İkinci sezonunda binlerce seyirciyle buluşarak İzmir’in sanat hayatına büyük bir canlılık getiren İzmir Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatroları’nın oyuncusu Başak Akbay ile konuştuk. Tiyatro sahnelerinin yanı sıra yer aldığı dizi ve sinema projeleriyle de adından söz ettiren Akbay’ın Trabzon Devlet Tiyatrosu’nda başlayıp İzmir Şehir Tiyatroları ile devam eden renkli, öğretici ve azim dolu hikayesini dinledik. Tiyatro sahnesine çıktığında, 17 yaşındaki o genç kıza dönüştüğünü söyleyen oyuncu, İzBBŞT’nin tüm tiyatro camiasında parmakla gösterilen bir kurum olmasını arzuladığını belirtti.
Sizi daha yakından tanımak isteyenler için kendinizden bahsedebilir misiniz?
İzmirli bir annenin, Trabzonlu bir babanın kızı olarak 1987 yılında Trabzon’da dünyaya geldim.Konservatuvarı kazanana kadar da bu kentte yaşadım. Çocukluğum sokakta oynayarak, okulda var olan pek çok aktiviteye katılarak geçti. Trabzon’un o dönemki imkanlarında ne varsa ben oradaydım. Jimnastik, org kursu ve dahası.
Ve ilk zehri aldım
Tiyatro ile yollarınız nasıl kesişti? İlk olarak nasıl fark ettiniz bu isteği?
Kendimi bildim bileli en saygı duyduğum insanlar müzisyenler ve sporculardı. İlk göz ağrım şarkı söylemekti ve tiyatronun kapısını bana o açtı diyebilirim. Babam Trabzon Sosyal Hizmetler İl Müdürü’ydü. Protokol yemekleri olurdu sürekli. Bir akşam benden şarkı söylemem istendi. Dinleyenler arasında Amerikalı bir müzik öğretmeni vardı. Babamın kulağına eğilip ‘Kızınızın sesi çok gür, bence tiyatroya yönlendirin, bambaşka bir yol olabilir’ demiş ki öyle de oldu. Ertesi aksam televizyonda ‘Trabzon Devlet Tiyatrosu ilk kursiyerlerini arıyor’ diye bir reklam gördük ve babam buna katılmamı istedi. Canım babam, hep sağımda solumdadır. Allah eksikliğini göstermesin. Ve ilk zehri Trabzon Devlet Tiyatroları’nda aldım derim hep, elbet devamı da gelecekti.
Bugüne kadar ne tür çalışmalarda ve tiyatrolarda yer aldınız? Yaşadığınız acı/tatlı tecrübeleri genel olarak nasıl görüyorsunuz?
Hacettepe Ünversitesi Ankara Devlet Konservatuvarı 4. sınıftayken, Ankara Devlet Tiyatrosu’nun ‘Aç Sınıfın Laneti’ adlı oyununun seçmelerine girdim ve kazandım. Hatta bu sebepten okulda bütünlemeye bırakıldım. Öğrencilik hayatı hep takdirle geçmiş, hiçbir hocasıyla takışmamış, örnek öğrenci modeli olarak bu bana oldukça ağır gelmişti o dönem. Diplomamı almak istemediğimi bile hatırlıyorum. Toyluk işte ama iyi ki Bozkurt Kuruç’un ‘Mezun olunca yapın kızım bu işleri’ sözünü dinlememiş ve ‘Yarın provalara başlıyorum hocam’ deme cesaretini göstermişim. Hiç pişman değilim. Dört senelik okulun üzerine beş yıl ekledi o oyun diyebilirim. Sayesinde şan derslerimi bırakmadım mezun olduktan sonra da. Cem Emüler; sevgili yönetmenim, hocam, hayatımın şanslarındandır. İlk profesyonel oyunum, ilk başrolüm, ilk ödülümü de getirdi bana. İyi ki... Mezun olur olmaz ‘Deniz Yıldızı’ adlı günlük diziye başladım. Devlet Tiyatroları’ndaki oyun bitince özel tiyatrolarda serüvenim başladı. Kafe Tiyatro deneyimini yaşadım. Seyirciyle o kadar yakın olmak da başka bir deneyimdi ama ben çerçeve sahne oyuncusuyum galiba. Seyirciyle oyuncu arasındaki mesafenin varlığını anlamlı buluyorum. Eskişehir Şehir Tiyatroları sınavını 2011’de asil olarak kazandım. Sonra oynadığım diziden ayrılma konuşması yapmaya gittiğimde başka yükümlülüklerin altına girebilme riskiyle karşılaşınca üzülerek istifa ettim. Nasılsa bir gün olacak diyerek askıya aldım bu hayalimi. Ankara ile İstanbul arası gelgitler ve durmadan çalıştığım zamanları getirdi kapattığım o kapı. Diziler, sinema filmleri, reklam derken sektörün her yanını deneyimlemiş oldum. Ama tiyatro tatminini arzu ettiğim şekilde yasayamamak; özellikle İstanbul’da ruhumu sömürdü diyebilirim.
