere, Romalılardan Osmanlı’ya kadar pek çok kültürü ağırlamış, her biri İzmirli kadınları yeniden şekillendirmiştir. Osmanlı döneminde ticaret yollarının merkezinde, kozmopolit bir yapıya sahip olan İzmir, kadınların toplumsal hayatta var olmasını kolaylaştıran bir atmosfer sunmuştur. İstanbul’dan sonra imparatorluğun en büyük ikinci şehri olması, ona özgürlüğün ve hoşgörünün başkenti olma vasfını kazandırmıştır.
Ve Cumhuriyet… Mustafa Kemal Atatürk’ün İzmir’e ve İzmirli kadınlara verdiği değer bir tesadüf değil, tarihsel bir gerçekliktir. Annesi Zübeyde Hanım’ın İzmir’de toprağa verilmesi, Latife Hanım ile burada evlenmesi, manevi kızı Afet İnan’ı burada tanıyıp eğitimine katkıda bulunması; tüm bunlar İzmirli kadınların çağdaş Türkiye’deki yerini simgeleyen işaret taşlarıdır. Kadın ve erkeğin birlikte zeybek oynadığı ilk sahne, tiyatroda sahneye ilk kez kadın sanatçıların çıktığı an, kadınların erkeklerle eşit şekilde sinema izlediği gün… Tüm bunlar Cumhuriyet devrimlerinin İzmir’de nasıl kök saldığının göstergesidir.
İzmirli Kadın: Özgürlüğün ve kendine güvenin temsilcisi
İzmir’in kızları dendiğinde akla yalnızca güzellik gelmez. Elbette bu şehir, güneşin, denizin ve rüzgârın yoğurduğu bir coğrafyanın ürünüdür. Körfezin gül kurusu imbatı, incir ve tütün kokuları, denizle buluşan sokakların hafızasıdır onlar. Ama asıl mesele, bu toprakların yetiştirdiği kadınların özgüveni ve özgürlüğüdür.
İzmir’in kızları, toplumsal baskılara baş eğmemeyi öğrenerek büyür. Çocuklukları deniz kıyısında, meydanlarda, Kemeraltı’nın dar sokaklarında geçer. Kendi ayakları üzerinde durmayı öğrenirler. Karşı cinsle arkadaşlık kurmayı doğal kabul eder, sosyal alanlarda erkeklerle yan yana olmanın tabularla çevrili olmadığı bir dünyada yaşarlar. Onlar için kahve içmek bir özgürlük, sokakta yürümek bir başkaldırı değildir; hayatın ta kendisidir.
İzmirli kadınların toplumsal yaşamda bu denli güçlü olmasının ardında sosyolojik bir gerçeklik yatar. Burası, Batı ile Doğu’nun, gelenekle modernliğin kesiştiği bir noktadır. İzmir’de kadın, evin içinde değil, hayatın tam ortasındadır. O nedenle şairler, İzmirli kadınları incir ağaçlarına, meltem rüzgârlarına, deniz dalgalarına benzetir. Romanlarda, hikâyelerde, şiirlerde hep vardırlar.
Bugün ve yarın: İzmir’in kadınları özgürlüğün kalesidir
Bugün İzmir’in kızları, kentin tarihine, kültürüne ve mirasına sahip çıkmaya devam ediyor. Onlar, geçmişin gölgesinde değil, geleceğin ışığında yürüyor. Tarihin ilk kadınları olan Amazonlardan Atatürk’ün çağdaş Türkiye’sine uzanan bir hikâyenin içinde, hep başroldeler. Ve bugün de yarın da İzmir’in kızları, İzmir gibi olmaya devam edecek: Özgür, güçlü ve eşsiz.