19 ocak 2007, saat 15:00 suları, Şişli Halaskargazi Caddesi üzerindeki Agos Gazetesi’nin önü, Hrant’ı vurdular. Gri kaldırımda, yüzüstü bir biçimde boylu boyunca uzanan bir gövde, altı delik bir çift ayakkabı. Yıllar geçti, o fotoğraf öylece durur hafızamda; kederin fotoğrafı, öfkenin, ‘öteki’ oluşun dayattığı kimsesizliğin fotoğrafı. 48 yaşına dek pasaport verilmeyen, yaptığı her başvuruda Azınlık Masası olarak adlandırılan Masa 5’e yönlendirilen, başvurularının neden olumsuz sonuçlandığına dair bilgilendirme dahi yapılmayan ve nihayetinde 2001 yılında pasaportunu alabilen Hrant. Metin Göktepe gibi, Uğur Mumcu gibi, katli bir Ocak ayı kışına denk düşen Hrant. "Kendi kimliğini ötekinin varlığına göre konumlandırmak hastalıktır. Kimliğini yaşatman için sana bir düşman gerekiyorsa, senin kimliğin hastalıklıdır" diyen Hrant. Çocukluğu bir Ermeni Yetimhanesi’nde geçmiş, geçmişi ile geleceği arasına yollar döşeyen Hrant.
Sezen Aksu’nun Hrant’ın ardından yaktığı ağıt, zaman zaman hala gün içlerinde sızlatır kulaklarımı:
Bir daha açar mı karanfil korkusuz
Bir daha uçar mı güvercin şehirde
Yalancı güneşli bir ocak
Mübarek cuma gününde
Gitti... Cancağızım gitti...
Bitti... Son İstanbul...
Kaldırımlar zabıt tuttu
Şahidiz hepimiz
Her yer tetikti
Sen de çekip gitme
Dayan be umudum
Dön gel... Dön gel...
Meydan okur hayat
Pabuç bırakmaz ölüme
Dön gel... Dön Gel
Bir daha yazar mı kalem kanaya kanaya
Kağıdı da kan tutar mı ağaç değil mi soyu
Ağla doyasıya ağla
Aynı denizde çoğalır yüreğin öz suyu
Sen de çekip gitme
Dayan be umudum
Dön gel... Dön gel...
Meydan okur hayat
Pabuç bırakmaz ölüme
Dön gel... Dön Gel...
Hrant dönüp gelmeyecek, gelemeyecek; bir ülkenin en pespaye, en onulmaz karanlığında yankılanıp duracak adı nesiller boyu; geride kalıp düşüncenin ve insan olmanın onurunu korumakta ayak direyen bizler yaşatacağız gidenlerin hikayesini ama mutlaka yaşatacağız. Sevgili Rakel Dink, ne demişti sevgili eşinin bir çiçek gibi hoyratça yaşamdan koparılışının ardından:
"Yaşı kaç olursa olsun; 17 veya 27, katil kim olursa olsun, bir zamanlar bebek olduklarını biliyorum. Bir bebekten bir katil yaratan karanlığı sorgulamadan hiçbir şey yapılmaz kardeşlerim... O’nu sevgisi büyüttü. Ah kardeşlerim, onun doğruluğa olan sevgisi, şeffaflığa olan sevgisi, dostuna olan sevgisi onu buraya getirdi. Korkuya meydan okuyan sevgisi onu büyüttü.”
Peki bizleri kim büyütecek sevgili kardeşlerim? Elbette korkuya meydan okuyan sevgimiz. Hiç unutmam, hiç unutma!
Okuyucuya sevgi ile.