‘Al telefonu eline canım kardeşim. Kime borcun varsa dinlet, yalnız cevabı almadan kapat. 'Ben dinledim hoş olmuyor’ diyor Sevgili Şule Aydın ‘Tımarhanede Bu Hafta’ programında.
Sevgili Şule Aydın’ın o naif sesiyle iki dakika tebessüm etme fırsatı bulan bizler için ’Garibin yüzü gülür mü? ’ modunda ikinci ses kaydı geliyor. Yerin yedi kat altından gelip 'dan' diye oturuyor gülen yüzümüzün ortasına. ‘Ekonomik zorluklar gelip geçer ama dayanışmamız baki kalır, dünya bir imtihan yeridir. Kişi başı gelirimiz üç bin altı yüz dolardan, geçen yılın verileri açıklandığında on beş bin doları aşacağız.'
Yani hiç o muydu bu muydu diye arada kalmaya mahal vermeden, herkes kendi içinden kimin olduğunu düşündüyse odur deyip herkesi kendi imtihanı ile baş başa bırakıyorum, malum hepinizin imtihanın bedelini ben ödeyemem. İmtihan yeri olan dünyamızın imtihanından bir türlü geçemiyor hep sınıfta kalıyoruz. Karnelerimizin dersler kısmında olan kırıkları bir tarafa, temizlik, beslenme, arkadaşıyla iyi geçinme ve yardımlaşma, büyüklerine saygı, kurallara uyma, bağımsız iş yapabilme gücü, düzenli çalışma, eşya ve araç gereçleri dikkatli kullanma, aldığı görevi yerine getirme, grup içinde çalışma ve sorumluluk alma gibi karnenin diğer tarafında gereksiz diye görülen yerler bile sıfırın altında.
Biz ülkecek aldığımız kırık karnelerin imtihanı içinde boğulduk boğuluyoruz. Kişi başına düşen gelir seviyemizde benim hakkıma düşen kimin cebine girdiyse çıkarsın bir zahmet. Hakkıma muhtemeldir birileri giriyor. Ya birimizin cebine çok giriyor ya da deyip parantez açıp devamını getirmeden kapatıyorum parantezi.
Birkaçımız sessizce bekliyor yarınları, bir kaçımız bugününden mutsuz. Kimimiz umut ekiyor gübresi eksik olan bahçemize. Kimimizin ne ekecek ne dikecek ne de bekleyecek gücü yok. Biz her gün elli katlı bir rezidansın tepesine çıkıp ne atlayabiliyor, ne geri inebiliyor ne de o güzel manzaranın tadını çıkarabiliyoruz. Dünyaca ünlü bir ressamın elinden çıkmış gibi her bir şehri ayrı güzellik barındıran ülkemizin uçurum kenarlarında tavaf edip duruyoruz. Ufacık bir mum ışığı görsek yüreğimizin derinliklerine gömdüğümüz umudu yeniden giyinip pervane gibi dönüyoruz ışığın etrafında. Biz karanlığın içinde el yordamıyla yolumuzu bulmaya çalışırken, canım ülkemin ekonomisi üstümüze çıktı tepiniyor. Bu hale gelmemizde payı olan hiç kimse sorumluluk hissetmek bir tarafa, cennet, imtihan, sabır gibi kelimeler topluluğundan yüzlerce cümle üretip her gün yaşadığımız bir acının arkasına ekleyiveriyorlar. Dayan diyorlar eyyy canım bizler… dayan ve sabret ki Yaradan seni cennetiyle müjdelesin. Bizim çocuklarımız ölür, öldürülür, kaza geçirir, şehit olur, yarım kalır, aç kalır, ya bir kadın cinayetine ya bir iş cinayetine kurban gider. Sonra kürsüden birileri mikrofon alır eline ve Allah’ın sevdiği kulu olduğunu, imtihan edildiğini söyler. Sonra gazeteler yer verir katilinin fotoğrafıyla yan yana koyarlar seni. Acır birileri, birileri üzülür. Yarın başka bir kadın, başka bir çocuk yer alır aynı sayfalarda.
Her gün 3. Sayfalar yapılır gazetelerde. Hiç gündem yokluğu yaşanmaz, fotoğraflar ve isimler değişir sadece. Sonlar değişmez…
Bu hafta benim hatırladığım iki kadın cinayeti oldu biri İzmir bir diğeri Antalya’da yaşandı. Yirmi altı yaşındaki Sevcan Demir Sakman iki ay önce evlendiği Halit Can Sakman tarafından canice öldürüldü.
Haber sitelerinde, sosyal medya mecralarında yine aynı görüntülerden, yine aynı başlıklardan midemiz bulandı. Yine nefretimizi kusacak yer bulamadık. ‘ekonomik sebepler yüzünden’ diye altının çizildiği 3. sayfa haberinde yirmi altı yaşında bir kadın canice öldürüldü. Bir kadın iki ay önce evlendiği bir canavar tarafından öldürüldü. İki ay iki!
Dört bir taraftan ailenin önemi, çocuk sayısı vurgusu, ekonomik büyüme haberleri çepeçevre etrafımızı sararken, kendi ışığımızın gölgesine düştük yolumuzu arıyoruz. İzmir’de Fatma Kara Antalya’da Sevcan Demir Sakman her birinin alt gerekçeleri ve fotoğrafları verilerek servis edildiler hayatlarımızın ortasına. Yaşasa ne Sevcan eşim derdi kendini katleden kişiye ne Fatma eski sevgilim derdi daha hayatının başında geleceğini elinden alan kişiye. Bir taraftan ekonomik sebeplerin gerekçe gösterildiği kadın cinayetleri bir tarafta fakirliğin bir imtihan olduğu vurgusu bir diğer tarafta ülkecek ne kadar zenginleştiğimiz haberlerinin olduğu denize düştük boğuluyoruz.
Denize düştük umarım can havliyle yılana sarılmaz gücümüzü kendi sesimizde buluruz bir gün…