Çok sözcüklü bir başlık atmak istedim, çünkü konu karmaşık, bence kafalar daha da karışık. Geçenlerde İz Gazete’nin “Konut krizi büyüdü! Ev almak hayal oldu” başlığını ve haberini ardından da Sayın Hüseyin Aslan’ın “Dikkat! Barınma krizi sosyal patlamaya dönüşüyor” başlıklı yazısını okudum, bir iki kelam etmek zorunda hissettim kendimi. Çünkü barınma hakkı kavramı ile konut politikasının iç içe değerlendirildiğini, kavramsal hatalar oluştuğunu, kavramsal hataların da başka hatalı tespitlere yöneldiğini düşündüm. Yanılma payım var ama yanılma kaygısı ile düşüncelerimi yazmazsam daha büyük bir hatayı da ben yaparım diye düşünerek bu yazıyı kaleme aldım.
Bir iki ayrıntı ile başlamak lazım; Hüseyin Bey yazısında, “Bu aşamada, ev sahipleri; avukatları da, ‘tehdit’ unsuru olarak kullanıp bu kez, kiracıları ‘taciz’ ediyor.” tespitini yapmış. Hiç lafı dolandırmaya gerek yok, avukat tehdit unsuru olamaz, avukatın yasal hakkın kullanılması amacı ile kiracı veya ev sahibi ile görüşmesi zaten tehdit değildir; hatta avukatın başkaca herhangi bir konuda da yasal hakkı hatırlatması, konuşması “ama böyle yaparsanız, şöyle olur” demek de tehdit değildir, Yasa ile kimseyi tehdit etme olanağı yoktur, istenilse bile yapılamaz. Avukattan, bahsedilen konu itibari ile tehditkâr, tehdit eden veya tacizci çıkarmak olası değildir, aksini savunmak barınma hakkı ile konut edinme hakkını karıştırmak olayında olduğu gibi gerçek sebebin teşhisini güçleştirir. Sadece avukattan değil, tartışma konusu olgu da, ev sahibinden de, kiracıdan da ne tacizci çıkar ne de tehdit.
Hüseyin Bey’in amacının krize dikkat çekmek olduğuna ilişkin bir şüphem yok, ama bu dikkat çekme girişiminde bir polemik çıkartmak isterim. Çıkacak polemiklerin kavramsal düşüne katkı sunduğu düşünenlerdenim.
Yani serbest olduğu iddia edilip de sürekli yasal düzenlemelerle ‘düzene’ sokulmaya çalışılan bir piyasada, gayrimenkulünün kira değerini arttırmaya çalışmak ev sahibi açısından yasa dışı değildir, en fazla etik kurallarla eleştirilebilir.
Yine bu adı serbest kendi beter piyasada, barınmaya az para ödemek istemek de, kiracı açısından yasa dışı değildir, en fazla etik bir tartışma söz konusu olabilir.
Her iki tarafın menfaatlerini savunmak ve karara bağlamakla görevli ve yetkili hukuk insanları tarafından da yasal düzenlemelerle düzensizliği giderme isteği de işte tam bu nedenle taciz veya tehdit oluşturmaz.
Bu gerilim yükselirse ne olur diye bir soru gelse aklımıza ne olacak düzensiz ve serbest olmayan bir piyasanın serbest olduğu sanrısının yaşayarak suni bir müdahalede daha bulunuruz, çünkü hakkın özünü anlamak ve uygulamak yerine yeni bir haksızlık türünü üretmemiz daha kolaydır. Bu müdahale de hemen geldi, ne işe yaradığı bilinmeyen kira zam artış oranı belirlendi.
Marketlerin fiyatlarını aşağı çekmesini istemek, asgari ücretle çalışan kasiyer arkadaşımıza bağırmak kolaydır ve kısa vadede getirdiği boşalım sanrı düzeyimizi arttırarak delirmeden biraz daha hayatı devam ettirmemizi sağlar.