Öğrenci gibi yenileniyoruz
İzmir Şehir Tiyatroları’na gelişiniz nasıl oldu? İki sezondur bu kenttesiniz, İzmir’in sanat dünyası ve izleyicileri hakkında neler söylenebilir?
Aslında pandemide İzmir tohumlarını zihnime ekmeye başladım. Kiralara katlanmak, televizyon sektörünün saçma düzenine ayak uydurma zorunluluğuna boyun eğmek bana göre değildi artık. Ayrıca birini hasta edebilirim duygusu, hayatta kalma çabası pek çok şeyi anlamsız kıldı. Ailemi, özellikle de annemi düşünerek İzmir istedim. Yıllar sonra memleketine dönsün istedim. Sonra sevgili başkanımız Tunç Soyer’in İzmir Şehir Tiyatroları’nı kuracağı, başında da Yücel Erten’in olacağı haberini duyunca ‘İşte evren çalışıyor’ dedim! Benim hayatımda hep öyle oldu, istedim, istediğim şey için çalıştım ve kazandım. Şükürler olsun. ‘Yücel Erten’e Ankara’da yetişemedim, şimdi vaktidir’ dedim kendi kendime. İlk sezon seyirciyi alıştırma sezonuydu diyebilirim. İkinci sezon artık bize alışmış, memnun şekilde salondan ayrılan bir İzmir seyircisiyle karşı karsıyayız. Bunun sebebini hocamızın şehrin nabzını çok iyi tutmasına ve tutkumuza bağlıyorum. Adeta öğrenci gibi yenileniyor, öğreniyoruz her yeni gün. En azından benim için öyle…
Tiyatro olmadan manası yok
Dizilerde ve sinema filmlerinde de izleyici sizi görme fırsatı buldu. Bir oyuncu olarak tiyatro sizin için nerede duruyor, gelecek kariyer planlamanızda nasıl bir yeri olacak?
Benim için dizi okulu ‘Deniz Yıldızı’ oldu. Alışık olduğumuz eğitimin dışında, tiyatrodan bağımsız bir mesele olduğunu o zaman anladım. Sondaki sahneyi ilk çekmek epey şaşırtmıştı. Ama duygu değişimleri ve öngörülü olmak hususunda müthiş bir hız kazandırdı bana ve bazı anlarda tiyatro sahnesinde de işimi kolaylaştırdı. Tiyatro beslendiğim büyüdüğüm yer oldu hep, o olmadan maddi getirisi dışında dizilerde oynamanın bir manası olmadı. Ben tiyatro sahnesine çıktığımda, 17 yaşımda okul sınavlarına giren o genç kıza dönüşüyorum. Tiyatroda beslenip, dizilere huzurla gidiyordum. Ama sadece dizi çektiğimde eksik hissediyordum. Zaten eğitimli pek çok arkadaşım da benimle ayni fikirdedir. Diziler tanınır olma hususunda müthiş katkı sağlıyor. Ekranda sevdiklerini tiyatro sahnesinde kanlı canlı görmek için geliyorlar. Bu da bir gerçek…
Bahar Noktası oyununda ‘Eleni’ karakterini canlandırıyorsunuz. En çok beğenilen oyunculardan birisiniz oyundaki, role nasıl hazırlandınız?
