Size bir soru sormak istiyorum…
Sabah evden çıkmak için hazırlandınız, ayakkabılarınızı giyip kapıyı çekip çıktınız, yola koyuldunuz inanılmaz bir sabah trafiği, dur kalk yaparak yola devam ederken sıkıldınız ve cep telefonuna bakmak istediniz ama bir dakika o da ne? Telefonunuz yok…
Sağa sola baktınız ceplerinize baktınız çanta hepsine baktınız ama cep telefonunuz yok çünkü evde kaldı…
İşe varmak üzere trafiğin ortasındasınız ve eve dönerseniz çok geç kalırsınız…
Peki telefonsuz bu günü nasıl geçireceksiniz?
Şuan içinizde duyduğunuz sıkıntı ve endişe sanki bir korku filmi senaryosu ya da korkunç bir kabus gibi öyle değil mi?
Ee peki ne zaman bu hale geldik?
İşte bugünün konusu Dijital Bağımlılık ve size kötü bir haberim var hepimiz birer dijital bağımlıyız…
Çağımızın hastalığı dijital bağımlılık;
Gelişen teknoloji ile birlikte çok küçük yaşlar da hayatımıza giren ve hiç kopamadığımız sosyal medya başta olmak üzere birçok dijital platformda zamanın farkında olmadan geçirdiğimiz ölü zaman…
Ölü zaman diyorum çünkü korkunç bir boşa harcanan zaman var, en kötüsü de bunun farkında bile değiliz…
Sabah uyandığımız andan itibaren gece uyuyuncaya kadar elimizde ki küçük telefonda başka bir dünya içinde hızlıca geçilen reelsler ile en kıymetli olan şey zamanı yitirdik…
Teknoloji ya da dijital dünyanın bizlere sağladığı artılar dışında çokça dezavantajlarına maruz kalıyoruz bile isteye…
Asosyal hayatlar, iletişimsizlik, hareketsiz yaşamlar, sahte dünyalarda oynanan mutlu görünme oyunları ve daha niceleri…
Sosyalleştiğimiz arkadaş toplantılarında hadi bir story çekelim paylaşalım ile başlayan diyaloglar bizleri anda kalmaktan alıkoyarken samimiyetsiz ilişkilerde biz olmaktan daha da uzaklaşıyoruz…
İz Televizyonunda yaptığım TV programımda bu hafta bu konuyu işledik, değerli Uzmanımız Aile Terapisti Psikolog Osman Erşat Atak ile…
Artık konuşmayı unutur olduk çünkü konuşmuyoruz…
Hadi akşamları kendi evinizin salonunu düşünün; Eskiden yemeklerden sonra tüm aile birlikte salonda oturup sohbetler eder evimize gelen misafirler ile gündem konuları konuşulur sonra geçmiş dönem anıları anlatılır tecrübeler paylaşılırdı…
Okuduğumuz kitaplardan konuşup kitaplar önerirdik…
Sıcacık ve samimi sohbetler öyle özlüyorum ki o zamanları insanların hayatına dokunduğumuz zamanlar çok geçmişte kaldı…
Şimdi tatile gidiyoruz o anın tadını çıkartmak yerine oradan fotograflar videolar paylaşıyoruz…
Yemek yerken yediğimiz yemekleri paylaşıyoruz ne yedik ne içtik tadı nasıl onu bile bilmiyoruz farkında değiliz ki…
Kime neyi kanıtlama çabası bu? Niye başkalarının hayatını merak eder insan?
O nereye gitmiş ne yapmış kiminle gitmiş ve daha birçok merak…
Ya da ben buraya gittim bunu yedim içtim çok eğlendim ama çok…
Bu nasıl bir bağımlılık? Hayat bu kadar hızlı akıp giderken en değerli şeylerden biri olan zaman bu kadar ucuz mu?
Yine aklıma gelen bir cümle;
Önce kendini bil !
Kişi kendini bilirse eğer kendi hayatında sadece an da kalabilir ve anı kendi için yaşar…
Muş gibi miş gibi yapmadan kendi kendine mutlu olabilir…
Dijital bağımlılık çoğu zaman yalnızlık özgüvensizlik ve kendini bulamamış olmaktan kısacası mutsuz olmaktan kaynaklıdır…
En son ne zaman bir kitap okudun bir tiyatro izledin bir sinemaya gittin?
Zaman öyle değerli ki ne zaman fark edeceğiz belki de bugün o gündür…
Telefon tablet televizyon ne varsa kapat bırak bir kenara…
Hayatı izle doğayı gör, yaşamı dinle, dilinin tadı bile değişecek zihnin daha berrak olacak renkler bir o kadar canlı hale gelecek…
İçinden bir ses ya hayat öyle kolay mı sanki her şey toz pembe mi derse, kulak asma kaçmak kabul etmek en kolayı olur çünkü…
Güzel günlerde görüşmek üzere…