Gökyüzünü kapladılar birden, kulaklarımızda yalnızca kanat sesleri. Güneşi sakladılar bedenlerinin ardına, öyle bir şaşkınlık ki bizdeki anlatılmaz. Kanat sesleri kaplarken kenti, nasıl öptüğümü anlatmak isterdim dünyalar güzeli bir insanı. Öyle çok isterdim ki, okuduktan sonra sen git sarıl sevgiline ve paylaş diye mavi kuşlu sitede, ona açılacağın cümleler kurardım. Kimseye benzemeyen, işçi sarısı saçlarından, gamzeli yanaklarından ve bir tek bizim gibilerin anlayacağı mimiklerinden bahsetmek isterdim. Aşkın derin sularında dolaşırken kelimelerim, okuyan herkes çakır keyif olsun, sevdiğinin gözlerinin içine bakmak için heyecanlansın isterdim.
İsterdim de, olmadı işte. Çağımızın rüyalarına çöktüler. Öyle yüzsüz ve arsızdılar ki konuştuğumuz şeyleri anladıkları halde anlamamazlıktan geldiler. Hem sade kendileri için olsa iyi, başkası da anlamasın diye cümlelerimizi eğip büktüler. Bizi hınca hınç bir kavganın içinde bıraktılar. Sığınacağımız tüm iletişim limanlarını yıkarak, birbirimizi boğarak karaya ulaşmamızı istediler. Mafyanın maskesiz balosunda mutfak çalışanlarıydık biz. Her yemeği kan ter içinde yapıyorduk sokağa atılmamak için. Mahallelerimizi cehenneme çevirdiler, uyuşturucu baronlarından zebanileri sokak başlarına yerleştirdiler. Kurşun sıkmak yalan söylemekten kolaydı onlar için artık. Yalanlarından soyundular ve çirkin bir ejderhaya dönüştüler. Kar etmedi anlattıklarımız. Ve biz Ejderhayı yenecek kahraman aramak için koyulduk yola.
Ejderha gülüyordu ateşli ağzıyla. Ağzının kenarından sarkıyordu kemikleri arkadaşlarımızın. Biz orada olmamanın mutluluğuyla sıra bize hiç gelmeyecek sanıyorduk. Mutfağın dinlenme odasında televizyon başında dalıp giderken, aklımıza bile gelmiyordu bize biçilen rol.
Hırslarına yenik düşenlerin, kibirlileri eleştirmesini seyrederken yine de içimize çekiyorduk olan biteninin dumanını. Yokmuşuz gibi yaşıyorduk. Ve sokak aralarının adaletini bırakıyorduk kuşların ağzına.
Anlatmalıydım yine de tüm bu olup bitene rağmen sığındığımı tenine. Haylazlığımın olanca hınzırlığıyla betimlemeliydim kalbimde hissettirdiklerini. Yanılgılarımın yerini nasıl da hiç bilmediğim bir cesaretin aldığını. Kum saatine bakarak sormalıydım kendime, akıp giden zamanın suçlusunun kim olduğunu.
Sıradanlığı dizdiğimizde kurşuna ve adaleti aynada aradığımızda, parmaklarımız dokunacak birbirine. Yıkılmaz sandıklarımız ejderhayla birlikte gömülüp gidecek Karun’un mağaralarına. Bileceğiz yeniden çıkacağını ve ürkek bir ısrarla yeniden yaratacağız dünyayı. Umut vermek değil söylediğim, insana olan inancım sadece. “Kötülüğün üstüne şeker serpeceğiz” arkadaşlar, hazırlanın.