Uzun zamandır kadınlar ve çocuklar üzerine çeşitli mecralarda yazmaya, söz söylemeye çalışıyorum. Her dönemin, her coğrafyanın en mağduru olan bu kesimlerin yaşadıklarını ve mağduriyetlerin giderilmesi için verilen mücadeleleri, hem parçası hem tanığı olarak, ‘not düşmeye’ gayret ediyorum. Politik, ekonomik, toplumsal, hukuksal nedenlerinin birbirini beslediği, birindeki değişimin önemli ama tek başına asla yeterli olmadığı bu alanda sık sık ‘dejavu’ yaşarım(z).
Örneğin; bir kadının şort giydiği için şiddet görmesi tepkilere neden olur. Sosyal medya karışır; ‘Canım o da şortla dışarı çıkmasaydı’ cılar, ‘Az bile yapmış, keşke öldürseymiş’ diyen potansiyel katiller ile kadınların istediği kıyafet ile sokağa çıkma hakkının olduğunu savunanlar karşı karşıya gelirler klavye başında. Sonra bir başbakan çıkar ve ; ‘Bağırmaya gerek yok, mırıldansa olurmuş.’ Diyerek kadına şiddeti onaylar. Biz kadınlar ise, sosyal medyada tepkimizi göstermekle kalmayıp sokağa çıkarız ve ‘Bedenimiz bizimdir. Dokunma!’ diye haykırırız.
Aradan bir süre geçer. Biz erkek egemen sistemin her türlü baskısıyla yaşamın her alanında baş etmeye çalışırken bir mahlukat çıkar ve ‘Önden fermuarlı pantolon giyen kadınlaaaaaarrrr…’ diye nefret saçar. Karşısında oturan babaları kışkırtır; ‘Kızını dövmeyen dizini döver!’
Yine sosyal medya karışır. Biz yine sokaklarda. ‘Özgürce yaşayacağımız bir dünyayı kurana kadar mücadeleye devam!’
( Sosyal medya kısmının en kötü yanı, kadınları aşağılayanların da savunanların da cinsiyetçi küfürler etmesidir. Birinci kesim için yapacak bir şey yok. Ama kadınları savunurken küfür etmek suretiyle aşağılamayı yeniden üretenlerin dönüp kendilerine bakmaları lazım.)
‘Dejavu ’dediğim tabii ki, kadının bedeni, emeği, kimliği üzerinde iktidar kurmaktan hiç vazgeçmeyen ataerkil sistemin somutlaşmış halleri. Özellikle kadın bedeni, cinselliği sağcısını da solcusunu da, demokratını da yandaşını da –istemeseler de fark etmeseler de- ‘birleştirebilen’ bir konu. Yukarıdaki küfür uyarısı tam da bu yüzdendi. Dikkatli olmakta fayda var!
Siyasi iktidarlar için ise, kadın bedeni, giyimi kuşamı ‘Allahın bir lütfu!’dur .‘ Baş örtüsüne özgürlük!’ deyip, iktidara gelirler. Ama muhalif gördükleri başörtülü kadınları şiddet uygulayarak gözaltına alırlar. Tutuklarlar. Taciz eden polisi savunurlar.
Çocukların etek boyunu cetvelle ölçen okul müdürlerini görmezden gelir, çocuk yaşta evlilikleri destekler, istismarı önlemezler.
Başörtüsünün rengi üzerinden gözü yaşlı annelerin acılarını dindirmek yerine kutuplaşmayı körüklerler.
Kürtaj yasağını her fırsatta gündeme getirip, kadınların tepkisi üzerine geri çekseler de devlet hastanelerinde fiili olarak kürtajı yasaklamaya çalışırlar.
Tacizcilere, tecavüzcülere ‘iyi hal indirimleri’ vererek teşvikçi etmekten hiçbir beis görmezler.
Biz kadınlar, bedenimiz üzerindeki bu tahakküm çabalarını ret etmeye devam ediyoruz. Devam edeceğiz.Bedenimiz bizimdir!