"Yağız'ım bebekliğinde de çocukluğunda da çok mutluydu. Kardeşini öyle benimsemişti ki... Yağız 30.10.2010 doğumlu, Doğa 17.06.2013 doğumlu. Aralarındaki yaş farkı az olduğu için birlikte büyüdüler.

Ben de onlarla çocukluğumu yaşarken, onlardan güç alarak, zorlaşan evliliğimi, onlara hissettirmeden büyütmeye devam ettim. Büyüdükçe işler çok zorlaştı. Özellikle Yağız, her şeyin farkına varmaya başladı. Olayları anladıkça korktu ve içine kapanık, sessiz bir çocuğa dönüştü. Maalesef Yağız'ın rol modeli babasıydı ve bu beni çok korkutuyordu. Ben babam gibi olmayacağım derdi. Ben de onu uzmana götürürdüm, bununla başa çıkmayı öğrenmesi için. Büyüdükçe uzmana gitmesi de zorlaştı, kabul etmez oldu. İtirazlar başladı çünkü ergenliğin başındaydı yavrum."

Bu hafta yazımızın girişini sevgili Cemile ile yaptık. Ankara’da yaşayan Cemile’yi hiç birimiz 2 Temmuz 2024 öncesinde tanımıyorduk. Evet bir yerler de bir Cemile yaşama telaşı güdüyordu kendi kendine. Yaşıyordu, gülüyordu, telaşeleri vardı elbette, kaygıları, korkuları, üzüntüleri, zorlukları… Sevgili Cemile’nin bizim henüz bilmediğimiz ama onun kalbine kalbine saplanan bir sürü endişeleri vardı o tarihe kadar. Kendi adıma söylemem gerekirse önüme düşen üçüncü sayfa haberlerinden çok etkilendiğim için hiç bakmıyordum. Ben Cemile’nin varlığından Oğuzhan Uğur’un ‘Mevzular Açık Mikrofon 6284 Özel’ yayınında haberdar oldum. Ben Cemile’yi şu cümlelerle tanıdım.

’Ben 6284’ü de bilmem İstanbul Sözleşmesi’ni de bilmem. Ben iki çocuk annesiyim, hala anneyim. Yüz gün önce 2 Temmuz günü iki çocuğum babaları tarafından öldürüldü. Çocuklarım için bu kelimeyi söylemek istemiyorum. Ben Ankara’dan buraya yüz gündür atamadığım çığlığı atmaya geldim. Ben sadece boşanmak istemiştim. On altı yıllık evliliğimi bitirmek istemiştim. Oğlum on dört yaşında, liseye başlayacaktı. Kızım on bir yaşında 6. Sınıfa başlayacaktı. Bu süreçteki tüm ihmaller listesi elimde. Ben çocuklarımı koruyamadım!’

Bu cümlelerden sonra tanıdık, gördük Cemile’yi. Kendisi için artık görünür olmanın farkı var mı bilmiyorum. Sorsak ağız dolusu küfür edeceği nice sorumsuzluk silsilesi vardır elbet, sorsak ne beddualar dikiyordur toprağa, yeşersin çoğalsın ve yerini bulsun diye. Hani dönüp sorsak dünün görülmeyen Cemile’si bugün neler sıralayacaktır ardı ardına. Geç kalındığını yüzümüze tokat gibi çarpa çarpa ne ateşler bırakacaktır kucağımıza. Bir tek bu ülke de yaşanır dediğimiz o kadar çok şeyi üst üste yaşadık ki yaralarımızın nasır tutmaya dermanı yok. Biz ne desek bir anneye kendimizi affettirebiliriz? Biz ne desek sesine ses olamadığımız için, adını, sesini, varlığını geç duyduğumuz için affeder bizi? Biz ne desek Cemile ve onun gibi olan birçok kadın ‘olsun ya sizin de günlük telaşeleriniz varmış’ deyip, arkasına hiç sorun değil cümlesini ekler. ?

Bizim buralarda addettir, insanlar öldükten sonra kıymete biner. Öldükten sonra söyleriz ne kadar iyi insan olduğunu ya da ne kadar çok sevdiğimizi. Yine adettendir buralarda ‘bize dokunmayan yılan bin yaşasın’ deyişleri. Adalet kelimesi sadece bize adaletsizlik yapıldığında aklımıza gelir ya da anca o zaman sesimiz kısılana kadar bağırırız.  Biz ne zaman dipsiz bir kuyuya düşsek sesimiz duyulmaz da, canlı cenazelerimiz sesimize ses arar bedenimizin, katilimizin olmadığı bir dünyada.

