2019 yılı bizim gazete için çok güzel bir yıl oldu. İnternet gazetesinden günlük gazeteye başladık. 3 kişiydik 15 kişi olduk. İnternet için haberler hazırlarken yazdığımız haberleri basılı olarak elimize aldık. İz Gazete’yi sabah bakkalda gördüğüm ilk anın mutluluğunu unutacağımı sanmıyorum. Haberlerimiz, gazetemiz bizim bebeğimiz oldu. Kolay olmadı. Çokça fedakârlık, çalışma, heyecan lazımdı. Hepsinin üstesinden geldik. Eleştirildik eleştirilmeye de devam ediyoruz. Ama destekleniyoruz da. Günlük gazete olduğumuz ilk günlerde bir sürü telefon alıp tebrik edildik. Gazeteyi bulamayan İzmirliler gazeteyi nereden bulacaklarını sormak için de aradı gazetemizi. Güzeldi. Başından beri emekle yoğrulmuş, arkadaşlıkla altından kalkılmış bir iştir İz Gazete. Buraya gelenin ikinci evi olur. Bir gün sizi de bekleriz. Güzel kahveler yaparız mesela, sohbet de ederiz. Ama rica ediyorum öğleden sonra gelmeyin. Zira ofis, manşeti çıkarmak için enerjisinde tavan yapıyor siz de arada kaynamayın.
Kişisel olarak hayatımda ilk kez şevketi bostan yapmaya başladığım yıl oldu 2019. Eskiden beri de yapmak isterdim de lokantada yediğim gibi bir şevketi bostan yapar mıyım yapmaz mıyım bilemiyordum. Sonra Youtube’ta Giritli bir dayı buldum. Üf! Püf noktalı bir tarif veriyordu. Şimdi sorsanız o lokantanın yapamadığı lezzette şevketi bostan yapıyorum. Açık ara benle Ali’nin en sevdiği yemek. Yok böyle bir lezzet vallahi yok. Sonra ilk kez donut yapmayı denedik, o da enfes oldu. Biz Ali ile mutfakta birlikte ekip olarak iyi yemekler çıkarıyoruz sanırım. Örneğin bir de İskandinav usulü anne turtası yaptık ki gene üf! Bir de şahane cold brew yapmayı öğrendik. 24 saat demlenen buzla içilen kahve demleme metodu. Üf yazın sıcağında nasıl iyi gidiyordu.
Sonra çok güzel kitaplar okudum. Çok okuyamadım. Çünkü satırları değil aklımdan geçenleri takip ediyorum bu ara. Okuduğum kitapların çoğu Ursula Le K. Guin’indi. Bu kadın onu seven kadınların anasıdır. Atamız Gaiamızdır. Kendim dışında kimi gördüysem seven, hepimiz aynı fikirdeyiz. Ursula anamızdır çünkü onun fantastik bilim kurgu kitaplarından çok şey öğrenirsiniz. Ölmeden önceki günlerine kadar yazdığı kitabı kızı yayımlattı. Onu da okumak lazım. Sonra bir de Onur Çalı. Yaşıtım İzmirli bir öykücü, Ankara’da yaşıyor. Kısa öykülerden oluşuyor kitaplarını. Sanırım en çok Huma Kuşları’nı sevdim. O’nunla ilk kez geçtiğimiz Kitap Fuarı’nda Göl Gazinosu’nda tanıştım. Vaktimiz kısaydı ama fuarın ilk imzasını bana atmıştı. Onur Çalı okuyun. Sonra Ryszard Kapuscinski okudum. Okudukça okudum, durdum bir daha okudum.
Bu yılın kışında dayımı kaybettik. Hiç beklemediğimiz bir anda. Ölümün arkası toz duman ne yazık ki. Annemin abisi, anneannemin oğlu, kuzenlerimin babası. Kime gitsem, kimi teselli etsem hep az kaldı. Dayımın gittiği gün kuzenimin doğan oğlu Kuzey, dayımın yokluğunun tesellisi oldu bize. Ölüm hep derin bir yara ama beni ‘kadifem, kalbimi yarsalar Asya çıkar’ diyerek seven dedemin gidişi bile kalbimdeki sevgisini unutturmak şöyle dursun rüyalarımda sarıldığım sıcaklığı ile hala benimle.
Bu arada üniversitedeyken mücadelesine katıldığım Bergama’daki antik kent Allianoi ile ilgili AİHM, TC aleyhine karar verip geçmişte kalmış bir yaranın üzerini örttü biraz.
Sonra ben takip ettiğim ve tanıyınca çok daha sevdiğim KHK ile işinden ihraç edilen siyaset bilimci Prof. Dr. Ayşen Uysal ile tanıştım. Ayşen hoca kafamı çok açan bir insan.
Sonra ‘onlar sendikalısa ben harranlıyam’ diyip Türkiye Gazeteciler Sendikası’na üye oldum. Üye oldum ve o kimlik benim tek gurur duyduğum kimliğim oldu.
Bir de şehrin Marvel kahramanları dediklerim hukuk mücadelesini kazanarak Gediz Deltası’nı İzmir’e yeniden verdiler ve Körfez Geçiş Projesi’ni şehrin gündeminden kaldırdılar.
Sonra 23 Haziran’da Ali’nin doğum günü dileği gerçek oldu. İstanbul, AKP’nin yüzyıl süren iktidarından kurtuldu. İstanbullu arkadaşlarımın sevincine ortak oldum.
Gazete olarak, kızı Öykü Arin için sadece İzmir’de değil Türkiye’de daha önce kimsenin yapmadığı bir işi sırtlayan Eylem Şen’e Yılın İz Bırakanlar Ödülü’nü verdik.
Sonra arkadaşlarım Chika ve Mustafa’nın minnak bir kızı oldu. Adını hem Türkçe’ye hem Japoncaya benzediği için Aya koydular. Babasının tipinde annesinin çekik gözlülüğünde minnak bir bebişimiz oldu.
Kısaca bir şeyler oldu, bazısını güçlenerek bazısını tökezleyerek bazısını ‘amaaann’ diyerek geçirdik.