Yine geldik bir haftanın daha sonuna. Bu hafta kendimin bile henüz benimseyemediği bir duygudan bahsetmek istiyorum. Dünyaya geldiğimiz gün koyuyorlar adımızı. İlk önce adımızla, sonra dilimizle tanışarak yol alıyoruz adına yaşam denilen döngünün içinde. Belirli bir yaşa gelene kadar sadece yol alıyoruz, sonrası varacağımız yere gitmek için yuvarlanmakla geçiyor.
Ortalama bir yaş vermek gerekirse dört yaşından itibaren ya birinin kardeşi ya birinin ablası oluyorsun. Üstümüze biçilip giydirilen ikinci elbise oluyor bu. Birincisi ise birinin çocuğu olduğun gerçeği. Çocukken sorguladığım’bana mı sordunuz’ sorusunun çukuruna düşmeden yazı defilemize devam ediyorum. Dört yaşından sonra cinsiyetine göre değişiyor biçilip giydirilen elbiseler. Ya kız çocuğu oluyorsun bu anlamsız dünya da ya da tüm özgürlükleri anne karnına düşmüşken başlayan bir erkek çocuğu. Eğer çocuksanız tüm elbiseler cinsiyetine bakmadan 3-5 beden büyük geliyor bedenine. Büyümeye başladıkça erkek çocukları biçilen elbisenin kalıbını alırken kız çocuklar o 3-5 büyük beden arasında bir milim kadar kendine yer ayırabilirse kendi olabiliyor.
Yaşadığın bölgeye ve tercihi sana ait olmayan aileye göre değişiyor’ sen genç kızsın’ ya da ‘sen erkeksin’ cümlelerinin kurulma yaşı. Canım erkek çocuklarının eline ortalama on yaşında veriyorlar kılıcı. Sen erkek çocuğusun, erkekler ağlamaz, ablana sahip çık, kardeşine söz geçir, mutfakta ne işin var vs.’ Kız çocukları o saatten sonra dönülmez bir yolun henüz başında. Hani köprüden önce ki son çıkışı da geçmişiz, malum. O yaştan sonra birinin ablası ya da kız kardeşi elbisesini giyiyor ve kız çocuğu olmanın gerektirdiği neyse onun kalıbını aldıkları tüm içlik ve dışlıklarla sarıyorlar tüm bedenini.
Sevgili Gülten Akın’ın çok sevdiğim şiiriyle nefes alıp devam edelim.
Uzaktı dön yakındı dön çevreydi dön
Yasaktı yasaydı töreydi dön
İçinde dışında yanında değilim
İçim ayıp dışım geçim sol yanım sevgi
Bu nasıl yaşamaydı dön
Onlarsız olmazdı, taşımam gerekti, kullanmam gerekti
Tutsak ve kibirli -ne gülünç-
Gözleri gittikçe iri gittikçe çekilmez
İçimde gittikçe bunaltı gittikçe bunaltı
Gittim geldim kara saçlarımı öylece buldum
Yine yaşadığımız bölge ve ait olduğumuz aileye göre değişiyor, genç kız oluşumuz. Doğduğumuz günden beri diktikleri her elbiseyi üzerimize giydirdikleri yetmezmiş gibi büründüğümüz renge karar veriyorlar o yaştan sonra. ‘Sen genç kızsın onu giyme, sen genç kızsın bunu yapma, sen genç kızsın fazla sesli gülme, sen genç kızsın herkesle muhatap olma’. Bizlere bunlar yapılırken delikanlı erkeklerin görevi bize sahip çıkmak ve ağlamamak. Ha birde ‘delikanlı adam böyle yapmaz’dedikleri bir cümle var hala çözmüş değilim ne yapmaz.
Yıllar elbet ilerliyor biz elbiselerle dolu gardrobumuza rağmen hala yeni elbiselerimizle yolunu beğenmediğimiz sokaklarda yol almaya devam ediyoruz. Sonra evlilik yaşımız geliyor, kendini daha aydın diye tabir eden aile ve diğerleri diye ayrılıyor burası. Kimisi ne zaman evleneceğine kendi karar veriyor, kimi başı bağlı olunca ne giyeceğine. Sonrası mı? Sonrası kimine gül bahçesi kimine zehir zemberek. Gül bahçesi de olsa, zehir zemberekte sondan bir önceki elbiseyi giyiyorsun üstüne. Anne elbisesi. Sen daha ne olduğunu bilmeden geldiğin hayatta giydiğin elbiselerle sunduğun defilenin jübilesini yapıyorsun. ,Tüm bu eleştirilerden sonra kucağına verilen o minicik bedene sadece can vermiyor, tüm elbiselerinin kalıbını çıkarmasını ya öğretiyorsun ya da öğretilerde boğuluyorsun.
Hayatımızda hep birinin bir şeyleri olarak devam ettiğimiz bu yolda en çok sevdiğim elbise annelik oldu. Giyeceğim elbiselerden sıyrılıp, tüm kalıpları kendimin çizdiği, makinanın önüne keyfle oturduğum ve tüm dogmalara inat hiç birimize elbise dikmeden sadece hayalini kurduğum muhteşem bir deneyim. ‘Öyküm’ benim öyküm olsun diye kendine sormadan adını koyduğum canım oğlum bugün hayatının önemli bir evresinde. Yeni yolunda, yolun sonu umuda çıksın benim Öykü’m.
Sadece anne olarak tanıdığı ben dışında, onun Selda benim ‘Öyküm(Eren) ile tanışacağımız güzel günlerin umudu ile. Çocukken ‘Büyüyünce ne olacaksın?' sorusuna ‘Anne olacağım’ diye verdiğim cevap sanırım ya annemi protesto etmek için iyi bir anne olmak, ya da yine protesto etmek için kötü bir anne olmak hayali. Umarım anne olmayı değilse bile iyi bir insan olmayı biraz da olsa başarabilmişimdir.
Hayat kısa, sevin…