Boğaziçi Üniversitesine kayyum rektör atanmasına karşı yapılan öğrenci eylemlerine – çok doğal olarak – siyasi iktidar saldırdı. ‘Terörist’ dediler. ‘Sapık Lgbt’ler’ dediler. Kara tarihlerine yeni bir sayfa açtılar, üniversiteye kelepçe vurdular. Meşhur ‘kutsal’ provokasyonunu devreye sokup destek bulmaya çalıştılar. İşkence ile öğrencileri ve onları destekleyenleri gözaltına aldılar. İçlerinde gökkuşağının çocuklarının da olduğu 8 direnişçiyi tutukladılar. Ama hiçbiri #AşağıBakmadı, hiç birimiz bakmadık.
Siyasi iktidarın gençlere, kadınlara ve Lgbti+’lara öfkesi dinmiyor. Pek de haksız sayılmazlar aslında. Çünkü her türlü haksızlığa, adaletsizliğe, baskıya, şiddete, antidemokratik uygulamaya karşı sokağa çıkmaktan çekinmeyen, hayatlarına, haklarına, geleceklerine sahip çıkan kitleler var karşılarında… Sosyal medyanın gücünü de yanlarına alınca ciddi bir ‘tehlike’ olarak görünüyorlar muktedirlerin gözüne. Böylece tarihin vazgeçilmezi sahnede yerini alıyor; baskı ve direniş! Boğaziçi’nde esmeye başlayan rüzgarın serinliği buralara kadar geldi. İzmir, Ankara, Çanakkale, Adana gibi şehirlerde ‘Dayanışma ağları’ kuruldu ve eylemlilikler başladı. Bunlarda da ciddi polis şiddeti yaşandı. Gökkuşağı bayrağı yasaklandı. Bir kadın amir, İzmir’de ‘Öyle bir bayrak yok’ derken kameralara yakalandı. Gülüyorsunuz değil mi? Var, öyle bir bayrak var. O bayrağın temsil ettiği eşcinseller, translar, interseksler, quirler ve kendilerine ne demek istiyorsa öyle diyenler var! Hep vardılar. Yüzyıllar boyunca yok sayılmalarına, şiddet görmelerine, Nazi kamplarında yakılmalarına, köşe başlarında öldürülmelerine, hortumla işkence görmelerine, intihara sürüklenmelerine, aklınıza gelen, gelmeyen her türlü zorbalığa, hak ihlaline uğramalarına rağmen var olmaya devam ediyorlar. Devam da edecekler! Örgütlü kötülüğünüz, karanlığınız gökkuşağının renklerini solduramayacak! 2019- 28. Onur Haftası ve 18. Onur Yürüyüşü basın metninin son cümlesi, kararlılıklarını yeterince iyi anlatıyor; ‘Baskı ve ayrımcılık kimden gelirse gelsin reddedeceğiz. Bizi eşitleri olarak görmeyenlerle de eşitliği lütuf gibi sunanlarla da mücadele edeceğiz. İsteseniz de istemeseniz de eşitleneceğiz.’
Muktedir bu; şiddette sınır tanır mı? İzmir’de işkence ile gözaltına aldığı kadınlara çıplak arama yapmaya çalışmış. Hani ısrarla ‘yok öyle bir şey’ dedikleri cinsel şiddet! Dövüp, ters kelepçe yapıp, ailelerini manipüle edip sindiremedikleri kadınlara uygulamışlar. Arkadaşlarımıza bunu yaptığınız için öyle öfkeliyiz ki, korkmak ve sinmek aklımızın ucundan bile geçmiyor.
Ve en son Karşıyaka’da ‘Lgbti hakları insan haklarıdır. Kadın aktivistleri serbest bırakın ve İstanbul Sözleşmesini uygulayın’ başlıklarıyla yapmayı planladığımız basın açıklaması, nedense Akp kongrelerinde geçerli olmayan sebeplerle (kamu güvenliği, pandemi vs. vs.) engellenmeye çalışıldı. ‘Ağızlarını açtırmadan alın!’ emriyle gelmişlerdi. Her daim omuz başımızda olan Halkların Demokratik Partisi İzmir Vekili Serpil Kemalbay’ın desteği ve bizlerin kararlı tutumu ile basın açıklamasına izin vermek zorunda kaldılar. Etrafımızı onlarca polisle kuşattılar. Ablukaya aldılar. Ama biz hiç sözümüzü hiç sakınmadık. Birbirimizden güç aldık. Aşağı hiç bakmadık. Basın açıklamamız sırasında ve sonrasında abluka dışındakilerden de alkışlarla destek aldık. Daha da öfkelendiler. 15 – 20 kadının yan yana yürümesini bile engellemeye çalıştılar. Sendika binasına kadar takip ettiler. Ama birbirimizi bırakmadık. Düştükleri durum, acizlikleri görülmeye değerdi.
Biz vazgeçmeyeceğiz! Bizden önce vazgeçmeyenler ve güzel olan, iyi olan, insanca olan ne varsa onu yaratanlar gibi vazgeçmeyeceğiz! Göğe bakmaktan da, gökkuşağının altında tüm farklılıklarımızla yaşamak irademizden de vazgeçmeyeceğiz!