‘Öyle yıkma kendini,
Öyle mahzun, öyle garip...
Nerede olursan ol,
İçeride, dışarıda, derste, sırada,
Yürü üstüne - üstüne,
Tükür yüzüne celladın,
Fırsatçının, fesatçının, hayının...
Dayan kitap ile
Dayan iş ile.
Tırnak ile, diş ile,
Umut ile, sevda ile, düş ile
Dayan, rüsva etme beni.’

Bu hafta yazıma Ahmet Arif’in ‘Anadolu’ adlı şiiriyle merhaba diyerek başlamak istedim. “Neden bu şiir?” diye kimse sormayacak olsa da açıklamak isterim. Bu haftaki konumuz Selahattin Demirtaş. Anadolu şiiri ise Ahmet Arif’in bugünü anlatır gibi kaleme aldığı, sevgili Demirtaş’ın seslendirdiği ve hepimizin sabah, öğle, akşam aç karna okumak suretiyle dayanabileceğimiz bir sürece denk düştüğü için.

Yazıyı yazdığım günün bir gün öncesi sevgili Selahattin Demirtaş’ın doğum günüydü. Demirtaş tutuklandığı zaman küçük kızı Dılda dokuz, büyük kızı Delal on üç yaşındaydı. Selahattin Demirtaş, güzelim memleketim topraklarında doğmuş büyümüş, bir dönem İnsan Hakları Derneği’nde yöneticilik yapmış, Diyarbakır şubesi ve Türkiye İnsan Hakları Vakfı’nın kurucuları arasında yer alan, tutuklandığı zaman bir partinin Eş Genel Başkanı olan bu ülkenin nadide hukukçularından sadece birisi. Gözaltı süreçlerini falan da hesaba katarsak dokuz yıldır siyasi tutuklu olarak cezaevinde Demirtaş.

Belirli suçlamalarla hâlâ içeride tutulan Demirtaş, Ankara Hukuk Fakültesi mezunu. Yani zamanında devletin yetkili mercileri okumasında, mezun olmasında, avukatlık yapmasında hiçbir beis görmemiş. Yıllarca emek harcayıp öyle alalade herkesin kazanamayacağı bir bölümü kazanıp bitirmiş. Sanırım buraya kadar bir sorun yok. Mezun olduktan sonra bir hukuk bürosu açıp, sadece cebine girecek parayla ilgilenseydi hâlâ sorun olmayacaktı muhtemelen.

Sadece sıradan davalara girip, cebine giren yeşil ve mavileri sayabilirdi elbette. Elbette kapatabilirdi gözlerini düne, bugüne. Birçok Genel Başkan gibi, olduğu konumu korumaya çalışabilir, koltuğu sallanmasın diye ne etliye ne sütlüye karışmayabilirdi. Ya da tam tersi. Sadece oturduğu koltuğu korumak için pazarlıklar yapabilir, nabza göre şerbet verebilirdi. Vekil olduğu dönemler, şimdiki birçok vekil gibi sadece kaç dönem kalacağını garantiye almak için bir yerlere yanlayabilir, belki arada derede “laf olmasın” diyen görünen olabilirdi.
2014 yılında Cumhurbaşkanı adayı olan ve ortalama 6,5 milyon oy alan Selahattin Demirtaş, dokuz yıldır ailesinden ve kızlarından uzakta. Kendisi içerideyken babasını kaybetti. Kızları onsuz geçirdikleri çocukluk dönemlerini unutabilirler mi bilmiyorum ama ikisi de genç kız oldular. “Seni başkan yaptırmayacağız” sloganıyla göze batmaya başladığı süreçten bugüne kadar değişen pek bir şey olmadı. Önde gidip göze batanlar da oldu, arkada kalıp toza batanlar da.

Bu ülkenin değişmeyen kaderi sanırım. Kendini düşünenleri de yadırgamamakla birlikte, başına gelecekleri öngördüğü hâlde sadece kendini düşünmeyen, toplumsal çöküşün farkındalığını bilerek, sadece kendi çocukları için değil tüm toplum için emek harcayanlar ya dört duvar ardında ya da aramızda değiller. Belki de toplum olarak bu yüzden hep kaybediyoruz. Bencil, mevki ve para derdi olmayan insanların içeri atılmasına, zulüm görmesine, öldürülmesine sessiz kaldığımız için dışarıda kalanlar da bize kadar işte.
Dün “terörist” diye içeri attıkları Demirtaş’a Ekrem İmamoğlu ve bizler yeterince ses çıkarmadığımız için bugün İmamoğlu ve birçok üniversite öğrencisi içeride. Dün Can Atalay’ı içeriden alamadığımız için bugün İsmail Saymaz neden suskun, bilmiyoruz. Ya da biliyor anlamıyor, susmasına sebep olanları değil susmak zorunda bırakılanları linçliyoruz.
Bugün bunlara yeterince ses çıkarmadığımız için yarın neler yaşayacağız, hepimiz yaşayarak göreceğiz. Son olarak bu da bir umuttur işte: Selahattin Demirtaş’ın yeni romanı Jamal, 25 Nisan’da okurlarıyla buluşacak.

Ülke, bir siyasetçiyi, hukukçuyu parmaklıklar ardında harcadı dokuz yıldır. Olsun. “Dünya döner de devran dönmez mi?” deyip, bir edebiyatçı kazandığımız için olmayacak yerden sevinip, emekleri ve mücadelesi için minnetle diyerek geceyi kapatıyorum.
Daha umutlu günlerde buluşmak üzere…
SESİMİZ KISILANA DEK BAĞIRMAYA DEVAM ETTİĞİMİZ SÜRECE, HAPİSHANELER BİZİM, GÜZEL GÜNLER DEVRANA EMANET