Şimdi ben kırlangıçlardan bahsetsem, romantizmin nadir örneklerini boşver diye söylenirsin. Kitap aralarında sakladığım kurutulmuş çiçekler bahsini hiç açmayacağım o yüzden. Birbirine benzeyen binalar gibi gülüşlerin arasından sıyrılıp, yorgunluktan çalıştığı inşaatından çamurunda sızan bir işçinin nefesine takılıyorsun. Çocuğun elinden kurtulmuş balonlar gibi hınzır bir hızla düşerken seyrin gözüme, uçuşan polenler gibi çekiyorum içime seni.
Tabii ki hayır gelecekten gelen az gelişmiş bir bilgisayar gibi kötü şiirler iliştirmeye çalışmıyorum usuna. Usuna kendimi sokma çabam. Beyninde dönüp duran onca meselin yakasına yapışım bağıran bir hayalet gibi. Pastaları beğenilmemekten bayatlamış bir pastanecinin çırağı olmayı kim ister? Düşmelerimin ağıtı, şerbetli bir tatlı gibi oturunca midene halsizliğinin sebebini arayacaksın önce. Pencereyi hafif araladığında denizden kopup gelen o inatçı yosun kokusunun ardındaki karanlıkta parlayan bir yıldızım ben işte. Değilim ya tamam. Kağıt işçilerine düzülen övgülerim belki. Hiç yaşamadıkları hayatın pencere kenarına oturan kelimelerle süslerim o zaman ben de ustanın pastalarını. Yoksa şekerlemelerini beğenmediklerinden mi almazlar? Gel usta işi bir acı çıkaralım ayrılıklardan. Geleceğe dair, yeniden başlamış gibi tutukulu olmayalım mesela. Oysa tüm yaşadıklarımızın fragmandan ibaret olduğunu hissedebilirdin sen de. Yeni bir filmin demlenmiş oyuncuları olabilir miyiz şimdi? “gelecek daha yazılmadı”
Vitrinde sorun var bence. Hatta biraz tozlu bile olabilir. Yırtılan boş kağıtlar bir palavradan ibaret kalmışken, omzum ısrarla bekliyor seni. Belki insek sahile, ağlasak sarılıp tüm yaşayamadıklarımız akıp gidecek yanaklarımızdan. Usta gidecek, pastalar ellerimizin merhametine ve güzellik bakışımızın yaratıcılığına kalacak. Dönerken düşer insan derler. Bakma sen onların düşmez gibi durduklarına, içlerine yığılmışlardır. Görmüyoruz diye derilerinin ardını kandırabilir mi güzeli yaratım.
Öyle olabildiğince basit yazacaksın ki, mutlaka anlayacak insan derler. Yazarlar. Fay hatlarımın kırılmasını duyuyor musun hiç? Öylesine basit aslında anlattıkları. Bir dünya doğacak bizden. Üstünde çiçekler açan mutlu çocuk gülüşlerinin dünyası ya da kurumuş ağaçların korku filmi karanlığı. Bilirsin hiç sevmem korku filmlerini. Ya sen?