Onu hapsettiler, evet… Ama unuttukları bir şey vardı: Milyonlarca Ekrem’i hangi duvara sığdıracaklardı?

Bir adamı dört duvarın içine koyabilirsiniz. Ama o adam bir halk olmuşsa… Onu artık sadece gözaltına alamazsınız; Vicdanı gözaltına alamazsınız. İnancı tutuklayamazsınız. Umudu kelepçeleyemezsiniz.

Ekrem İmamoğlu bugün yalnızca bir belediye başkanı değil, Bir milletin “biz buradayız” diyen sesi… Ve o sesin susturulmaya çalışıldığı her an, Türkiye’nin üstüne bir halk yankısı düşüyor.

O yankı, kurultay salonunu da aşıp Sokaklara, meydanlara, evlerin salonlarına kadar uzanıyor. Çünkü bir kişiyle sınırlı değil artık bu yürüyüş; Bir halk, onunla birlikte yürüyor.
Zaten kendisi de söylemedi mi açık açık: “Benimle birlikte yol arkadaşlarımı da hapse attılar.” Çünkü o sadece tek başına değil, Milyonların duygusuyla oradaydı.
Ve bir imza kampanyası başladı: Bir metin değil, Bir başkaldırının nazik hali.
İmzalar birikiyor.
Her harf bir yürek.
Her imza bir vicdan sesi:
“Ben yüreği Cumhuriyetten, demokrasiden ve adaletten yana atan on milyonlarca vatanseverden biriyim.
Ben milli iradeyim!”

Çünkü bu halk, sandıktan çıkan iradenin hapishaneye kapatılamayacağını biliyor.
Çünkü bu halk, hak edilen bir yarışı seyretmek değil, yaşamak istiyor.
Özgür Özel, rekor oyla yeniden genel başkan seçildi.
Ama o akşamın öznesi yalnızca “seçim” değildi.

O akşamın öznesi, zincirlerin gerisinde kalsa da halkın yüreğinde zincirleri çoktan kırmış bir inançtı.
CHP’nin 21. Olağanüstü Kurultayı, sadece bir lider seçiminin değil; bir halkın iç sesiyle yüzleşmesinin adı oldu.
Ve bu yüzleşme, salona girmeden çok önce başlamıştı.
Kurultay salonunun önünde dev billboardlar yükseliyordu.

Birinin üstünde, Ekrem İmamoğlu’nun ellerini gömleğine sıvadığı o meşhur kare…
Ama bu sadece bir fotoğraf değildi.
Yüzünde kararlılık vardı. Gözlerinde yılgınlıktan eser yoktu.
Gömlek kollarını sıvamıştı ama yalnızca kendisi için değil;
koca bir halk için mücadeleye hazırlanıyordu sanki.
Sözsüz bir çağrıydı bu.
“Ben hazırım” diyordu.
“Ya siz?”

Kurultay salonundaki delegeler de bu iradenin birer parçasıydı.
Yalnızca oy kullanmadılar.
Gözyaşlarıyla, umutla, sesleriyle oradaydılar.
İmamoğlu’nun adı anıldığında bir kadın usulca mırıldandı:
“Ben onun için değil, onunla beraber yürüyorum.”
Bir genç adam: “O cezaevine girdiyse, biz buradayız diyeceğiz.”
Bir yaşlı delege: “Bu halkın evladı, bu halkın bağrından çıkan bir lider.”
Çorum İl Başkanı Av. Dinçer Solmaz, ellerini dizlerine koymuştu, titriyordu biraz.

Yanına oturduğumda dedi ki:
“Ekrem Bey’in iptal olunan ikinci seçiminde Esenler’de gönüllü avukat olarak mücadele edenlerdenim. İmamoğlu’nun ikinci zaferinde Kadıköy sokaklarında birlikte yürümenin gururunu taşıyorum. Ben bu ülkenin adaletine çocuklarımın gözlerinden bakıyorum artık.
O kazandığında, benim çocuklarıma ‘halk kazandı’ dedi.

Şimdi ben de bu halk için çalışıyorum, bir buçuk yıldır büroma uğramıyorum, mesleğim bekleyebilir.
Ama vicdanım bekleyemez.”
Çünkü onlar biliyor:
İmamoğlu cezaevine sığmaz.
Halkı, ona cezaevini dar eder.
Çünkü adaletin dar geldiği yerde, halk genişler.
Şimdi önümüzde bir başka sayfa var.
O sayfanın başlığı çoktan atıldı:
“Adayımı yanımda, sandığı önümde görmek istiyorum.”
Ve bu hikâye, gerçekten bitmedi.
Çünkü bu halk, hiçbir zaman yarım kalan bir hikâyeyi bırakmadı.
Kollar sıvandıysa,
Bu sefer tamamlanacak.