“Ölü mü denir şimdi onlara
durmuş kalpleri çoktan,
ölü mü denir şimdi onlara
kımıldamıyor gözbebekleri,
ölü mü denir peki,
en büyük limanlara demirlemiş
en büyük gemiler gibi
kımıldamıyor gözbebekleri,
ölü mü denir şimdi onlara.”
4 yıl önceydi; Ankara'da BARIŞ için bir araya gelen yüzlerce ten, yüzlerce ses şiir olup karıştı toprağa. Birer çiçek gibi koparılıp yaşamdan alındı dostlarımız, çocuklarımız. Neşeleri susturuldu, gülüşleri susturuldu, adımları susturuldu; sağır eden bir sessizlikte asılı kaldı zaman. Ağzımızda kan tadı, burnumuzda yanık et kokusu, kalbimizde lime lime bedenler. “Ankara'daymış barış, alıp getirmek gerek. Ben gidiyorum kalanlara selam olsun. Getirebilirsem barışı, kızıma sefa olsun.” diyen babaya “Okuma yazmam yoktur, hele bakın benim yavrumun ismi var mıdır? ” diyen anneye tanıktır tarihimiz, belleğimiz takvimi iyi tutar. Failleri de çok yakından tanırız; Cumartesi Anneleri'nden, Uğur Mumcu'dan, Hrant Dink'ten, Suruç'tan, Tahir Elçi'den tanırız. Adaletsizliğin adliye koridorlarındaki yankısı içimizde bir nehir gibi uzar durur. Üzgünüz, çok üzgünüz ama öfkeyi acıya yeğ tutarız; unutmayalım, hep hatırlayalım diye, geçmişimiz diri kalsın, geleceğimize ışık olsun diye yeğ tutarız öfkeyi acıya.
Şimdi yeni savaşlar canlanıyor; taze kanlar dökülecek güne, rakamlarla beslenecek iktidarlar YİNE, manşetler kahramanlıklardan söz edecek, egemenlik kayıtsız şartsız devlete devredilecek, Orta Doğu kendi çocuklarını yiyecek, beslenecek, güçlenecek, çok azımız NEDEN diye soracak cevabını bildiği her şey için. Hesabı sorulmamış, sorulamamış nicesi gibi bugünlerin de çentiğini atacağız duvarımıza ki ölümün karşısında yaşamı savunan dostlarımızın anısına yüzümüz olsun.
"... hiç unutmam, hiç unutmam, hiç unutmam
diyor birisi yineliyorum
hiç unutmam, hiç unutmam, hiç unutmam, hiç unutmayın
insan nasıl direnir başka
hiç unutma..."
Kırmızı bir karanfil gibi boynu bükülen 103 canımıza özlem ve okuyucuya sevgi ile.