Öncelikle teşekkür ederim, evet Eleni’ye gelen yorumlar çok güzel oldu. ‘Canım Eleni’ diyorum hep. Benim için, ‘Aç Sınıfın Laneti’nde canlandırdığım Emma’dan sonra gelen mucizemdir Eleni. Hazırlanırken anlara ve o anları iyi anlatmaya odaklandım. Ani duygu geçişleri, yaşadığı her şeye seyircinin ikna olması önemliydi. Bu da önce benim inanmamdan geçiyor. Oynadığım karakter her ne olursa olsun, ona inanmam ve onu savunmam önemli diye düşünüyorum. Yücel Erten hocamızın ilk Eleni’si ben değilim. Sonuçta yıllardır gördüğü, görmeyi arzu ettiği bir Eleni var. Ama her bedende yeniden başķa şeyler canlanıyor. Bendeki Eleni onu ne kadar tatmin ediyor? Başak, kendi performansından ne kadar tatmin oluyor? Ve finalde de seyirci tatmin oluyor mu? Bunlar benim için önemli hususlar.
Karakter belirene kadar adeta doğum sancısı çekiyorsunuz. Çünkü anla, anlat ve oynaya oynaya demlen. Ben tam bir çay tiryakisiyim. Tiyatroyu da demini iyi almış çaya benzetiyorum. Zamanından önce alırsan ne rengi ne kokusu ne tadı bir şeye benzer. Uzatırsan sürekli kaynatırsan da acır. Bilmiyorum anlatabiliyor muyum…
İzBBŞT henüz genç bir kurum. Ancak kendi kitlesini oluşturmuşa benziyor. İkinci sezondan bakınca gelecek sezonlarla ilgili öngörüleriniz, beklentileriniz var mı? Bir oyuncu olarak İzBBŞT’ye dair nasıl hayaller kuruyorsunuz?
Evet tam anlamıyla kitlesini oluşturdu. Bence iyi demleniyoruz. Benim mottom ‘Bundan
daha iyisi nasıl mümkün olur?’ diye düşünmektir. Arzum pandemi sürecinde hayatımızda gün ışığı etkisi yaratan bu tiyatronun; tüm tiyatro camiasında parmakla gösterilen, başarıdan başarıya koşan projelere imza atan, örnek teşkil eden bir kurum olması.
Başak Akbay’ın EN’LERİ:
Tiyatroya dair en büyük hayaliniz nedir?
Ömrüm el verdikçe sahnede olabilmek, kanımı kaynatan karakterlere can verebilmek.
Bugüne kadar oynadıklarınız arasında en sevdiğiniz rol ya da oyun hangisi oldu?
Uzun uzun bahsettiğim gibi ‘Aç Sınıfın Laneti’ndeki Emma hep başka yerde olacak.
Oynamadığınız ancak oynamayı en çok isteyeceğiniz oyun hangisi?
John Whitting’in Şeytanlar oyunu ve ‘Rahibe Jeanne’ karakteri.
Birlikte oynamayı en çok isteyeceğiniz oyuncu kimdir? ‘Keşke bu isimle aynı sahnede olsam’ dediğiniz kişi kimdir
Okulda çalışırken Erdal Küçükkömürcü hocama Cordelia oynamıştım. Ve O’nun, o oyundaki ‘Soytarı’ performansıyla efsaneleştiğini düşününce; ‘O Lear olsa, ben Cordelia” demişliğim vardı.
Tiyatroya veya yaşama dair en çok ilham aldığınız isim kimdir?
Rolü için çirkinleşebilen, güzellik algısını kırabilen herkese, kaç yaşında olursa olsun, kendisinden küçük birinden de bir şeyler öğrenebileceğini düşünen ve bunu gösteren herkese çok saygı duyuyorum. Ve hayatın içinde akarken kendini her şeye rağmen ayakta tutabilen, ışık saçan annem gibi insanlar ilham kaynağımdır.