İklimlerden bahsedelim, iklimlerin ruhundan; çocukların ölümlülüğünden, mültecilerin yersizliğinden ve pencere önü çiçeğinin direncinden. Rakının demi ve gecelerimiz tam olsun, gündüzler biraz eksik. Kimsesiz ve yaralı sokak hayvanlarını sarıp sarmalayalım, bizi en iyi onlar anlar.
Güller, kristal vazolara yaraşır ve samimiyetsiz tekliflere; günebakanlara uzanalım biz ve güneşin kadim hikayesine. Birdenbire, öylece. Mezar taşlarına değmekten geri durmayalım; nice meydanın, hapishanenin, bir başına odalarda hastanelerin ve arka bahçelerin son tanığıdır onlar.
Korkmayalım hiçbir tutanaktan, ihbarnameden ve de işkenceciden. Köşebaşlarının tutuluşu yeni değil, ara sokaklardan varalım denizlere, onurlu yalnızlığımızı güçlünün kalabalığına yeğ tutalım; bu dünyaya rağmen değil, bu dünya için söyleyelim tüm şarkıları ve şiirlerin yangınına su taşıyalım dipsiz kör kuyulardan. Her şey, herkes çok kaba, çok sert; biz nahif olalım, kırmayalım. Kırılmayan olalım.
Yağmurlara hazırlıksız yakalanalım, şemsiyesiz ve kapüşonsuz; kışlarla hasbihâlleşelim ve de göçmen kuşlarla. Kim sevmez ki baharları ama biz üşümenin diriliğine de meyillenelim. Makul olanı sahiplenmek hep kolaydır, en kolayıdır; biz ucubelerle yarenlik edelim, kaldırımların çiçek kadınlarıyla, istenmemiş çocuklarla, cücelerle, ülkesizlerle ve tüm ötekilerle.
Şimdi dünya bir yok oluşun ertesine dönüyor belki; belki biz şimdi tedirginiz, ürkeğiz, adımlarımız tutuk, yolumuz kendi içimize; geçmişin öncülü, geleceğin ardılıyız, yüzyıllar sonrasının kederli bir fotoğrafıyız belki, belki tarihin soylu mirasıyız. Boşverelim tüm bunları, boş ve re lim; “Dönmeyeceğimiz bir yer beğen, başka türlüsü güç. Bir ellerin bir ellerim yeter, belleyelim yetsin!”*
Hadi! İklimlerden bahsedelim, iklimlerin ruhundan; çocukların ölümlülüğünden, mültecilerin yersizliğinden ve pencere önü çiçeğinin direncinden. Rakının demi ve gecelerimiz tam olsun, gündüzler biraz eksik.
*Turgut Uyar, Göğe Bakma Durağı