Çok sevdiğim, en sevdiğim, canım ciğerim ile yemeğe çıktık…
Bu güzel hanımefendiyle aramızda 36 yaş var…
O tarih 13-14 yaşındaydı…
Prenses ile hayata dair paylaşımlarımızı arıttırmaktı niyetim…
“Dersler nasıl? Hava nasıl su nasıl?” faslı bitti…
Bir anda boşluğa düştü bağlantı…
Ne konuşacağız şimdi?
O an yanımızdan farklı tercihte 17-18 yaşlarında iki genç geçiyordu…
Hayatımın denyoluğunu yaptım…
Yapacak şaka yokmuş gibi, “Aaa bak bak çocuklara bak nolmuşlar” dedim…
Bacak kadar prenses elindeki çatalı, masaya sertçe vurdu…
“Napıyorsun sen ya” dedi…
“Ne homofobik adamsın? Sana ne cinsiyetinden çocukların?”
Kıpkırmızı oldum…Çünkü yerden göğe kadar haklıydı…
Yapmadığım iş. Nasıl çıktı ağzımdan bilmem…Utançtan yerin dibine girdim…
“Yalancılık, hırsızlık, hak yemek ayıp…”
İstediğin kadar kıvır…Yok…Çıktı ağzımızdan bi kere…
Ulan taşlar yarıldı, yerin dibine girdim…
Dersi, bacak kadar veletten aldım ya…
…….
O tarihten beri yalan ve yalancılık ilgi alanıma girdi.
Mesela yalancının çok zeki olması gerektiğini bilirim.
Bir de unutmayacak yalancı, hafızası yerinde olacak.
Eh, misal benim hafızam sıfır olduğundan mecburen dürüstüm.
Baktım olacak gibi değil.
En küçük yalanımı bile unutup rezil oluyorum, o zaman dürüstlük doğru bi şey…
2000 yılında dünyanın en büyük yalancısı Cristopher Daum seçilmişti…
Kendisine “Kokainman” dendiğinde, isyan etti.
Hatta kendi rızasıyla saç telini verdi, analizini istedi.
Sonuç baştan belliydi… Kokainman çıktı.
Buna hem yalancı hem aptal diyoruz ki, kategoride bu var…
….
İngiltere’de değişik bir yer var.
Lake District Milli Parkı…Bizim, “Millet bahçesi” gibi algılayabilirsin misal (!)
Bu Lake District millet bahçesinde ki Santon köprüsünde her yıl yalancılık yarışması yapılıyor…
“Ver yalanı seveyim inananı” kupası…
19. yüzyıldan beri yapılıyor. Yarışmacılara 5 dakika veriliyor.
Jüri dünyanın en büyük yalancısını seçiyor…
Mesela en meşhur yarışmacı “Yalancı Johny” dir.
5 kez arka arkaya seçilmiştir kendisi…
Yalanlarından bir tanesi;
Bir keresinde 2.7 metre büyüklüğünde balık yakalamış olduğunu söylemesi.
Yalana bak…
Lan, sen bi bizim tarafa gel de sana yalan antrenmanı yaptıralım…
Gel misal doçentimizle tanıştıralım…
Adı Oytun kendisinin…
Diyor ki “Pazarcının oğluyum ben, Ödemiş’te büyüdüm bu hükümet beni doçent yaptı”
La oğlum; oğluna OYTUN adı koyan bi pazarcı var mıdır ülkede?
Kafadan sınıfta kaldın da haberin yok…Böyle bir yalan var mı arkadaşım…?
Cumhuriyetin yetiştirdiği anlı şanlı profesörlere hakaretten,
Cumhuriyet’in kendisine hakaretten başka bir şey anlamıyorum ben bu söylemden.
Ulan Sayın Doçent Oytun Bey;
Twitter gibi “Yalanını seveyim sağlayıcısı” var…
Beş dakikada yalan ortaya çıkıp, babasının banka müdürü olduğu kanıtlanınca yön değiştirdi.
Meğer dedemiz pazarcıymış…
…..
Ulan Sayın Doçent Oytun Bey;
Birkaç yıl önce TV’de izlediydim, ne yalan söyleyeyim sevdiydim seni…
Genç birisi bir şeyler yaptığı zaman, kendi oğlum, kızımmış gibi seviniyorum.
Gurur duya duya izlediydim seni…
Bu garip, gereksiz, yalan yüzünden,
Yalakalık yapayım derken batırdığın kısa ama güzel geçmişin oldu…
…..
Ulan Sayın Doçent Oytun Bey;
Sayende “Yalancı Johny”i, “Daum”u anmış olduk…
Senin sayende yıllar önce yaşadığım, girişte anlattığım hikâyeyi de hatırlamış oldum…
O hikâyenin bir sonu var,
Şöyle bitiyordu Doçent Oytun Bey;
“Yalancılık daha büyük ayıptır, İ…likten “