Kültürpark’ın sabahı usulca ısınırken, çimenlerin üstünde adımlar çoğaldı, kitapların arasına karışan sesler yavaş yavaş çoğul bir ezgiye dönüştü.

5. İzmir Kitap Fuarı, yalnızca kitap raflarının sergilendiği bir alan değildi artık; bir meydan, bir buluşma, bir düşünce senfonisi hâline geldi. Fuar boyunca öğrenciler, omuzlarında kitaplarla yürüdüler. Sadece bir imza için değil, bir duruş, bir hatırlatma için oradaydılar. Tutuklu arkadaşlarının serbest bırakılması talebiyle gerçekleştirdikleri kitaplı oturma eylemleri, fuarın en sessiz ama en çarpıcı sahnesiydi. Kimileri ellerinde dövizlerle, kimileri sadece bir kitabın kapağına iliştirdikleri küçük bir notla ses verdiler. Her biri, kitapla dayanışmanın ne kadar derin bir anlam taşıdığını hatırlattı.

Etkinlik alanları, gün boyunca bir söyleşiden diğerine akan bir nehir gibiydi. Her sahnede yeni bir fikir yeşeriyor, her yeşil alanda zihinler tazeleniyordu. Arif Ali Cangı, 32 yılın çevre mücadelesini sadece kelimelerle değil, sesindeki titreşimle de anlattığında, ön sıralardaki çevre mücadelecisi Çapak köylüleri nefeslerini tutmuştu. O an, yalnızca bir konuşma değil; bir deneyimin, bir kararlılığın devriydi sanki. Hemen ardından, Baudrillard’ı Kültürpark’a taşıyan Oğuz Adanır’ın konuşması başladı. Gerçeğin kopyaları arasında sanatın nerede nefes alabileceğini tartıştığında, dinleyicilerin bakışları birer soru işaretine dönüştü. Herkes kendi içindeki “gerçek”i yokladı. Oturum bitiminde katılımcı gençler, kendi kısa denemelerini sunarak tartışmayı sadece dinlemekle yetinmeyip büyüttüler. Kitabın satırları kadar insanın da ne çok katmanı olduğunu gösterdiler.

Elçin Poyrazlar ve Enver Aysever sahneye çıktığında, adeta bir romanın içine girdik. “Roman politik olmalı mı?” sorusu, yalnızca bir edebiyat tartışması değil; bir çağrının başlangıcıydı. İzleyiciler, salonun her köşesinden gözleriyle, mimikleriyle, hatta sessizlikleriyle katıldılar bu sohbete. Çünkü burada okur olmak, yalnızca okumak değil; düşünmek, tartışmak, karşı çıkmak ve yeniden kurmak demekti.

Gazoz şişelerinin rengine, eski kibrit kutularının tozuna sığınan Haluk Sağlamtimur ile Tolga Bugakaptan, kolektif hafızanın ne denli narin ama bir o kadar da dirençli olduğunu anlattılar. Dinleyenler için o an, geçmişin toprak altından çıkıp kitap sayfalarına serilmesiydi. Ece Baykal’ın “İklim Adaleti” başlıklı söyleşisinde ise gençler ellerindeki defterlere sadece not değil, umut da yazdılar.

Kimi zaman çimenlere uzanarak, kimi zaman sahnelerin ayakta kalabalığında dirsek dirseğe; İzmirliler bu fuarda yalnızca kitapları değil, birbirlerini de okudular. Her stant yeni bir cümle, her raf yeni bir yolculuk sundu. Ve bu yolculukta en büyük harita, insanların birbirine yönelttiği meraklı, içten, anlamaya açık bakışlardı.

Kültürpark bu yıl, sadece bir fuar alanı değil; kitabın, düşüncenin ve dayanışmanın gölgesinde soluklanan büyük bir şehir günlüğüne dönüştü.

Kitapların gölgesinde soluklanmak, yazarlarla göz göze gelmek ve düşüncenin İzmir’de nasıl filizlendiğine tanık olmak isteyen herkese hatırlatalım: 5. İzmir Kitap Fuarı, 27 Nisan’da sona eriyor; belki de bir kitabın sizi bulacağı o an, tam da bu son günlerde saklı.

Ve.. Kültürpark’ta sayfalarla serinleyen bu şehir umudu çoğaltıyor, güzel günler göreceğimize olan inancı satır satır büyütüyor.

Aşkla okunacak kitaplar, kalbinin sahibini bekliyor.