Sizlere bu hafta ‘Bayram gelmiş neyime’ tatil mekanından yazıyorum.
Hepinizin malumu neredeyse bir aya yakındır normal zamanlardan geçmiyoruz. İçinizden ‘hangi normal’ diye geçireceğinizi umut ederek devam edeceğim yazıma.
Çok geriye gidersem yaz yaz bitmez, bir gündem karmaşamız olduğu için yakın tarihten başlamak istedim. İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun gözaltına alınmasıyla başlayan yürüyüşler, uzun zamandır kendi içine çekilmiş ve hiçbir umudu kalmayan Gezi sürecini yaşamış olan nesil ve daha gerisi için çok heyecan vericiydi. Umutlanmamız için öyle kocaman şeylere de gerek yokmuş bir tane pikachu görmek bile yetermiş yeniden ayağa kalkmamız için.
Her sokak başında üniversite öğrencilerinin tatlı heyecanlarıyla karşılaştık. Bir tarafta horon tepenler, diğer tarafta şarkı söyleyenler. Bir tarafı slogan atmalara doyamadı, bir diğer taraf isota düşe kalka yol aldı, yolda kaldı. Bizler bu ülkenin dünü, bugünü yarını, her dönemin değişmeyen gariban çocukları. Biz dünün sarı öküzünü altın tepside suanları, bugünün yeni renklerini arayanları. Yine bir umuttur deyip silkelendik. Silkelendik silkelenmesine ama çoğumuz oturduğumuz yerden sadece omuzlarımızı kaldırıp indirmekle yetindik.
‘Hep denedin, hep yenildin. Olsun. Gene dene, gene yenil. Daha iyi yenil.’
Yaşadığımız ülkenin yakın tarihine baktığımız zaman (hatta sıkılmazsak uzak tarihine de bakabiliriz elbet) kapitalist sistemin kontrolünü kaybedip bir silindir gibi önüne geçeni ezip geçtiği her dönemde silindir altına giden hep gariban çocukları oldu. Üst tabaka kesimin çocuklarının en büyük derdi hiç değişmedi. Okuyacakları okul ya da yaşayacağı ülke nerede olsun diye seçerken incindiler birazcık. Ekonomik sıkıntılar yaşanırken de, toplumsal karmaşa olurken de, içine edilen doğa altımızı üstümüze getirirken de, sokakta olan da, toprak altına giren de ülkeden gidecek ekonomik güce sahip olmayan ya da ‘burası benim vatanım’ diyen işçi sınıfının çocukları oldu.
Bizim çocuklarımızın yine gidecek başka ülkeleri, sığınacak başka vatanları yok. Sahip oldukları vatanın can çekişmelerine ses oldular yine. Sesleri hep var olsun.
Sokaklarda ve siyasette yaşananlardan bağımsız, kilo fazlalığım olduğu için iki haftadır yürüyüş yapıyorum İzmir’in güzel sokaklarında. Tesadüftür ki her başladığım sokağın sonu gençlere çıkıyor (Bunu yazarken bir nebze pikachu olmuş olabilirim). Hükümetle yaşıt sayılan gençlerin her biri farklı görüşe sahip olmasına rağmen rahatsız oldukları şeyler birçok noktada aynı. Hepsini yazmak için bana verdikleri alan elbette yetmeyecek ama en çok dokunanı ve bir gence sorduğum soruyu paylaşmak isterim. Düne kadar en azından ataması yapılmayan birçok meslek dalına rağmen yine de meslek sahibi olup diplomalarını almak istiyorlardı. Artık alacakları diplomanın bile bir saate geçersiz sayılabileceği gerçeği ile yüzleşmenin verdiği hayal kırıklığı ile sokaktalar.
Birçoğunuz aynı fikirde olmasa bile aynı alanda ortak sloganlar atıyorsunuz. Gençlerin geleceğe dair ortak birkaç korkusunu yazar mısın?
- Genel olarak gelecek kaygısı, zaten hukuksuz bir devlette yaşıyoruz onları bir kenara bırakırsak ekonomik olarak en rahat olmamız gereken; gençlik, öğrencilik döneminde bile maaşlı çalışan gibi 'ay sonunu nasıl getireceğim' düşüncesine başlamışken bütün ömrümüzü böyle geçirme kaygısı, okuyup diploma almamıza rağmen üniversite okumak anlamsızlaştığı için ömür boyu en iyi ihtimalle asgari ücretin biraz üstünde maaş alıp yıllarca çalışıp belki bir araba bile alamadan sadece aç karnımızı doyurarak yaşayıp gitme korkusu en büyük endişelerimizden.
Peki ülkeden gitme şansın olsa gider miydin? Gitmek istemiyorsan sebebini paylaşır mısın?
-'Memleketimi çok sevdiğimden üç kuruş paraya göz yumup açlık sınırının altında yaşarım' diyemem. Kalırsam ülkenin düzelmesi için kendimi feda edecek derecede bir şeyler yapabilirsem kalırdım, gitme şansım olsa da gittiğim yerde sevmeye sevmeye yaşardım.
Ez cümle…
Siyasette vatanseverlik ve bayrak yarışının yapıldığı yeni bir dönemde yine ipi göğüsleyen gariban ailelerin gençleri oldu. Bugün bayram, son sayıyı bilmemekle birlikte 301 gencimiz içeride. Bugün bayram, tutuklu olan gençler, gözaltında olan gençler, umutsuz gençler, yarınını görmeyen gençler derken bir nesli daha harcadık gitti. ‘Evde bardağını kaldırmayan z kuşağı ülkeyi ayağa kaldırdı’ denen z kuşağı umarım bizler gibi umutsuzluk çukuruna düşüp kendi yollarını kendileri tıkamazlar.
Bayramları gelecek güzel günlere bırakıp yazının sonunu Güney ile bitirmek isterim.
Güney Temiz daha 38 yaşında. İzmir’de uzun yıllar gazetecilik yapmış bir gencimiz. Cuma günü geçirdiği kalp krizi sonucu kendisini kaybettik. Ben Güney’i birebir tanımasam da, kendisini tanıyan ve çok seven insanları biliyorum. Bunca yaşam telaşı içinde ani bir ölümün bize hatırlattığı en kıymetli şey olduğunu düşünüyorum. Yarın yok! Gencecik insanların kalp krizinden, kanserden, trafik kazasından, depremden, selden cinayetten öldüğü bir dünyada, yarının var olup olmadığını bilmediğimiz bir dünyada yapabileceğimiz en güzel şey sevdiklerimize bugün son günmüş gibi sarılmak. Belki de yarın yok… Güney’in seslendirdiği şiirin minik bir bölümüyle hoşça kal diyelim; bir türlü gelmeyen bayramlara.
Ailesi ve sevenlerine sabır dilerim. Işıklar yoldaşı olsun…
‘Her şey yapılabilir
bir beyaz kağıtla
uçak örneğin uçurtma mesela
altına konulabilir
bir ayağı ötekinden kısa olduğu için
sallanan bir masanın
veya şiir yazılabilir
süresi ötekilerden kısa
bir ömür üzerine.’