Çocuklarını kaybeden bir anne düşünün, katilinin kim olduğunun önemi yok. Bir anne düşünün dün gülüp koklaştığınız çocuklarınız yok, katili de yok. El bebek gül bebek büyüttüğünüz çocuğunuz yok, katili de yok. Bir insan neye tutunur? Sistem dışında küfredebileceği bir şeyi kalmayan, çocuklarının katilinin bile hayatta olmadığı tüm annelere çağrımdır bir daha hiç bir çocuk annesiz, hiçbir anne evlatsız kalmasın diye avazımız çıktığı, ömrümüz yettiği kadar sokaklar bizim. Kaybettiğimiz çocuklar, kaybettiğimiz kadınlar bizim. Biz bir Cemile’nin sesi ile ebemkuşağına gebe. Biz bir Yağız bir Doğa, Ceylin, Cemre, Nira biz sesi duyulmakta geç kalınan yüzler, binler. Varlığı ve yokluğu sadece istatistik rakamların yükselişine etkisi olan, varlığını ve yokluğunu hala bilmediğimiz ve duymadığımız nice çocuk nice kadın için bir kez daha avazım çıktığı kadar çığlık atıyorum buradan ’bizler yaşarken duyun bizi’…

Cemile ile başladık onun içinden geçen cümleler ile biraz daha aralayalım bana ayrılan beyaz sayfanın kapısını. Karalarımıza boğulalım, çıkmayan sesimizden utanalım birlikte. Sıra bize gelene kadar ip gibi dizilen adaletsizliğin en arkasında alalım yerimizi. Sıra bize gelince elbet bizi yazanlarda bulunur, hala tutuklanmadı, depremden ölmedi, öldürülmedi ya da sadece bankta otururken bir araba üzerinden geçmediyse.

"Doğa’m da tam adı gibiydi. O'na doğanın bütün özellikleri yüklenmiş gibiydi. Doğa, evdeki huzursuzlukla mücadele etmeyi öğrenmişti. Evde babasına tek ses çıkaran oydu. Küçük olmasına rağmen, bir şeyler yapmaya çalışıyordu. Babası bağırıp onu susturana kadar mücadele ederdi.  Doğa, öyle dolu yaşadı ki, kısacık ömrüne bir sürü şey sığdırdı. Başarı, aşk, arkadaşlık. Bende isterdim çocuklarımın unutulmaz anılar biriktirerek, büyümelerini.

Kalan ömrümde çocuklarımı unutturmadan, onların güzel isimlerini yaşatarak, son nefesime kadar mücadele edeceğim. Onlar benimle hep gurur duyardı. Benim gibi, evliliği zor geçen bir sürü kadın var, çoğu da çocukları için korktuğundan sesini çıkaramıyor. Zaten ses çıkarsan da duyan olmuyor.
Tabii bir de çevre baskısı var. El ne der deyip, kaderine boyun eğen bir sürü kadın."

Yağız ve Doğa ilk değildi, sonda olmadı.
2 Temmuz 2024 Saat 17.40 o kara gün den sonra çocuklar kadınlar kediler köpekler o kadar çok canlı katledildi ki. Sorumlu olanlar sessiz.
Caydırıcı ceza uygulanmadığı sürece, bu zulüm devam edecek.

Bir insan düşünelim sadece. Bir insan niye yaşar? Doğar, büyür, aşık olur, sever, çocuğu olur, bir amacı olur, bir dünya görüşü olur mücadele eder onun için. İnsan olmaya çalışmaktan başka gayemizin olmaması gereken bir dünyada kaldıramayacağımız nice misyonların altında kaldık ölüyoruz. Ölüyoruz ölüyoruz hu… Mala davara faydamız olmadan ölüyoruz. Niye geldiğimizi, neden geldiğimizi ya da nereden geldiğimizi tartışmaya kapatarak insan olmayı başaramadan gideceğimizin üzüntüsü içindeyim. Bencil, nankör, iki yüzlü, narsist  insanlar topluluğu olmaktan sıyrıldığımız gün  Cemile gibi bir çok kadını, bir çok çocuğu, yaşlıyı, sesi çıkmayan ya da yeteri kadar çıkmayan her bir zerreyi kendimiz bildiğimiz gün kurtulacağız. O gün ve o gün gelene kadar ses çıkaran her birimiz için sokaklar, meydanlar, ovalar, dağlar, bayırlar bizim...

Cemile ve Cemile gibi sesini bu güne kadar duyuramayan birçok kadın birçok çocuk için çık bağır çünkü sokaklar bizim. Çık bağır bağır, biz bağırmadıkça ölmeden önce duyulmayacak sesimizin gücünü bilerek bağır.

YAĞIZ, DOĞA ve onlarla birlikte adını unuttuğumuz tüm çocuklarımızın anısına…