1990'lı yıllarda Türkiye ekonomisinde istikrar bozulmaya başlamış ve enflasyon oranlarının arttığında bugün olduğu gibi ekonomi tam bir belirsizlik içindeydi. Bu süreçlerde koalisyon iktidarı art arda açıklamalar yapıyordu ve biz de bunları haber yapıyorduk. Öyle ki 1991 yılında büyüme hız yüzde 2 nin altnda kalırken, 1990-1993 yılları arasında yüzde 7 olarak gerçekleşmişti. Bu belirsizlik ekonomiyi riskli hale getirmiş ve bunun sonucunda da ülkeden yabancı sermaye çıkışları olmuştur. Yine bozuk istikrar ile belirsizlik, halkın Türk Lirasına olan güvenini sarsmış ve devalüasyon beklentisi içinde dövize olan talebi artırmıştı. Bu nedenle Merkez Bankasının döviz rezervini karşılayamaz hale gelmişti. Geçmişten bugüne, Türkiye'de bu kör döngü AKP iktidarı döneminde hiç görülmediği bir şekilde zirve yaptı. Esas sorun az alması gerekirken Zirve yapması ciddi bir sorunu ortaya koyuyor. Gerçek bekâ sorunu burada ortaya çıkıyor. Enflasyon niçin ortaya çıkar? biraz da buna bakmak lazım.
Bu soruya bir; Talep, arzdan fazlaysa enflasyon oluşur. Yani mal ve hizmetlere yönelik tüketim talebi bu mal ve hizmetlerin üretilip arzedilen miktarından fazlaysa o zaman enflasyon olur. Buna ekonomide talep enflasyonu deniliyor . İkincisi; Üretimi gerçekleştirmek için kullanılan üretim faktörlerine yapılan ödemelerin emek, kira, faiz, kar payı veya üretimde kullanılan girdilere yapılan ödemelerin enerji giderleri, hammadde giderleri gibi miktarı artarsa bu artışlar fiyatlara yansıyor ve enflasyon oluşuyor. Buna da ekonomi biliminde arz enflasyonu ya da maliyet enflasyonu deniliyor. Daha iki gün önce Erdoğan, "Faiz sebep, enflasyon neticedir. Faizi şu anda düşürüyoruz ve enflasyonun da inşallah düştüğünü hep birlikte göreceğiz," sözleri döviz piyasasını hareketlendirmeye devam ediyor. Faizler düştükçe doların değeri yükseldi, Türk lirası da değer kaybetmeye devam etti ve ediyor. Bu sözler yabancı ve yerli yatırımcıya güven vermiyor, tedirgin ediyor. Çünkü ekonomi bilimine ters bir yaklaşım. Erdoğan faiz haram diyor. Buradan sormak lazım; Bunca yıldan sonra faizin haram olduğunu keşfetmek de önemli bir aşama tabi.
Bu arada faizi düşük tutunca günahın da az yazdığını düşünenler var belli ki! Bu faizin yüzde kaçı mübah; yüzde kaçtan sonrası günah oluyor. Buna bir yanıt veren olacak mı acaba? Sanmıyorum. Neden mi? esnafın, öğrencinin, işçinin, çiftçinin vergi borç faizini görmeyen iktidar, tabanını konsolide etmek için, "Nas" diyerek inanç sistemini devreye sokarak toplumun aklıyla alay ediyor. Bu ülkenin ekonomi ve işsizlik sorunu vardır bunun altını iki kere çizmek lazım. Günümüzde dünya ekonomisi küreselleşmenin tıkandığı bir konjonktür içindedir. Bu gelişmeden ülkemiz, bugünkü iktidarın yanlışları ile payına düşeni fazlasıyla almıştır. Eğitimde sosyal faydanın umursanmadığı, ideolojinin öne çıktığı, devletin kurumsal yapısının tahrip edilip dışlandığı, demokrasi ve hukuk altyapısının olmadığı, kaynakların çarçur edildiği ve gelir dağılımının toplum vicdanını rahatsız edecek boyutlarda bozulduğu bir ülkede elbette yalnızca büyüme, refah ve huzur getirmez. Ekonomik krizi çözmek için, üç değişkeni bir araya getirerek sorunu aşabiliriz. Bunlar Ekonomik verimlilik, sosyal adalet ve bireysel özgürlük. Bu kadar önemli ve bu kadar basit. Ama AKP iktidarı ve destekçisi MHP bunu asla ve asla bir araya getiremez, çünkü varlık nedenleri ve misyonları bunları bir araya getirmemektir. AKP'den sonra iktidara gelecek partiler, bu üç noktayı bir araya getirse ekonomide başarı oranının yüksek olacağına inanıyorum.
Demokrasi ile ekonomik büyümenin karşılıklı etkileşim boyutunun belirlenmesi, demokratikleşme süreci içinde bulunan ülkeler açısından oldukça önemli bir konudur. Büyüme ve kalkınmanın hızlanmasında demokrasinin etkili bir rolü olduğu gibi, demokratikleşme sürecinin hız kazanmasında ekonomik gelişme ve kalkınmanın ayrı bir önemi söz konusudur. Demokratik rejimlerin otokratik rejimlere göre, politik istikrarsızlığı önlemede, toplumda oluşan her türlü çatışmaları yönetmede ve ülkede oluşacak toplumsal yıkımların önüne geçmede daha başarılı olduğu ortada.
Bakın bir noktaya dikkat çekmek istiyorum! 2021 yılı bütçesinde İçişleri Bakanlığı, Milli İstihbarat Teşkilatı (MİT), Emniyet Genel Müdürlüğü (EGM), Jandarma Genel Komutanlığı, Milli Savunma Bakanlığı ve Sahil Güvenlik Komutanlığı’na toplamda 148 milyar 471 milyon 798 bin TL ayrıldı. Bakın bu noktada, kapitalist Amerika'nın ünlü yazarlarından Ernest Hemingway; “İyi yönetilmeyen bir ülkede başvurulan ilk çare enflasyon, ikincisi de savaştır. İkisi de belli bir süre için refah sağlar; ikisi de kalıcı yıkıma yol açar. Ne var ki, ikisi de politik ve ekonomik fırsatçılar için sığınaktır.” diyor. Ne diyorsunuz? Bu konuda bence Hemingway doğru söylüyor.