1990’lı yıllarda çocuktum. Bizim evde sağcılar sevilmezdi, babamın Deniz Gezmiş bıyığı dediği bayıldığım bıyıkları vardı. (Bence babamın bıyıkları hala çok güzel) İster istemez o bakış açısının içine doğdum. 2000’lerde artık politik bir insandım. Lisede Türkiye siyasi tarihini merak eder, okumalar yapardım.
Karşıyaka’daki Hoca Mithat Efendi Kütüphanesi’nden Uğur Mumcu kitapları alırdım. O kitaplar Türkiye’nin siyasal tarihinin önemli isimlerinin neler yaptığını öğrenmemde bana çok yardımcı oldu.
Ben pek unutan biri değilim. Çünkü bence, unutmuyor olmak insanın duruşunu sağlamlaştırır, tutarlılığını kolaylaştırır. Tutarlı olmayı da severim. Çünkü tutarlı olmak yolundan saptırmaz, nereye adım atacağını, kimin yanında durup kimin yanında durmayacağını gösterir. Biri hakkında yorum yaparken güncel argümanlar yanında geçmişe bakıp düşünmeyi, unutmamayı sağlar.
***
Örneğin ben, Nazlı Ilıcak’ın Uğur Mumcu ile tartışmalarını, hep başbakan Süleyman’ın manevi kızı olduğunu unutmadım. ‘Huzura susamış millet’ olarak adlandırdığı millete yapılan 12 Eylül faşist gerici darbeyi desteklediğini unutmadım.
Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği kurucusu Türkan Saylan’ı hedef alan çirkin açıklamalarını unutmadım.
Her dönemin yancısı Ilıcak’ın eski kankaları tarafından yargılanması, suçlu ya da suçsuz olarak belirlenmesi umurumda değil. Sağcı ve İslamcı nerede güç, iktidar, para varsa onun yanında duran, yoksul halkın ekmeğine göz dikenlerin yaptıklarını unutmamak, hatırlatmak benim ahlak anlayışımın ve baki olan öfkemin parçasıdır.
Ben yaşadıkları evin 1 yıllık aidatlarını veremeyen, kiralarını ödeyemeyip, doğalgazları kesilen ve bakkala ekmek borcu yapan 4 kardeşi unutmayacağım.
Dükkanının elektrik borcunu ödeyemediği için kepenk kapatan mahalle peynircisi Ahmet abi varken, çok çokomelli Maliye Bakanı Berat Albayrak’ın Yeni Ekonomi Modeli hakkında bıdır bıdır eden %97 vergi indirimi alan yapısal reformcu Güler Sabancıyı unutmayacağım.
Geçilen haber bültenlerinde isimlerine dahi yer verilmeyen ve şimdi Girit’te bir kimsesizler mezarlığında yapayalnız yatan 4 aylık Mahir’i, 3 yaşındaki İbrahim’i, 8 yaşındaki Gülsüm’ü o soğuk sularda korku içinde ölüme götüren politik düzeni unutmayacağım.
Adana’da üç kuruşa aldığı ıslak odunları sobada yakamadığı için, çocuğunun birine sıcak tutsun diye saç kurutma makinesini verip diğer odada kendini salıncak demirine asan anne Emine Akçay’ı hatırlarken 7 sülalesine yetecek kadar çıkınını dolduranları unutmayacağım.
Çiğli’de cebindeki 6 lira ile intihar eden ataması yapılmayan coğrafya öğretmeni 27 yaşındaki İbrahim Yeşilbağ, iş aramaya diye evden çıkıp ilaç içerek intihar eden 25 yaşındaki ataması yapılmayan sosyal bilimler öğretmeni Merve Çavdar varken üniversiteleri eş dost akrabalarıyla dolduranları unutmayacağım.
**
Hakikati ararken, unutmamanın önemli olduğuna inanıyorum. Politikalar yüzünden yitirilen insanları, bir şekilde bu ölümlerde dolaylı da olsa katkısı olan her şeyi ve herkesi unutmamalıyız.