Kısacası gerilim ne ev sahibinden ne kiracıdan ne kasiyerden, ne avukattan dolayı değildir; kavramların içini boşaltarak özgürlüğümüzü, kazandığımız hakları, anayasal haklarımızı bize yeniden satmaya çalışan yönetsel anlayıştadır. Biz haklarımızı kazandık, altlarını iyi doldurmamış olmak bu hakların bize satılabileceği anlamına gelmez; haklar satılamaz, bizler de alıcı değiliz, aslen o hakların sahibiyiz.
Bu kadar serzenişte bulunduğum bu hak nedir peki? Yanıt basit; geçenlerdeki gazetede yazısı olan tüm arkadaşlarımızın değinmiş olduğu barınma hakkı. Ama barınma hakkı, konut edinmeye indirgenecek bir hak değildir. Hatta biraz abartalım, pek alakası da yoktur. Şu soruları soralım; hiç mülküm olmadan barınma hakkım mevcut mudur? Veya kiracılık ilişkisine girmeden barınma hakkım mevcut mudur?
Bu sorulara yanıt hayırsa, biz konut edinmekten veya lütfedilen bedeli ödeyerek konut kiralamaktan, diğer bir deyişle barınma sorunumuzu kendi olanaklarımızla çözmekten bahsederiz. O zaman insan hakları belgelerinde ve dolaylı olarak anayasada neden bu türden bir hak var? Çözemediğimiz zaman çözülmesi için mi? Peki bu çözümü bugüne kadar gören var mı? Mesela kira ödeyemeyen bir kişiye, ah canım sen ne kadar da mağdur olmuşsun, bak sevgili devletinin şurada bir evi geç otur kardeşim, dert etme bunları diyen birilerini gören var mı? Veya ömrü boyunca memurluk yapan ve kuş kadar emekli ikramiyesi ile ya benim bir evim olsun diyene de, ya kardeşim sen bunca yıl kamuya hizmet etmişsin, ikramiyen cebinde kalsın, ben senin devletinim, bak şurada ağaçlar arasında, küçük bir bahçesi olan, pek de geniş olmayan bir ev var, idare ediver artık, gel burada otur yaşamının sonuna dek diyen birilerine de rastlamadık.
Çünkü, “konut politikası” gibi feri bir yaklaşım, barınma hakkı gibi asli bir, temel bir hakkın yerine konulmuş ve barınma hakkına da yaramaz çocuk muamelesi yapılmaktadır da, ondan. Yani, yaşama hakkının yerine “devletin vatandaşa ilişkin nefes alıp verme politikası” gibi saçma bir argümanı koymak gibidir.
Yani, işkence kötü muamele yasağının yerine “otoritenin accık okşamasından bir şey olmaz politikasını” koymak gibidir.
Yani, adil yargılanma hakkı yerine “adalet zaman zaman mülkün temelidir politikasını” koymak gibidir.
Yani, düşünce özgürlüğünün yerine “şimdi bu kadar düşünün sonrasına bakarız politikasını” koymak gibidir.
Yani, örgütlenme özgürlüğünün yerine “üç kişi yeter sonrasına bakarız politikasını” koymak gibidir.
Liste uzatılabilir.
Çağdaş toplumlarda, haklara ilişkin yorum geniş ve orantılı yapılırken, demokrasi sınavlarını vermeye çalışan toplumlarda, haklara bakış açısının yetersizliği sadece yetkililerde görülen bir sendrom değildir, aydınlarda da sıkça görülür.
Şimdi şu yaramaz çocuğa biraz bakalım; nedir bu barınma hakkı.
Barınma hakkını tanımlamak açısından konuya ilişkin mükemmel nitelikte bir eser olan David Madden ve Peter Marcuse “In Defense of Housing: The Politics of Crisis” adlı Türkçeye ‘de Aşırı Metalaşma Çağında Konutu Savunmak (İdealkent Yayınları, 2021) adı ile çevrilen kitabından alıntılarla ve kitabın derinlemesine bir incelemesini yapan Prof.Dr. Şerife Geniş’in (Adnan Menderes Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Sosyoloji Bölümü) kaleme aldığı Mülkiye Dergisinde yayımlanan “Barınma Hakkını Savunmak” başlıklı yazı ile aslında konutun ne olduğu, nasıl metalaştığına öncelikle bakmak gerekiyor.
Devamı yarın...