AKP ve temsilcileri son zamanlarda gerek anket sonuçları gerek ekonomideki kötü gidişat nedeniyle açıklamalarını sertleştirdiler. Sertleşme hafif kalıyor hatta. Bir fark var ancak bu üslupta! Şöyle ki; Şimdiye kadar genellikle kişi veya kurumları hedef alan bu açıklamalar ve uygulamalar artık doz aşımına uğradı ve kitleleri, meslek gruplarını hedefe koyan ve hatta düşmanlaştıran sözlere dönüştü.

Kıdem tazminatını kaldırma çalışmaları ile emekçileri ve sendikaları karşısına aldı AKP. ‘Kadının adı’ var/yok tartışması üzerinden çok da çirkin kabullerle tüm kadın örgütlerini düşmanlaştırmayı başardı. LGBTİ+lara ‘sapkın’ diyerek bu ülkede yaşayan cinsel yönelim ve cinsiyet kimlik farklılıklarını görmezden geldi.

***

Baro tartışmalarını geçen hafta yazmıştım detaylı bir şekilde. Ve derken konu Ayasofya’ya geldi çattı. Şimdi, Ayasofya’yı kilise ilan eden Danıştay kararını iptal ettirip, Ayasofya’yı Müslümanlar için ibadete açtı. Burada dış siyasete dönük hamle de söz konusu. Zaten Ortodoks Hristiyan olan Yunanistan ve Rusya’nın bu kararın ardından tepkisini dile getirmesinden de anlaşılıyor arka plandaki amaç. Şimdilik cılız sesler çıksa da bu kriz derinleşebilir. Hatta derinleşmesini isteyen tarafın bizatihi AKP olduğunu söylemek yanlış olmaz. ‘7 düvele meydan okuyan’ asrın lideri imajını güçlendirme çabası da bunun ardında yatan iç nedenler.

Öte yandan Ayasofya kararının altında imzası olanları hedefe koymaya başladılar. Cumhuriyet kurucularını vatan haini gibi gösterme gayreti de elbette iç politikaya yönelik bir başka hamle gibi okunmalı. ‘Camileri ahıra çevirdiler’ diyerek yıllarca CHP’yi bir şehir efsanesi üzerinden düşmanlaştıran AKP, şimdi de Atatürk ve arkadaşlarını bu kararı nedeniyle sert tonlarda eleştirerek içeride bazı kesimleri saldırganlaştırmanın hesaplarını yapıyor olabilir.

Yılların hesabı olan Taksim Meydanı’na cami yapma projesi ile Büyük Çamlıca Camii projelerinden yeterince siyasal rant elde edemedikleri için de Ayasofya kartını açıverdiler bir anda. Ezan ve camiler provokasyona açık ve hassas konular olunca, İzmir’deki cami provokatörleri yakalanmamışken; bu ezan ve camii hassasiyeti ‘Cuma namazını Şam’da kılarız’ hamasetinin ve popülizminin bir uzantısı hatta bir parçasıdır.

***

Bu Ayasofya meselesi özellikle CHP tabanını ajite etmeye yönelik bir çalışmaydı bana kalırsa. Ancak, beklediği karşılığı bulamamış olmalı ki şimdi de bambaşka bir sürpriz kart açarak CHP’yi FETÖ’cü ilan ederek çıtayı daha da yukarı çıkardı.

10 yıllarca birlikte hareket ettiklerini bir daha söylemeye gerek var mı bilmiyorum. 2000 yılında 10 yıl hapis cezasıyla yargılanırken, AKP’nin 2006’da Terörle Mücadele Kanunu’nda yaptığı değişiklikle beraat eden Fethullah Gülen; 2006-2016 yılları arasında da AKP ile işbirliğine devam ettiği yine Cumhurbaşkanı’nın ‘ne istediniz de vermedik?’ serzenişiyle kayıtlara geçmişken, şimdi kalkıp bu kalkışma ve darbe girişimiyle CHP’yi suçlamak açıkça kışkırtma değil midir?

Kemal Kılıçdaroğlu’nu tankların üstüne çıkmadığı için suçlamak vicdansızlık değil midir? Kendilerinin o gece nerede oldukları belli değilken, CHP milletvekilleri canlarını hiçe sayıp TBMM’de bu darbenin karşısında direnirken, darbe girişiminin 4. yılında CHP’yi bu işin içine çekme gayreti kamuoyu nezdinde CHP’ye yönelik artan teveccüh ve güvenin kırılmasına dönük bir popülizm midir?

Üstüne üstük, darbe girişiminden sonra ülkeyi 2 yıl OHAL ilanı ile yönetip, yüzbinlerce insanı KHK’larla mahkûm eden, tek adamcı rejimi anayasayı değiştirmeden ilan eden ve Referandum ile bu yeni Saray yönetimini kuran da siz değil misiniz?

Özetin özeti, AKP yine mağdur; CHP yine suçlanan taraftır. Buradaki amaç CHP tabanının sinir uçlarıyla oynamaktır. 31 Mart ve 23 Haziran yenilgileri ile başlayan bu sonun başlangıcı gerginliği şimdilik bu dozda devam edecek gibi duruyor. Sabır, az kaldı ey okur!