İzmir Selçuk’ta bir evde elektrik sobasının devrilmesi sonucu çıkan yangında aynı odada bulunan beş kardeş hayatını kaybetti…

Bu hafta haber sitelerine düşen bu cümlelerle yeni bir güne başladık. Anne Melisa Sinem Akçan’ın çocuklarını evde bırakıp kimine göre kağıt toplamaya, kimine göre topladığı kağıtların parasını almaya gittiği sırada, çıkan yangın sonucunda kaybettik çocuklarımızı (Fadime Nefes, Funda Peri, Arslan Miraç, Masal Işık, Aras Bulut).

Çocukların yaşadığı yere her ne kadar ev dense de, 50 m2 lik tek odalı barakadan bozma bir yerden bahsediliyor aslında. Şehir merkezinden uzak sadece iki hanenin bulunduğu bir yer. Nefes’in nefes alış verişini sığdırabileceği kadar büyük, Peri’nin oyuncak bebekleri varsa sadece bir bebeğine yer verecek kadar küçük, Arslan’ın eğer varsa bir penceresi oyuncak arabasıyla pencere önünde hayal kuracak kadar büyük, Masal’ın sadece gülüşlerinin sığacağı kadar küçük, Bulut’un ise kardeşlerine sarılıp birlikte ölebileceği kadar büyük ve karanlık bir çukur. Toplum olarak bilinçli ya da bilinçsiz yoksullaştırıldığımız bu düzende maalesef her birimizin payına m2 başına ne kadar acı düşüyor bilmiyoruz, herkes kendi acısını yaşayınca öğrenecek.

Toplum olarak patlama noktamızı yıllar önce yitirmiş olmalıyız ki, yaşanan hiçbir bir trajedi yaşadığımız sistemin bizi ne hale getirdiğini görmemize yetmiyor. Eteğimizde biriktirdiğimiz taşları yöneticilere, siyasetçilere değil de komşumuzun bahçesine boşaltıp gidiyoruz. Kolay geliyor çünkü, sorumluluk almamak, sorgulamamak, bilmemek kolay geliyor her birimize. En kolayı unutmak oluyor mesela, uyku bantlarımızı gözümüze çekip, öncesini sonrasını yastık altına tıkıp uyuyoruz. Yine uyuduğumuz, uykumuzun da ağır olduğu bu dönemde yaşanan bu olay için acılı anneyi suçlamak kolaylığı en çokta siyasetçilerin işine geliyor elbette.

AKP Grup Başkan Vekili Özlem Zengin yaşanan bu olay sonrası içler acısı açıklama ile gündeme geldi. Zengin Aile Bakanlığı'nın aileyi 18 kez ziyaret ettiğini, çocukları almak istediklerini fakat annenin vermediğini söylerken, bakanlığın yıl içinde aileye yüz on bin yedi yüz beş TL ödediğini bunun dışında kaymakamlığın da dokuz bin TL civarı yardım yaptığını söyledi. Bu cümleleri kurarken diğer taraftan  ‘siz de dönüyor dolaşıyor konuyu paraya bağlıyorsunuz. Bütün bunların olmasının sebebi parasal sebepler mi?” diye sordu.

Aile Bakanlığı'nın aileyi 18 kez ziyaret etmesi elbette takdir edilesi bir durum, çocuklar şuan sıcacık yuvalarında yaşıyor olsaydı.  Bakanlığın verdiğini iddia ettiği para elbette güzel, aylara böldüğümüzde dokuz bin gibi komik bir rakama denk gelmeseydi. Kaymakamlığın destek olmuş olması ayakta alkışlanacak bir davranış olabilirdi Fadime Nefes, Funda Peri, Arslan Miraç, Masal Işık, Aras Bulut kardeşleri annelerinden ayırmadan güvenli bir yuva ve kreş imkanı sağlanmış olsaydı.

Yapıldığını söylediği desteklerin toplamı 5 çocuklu bir ailenin standartlarını yükseltmeyi geçtim hayatta kalmalarını sağlamış olsaydı, sebepler parasal olmayabilirdi elbette. Kendisi kadın hakları savunucusu olmasından mütevellit, tam diyemiyor da ağzında yuvarlıyor sorunun parasal olmadığını ve istenirse diğer tarafta konuşabileceğini falan. Anneyi direkt suçlasa ne olacağını görüyor da çeperin etrafından dolaşıp bahçeyi taşlıyor. Çünkü kendisi de biliyor anne Melisa Sinem Akçan daha 27 yaşında, bu yaşta ve 5 çocuk annesi olan sevgili Melisa, bundan önce de yaşanan tüm acı olaylar gibi içi çürümüş bir siyasi partinin iktidarlığının eseri.  İktidara geldiklerinde daha üç dört yaşlarında olan bir kadının neden bu halde olduğunu herhangi muhalefet partisine bağlayıp hedef gösteremeyeceği için dönüp dolaşıp aynı kapıya çıkıyor. “İtibardan tasarruf olmaz” diyen AKP'nin parti sözcüsü tasarruf edip ev tutup, iş veremedik diyemeyeceği için ailede farklı sorunlar var diyor.

Tüm bu söylemlere biz ne mi yapıyoruz? Susuyoruz…
Yarım asırdır her trajik olayı iki günde unutup, yaşamaya çalışıyoruz. Biz yaşamaya çalıştıkça boğazımızdaki ipi biraz daha sıkıyor içinde sıkıştığımız sistem. Her unuttuğumuz kişi bir öncekinin silüeti olarak çıkıyor karşımıza. Toplumsal hafızamızın zayıflığı her defasında daha acımasızca mıh olup çakılıyor beyinlerimize. Gözlerimizdeki uyku bandını çıkarıp, yastık altına tıktığımız dünümüzle bu günümüzle bir an evvel yüzleşip artık uyanma vaktidir. Biz patlama noktamıza ne kadar uzağız bilmiyorum ama daha fazla kaybedecek canımız kalmadı.

Tüm çocuklarımızın papatyalar arasında korkmadan oyunlar oynadığını gördüğümüz günler diliyorum tüm okurlara.