Bir ülkenin ve o ülke insanının geleceği öncelikle devletin sağladığı temel eğitim sistemiyle şekillenir.
Türkiye'nin AKP hükümetleri döneminde, eğitim gibi gelecek nesillere yön veren eğitim konusunda daha önce "gizli bir ajandası var" iddiaları iddia olmaktan çıkmış apaçık ortaya konulmuştur.
Siyasi iktidarın eğitim alanındaki uygulamaları, Cumhuriyet atılımlarını tasfiye etmek, eğitimin temel niteliklerini değiştirmeye yöneliktir. Değiştirilen müfredat, hazırlanan ders programları ve kitaplar bilimsellikten uzak, çağdaş ve laik ölçütlerden yoksundur. Eğitim yönetimi kadroları da bu anlayışla oluşturulmaktadır. Özellikle Milli Eğitim Bakanlığı, karşı devrimin üssü haline getirilerek ulusal değerler, eğitim sistemi içerisinden yasa ve yönetmelikler aracılığı ile çıkartılıp karma eğitim ortadan kaldırılmaya çalışılmaktadır. Akılcı ve bilimsel düşünen, geniş bir dünya görüşüne sahip, insan haklarına saygılı, kişiliği gelişmiş, topluma karşı sorumluluk duyan; yapıcı, yaratıcı ve üretken bireyler yetiştirmek, eğitimin temel amaçları arasında yer almaktadır. Ancak AKP iktidarının hedefi, öğrencileri cemaatlerin ve tarikatların kucağına iterek çağdaş, bilimsel, akılcı, laik eğitim sistemini ortadan kaldırma çabasıdır ve sürdürmeye devam ediyor.
İktidar meclisin her yasama döneminde uzmanların uyarılarını dikkate almayadan, öğretmenin, velinin, öğrencinin görüşü alınmadan, kendi siyasi İslam ideolojisine uygun bir çok düzenlemeyi yangından mal kaçırır gibi meclis çoğunluğunu kullanarak yasalaştırdı. Sivil toplum kuruluşları gibi paydaşları, muhalefet partileri ve yasama organı devre dışı bırakıldı. Örneğin kamuoyunda tartışılan eğitime başlama yaşı, meslek tercihi, örgün eğitim yerine açık öğretim gibi toplumu yakından ilgilendiren yaşamsal düzenlemelerin bir gün öne sürüp ertesi gün geri çekmesi toplumda şok etkisi yarattı ve eğitime ciddi bir darbe vurdu.
Unutturmamak adına, 4 + 4 + 4 olarak adlandırılan ve toplumun bütününü ilgilendiren eğitim süreçleri konusunda yasayı, paydaşlar, eğitim bilimciler, sivil toplum örgütleri ve siyasi partiler ile tartışmadan kanunlaştırmıştır. Gerçekleştirmek istediği değişiklikler temel eğitimi dört yıla indirerek, ikinci dört yılda farklı müfredatların önünü açmaktı ve açtı.
4 + 4 + 4 Yasası'nın esas amacı da zorunlu eğitimin süresini uzatmak değil, sekiz yıllık zorunlu ilköğretimi bölmekti. Yüzeysel gerekçelerle sekiz yıllık kesintisiz temel eğitim bölünmüştür... AKP’nin son dönemde Türkiye’de hâkim kılmaya çalıştığı otoriter yönetim anlayışının en tehlikeli iz düşümlerinden biri de unutmayalım ki eğitimdir.
Görüldüğü gibi iktidarın eğitimde nitelik sorununu tamamen tartışma dışında bırakmak istiyor. Başta öğretmenler olmak üzere insan kaynağına yatırım yapmak yerine bina yapımına öncelik verilmektedir. Bu yaklaşımın ardında eğitime rant eksenli bir bakış yatmaktadır. Rant merkezli anlayış 4 + 4 + 4 Yasası’nda da kendini göstermektedir. Fatih Projesi ve temel eğitimin bölünmesini öngören düzenlemelerin gerektirdiği, tabletten teknolojik altyapıya kadar çeşitli harcamalar Kamu İhale Yasası dışında bırakıldı. Günlük kaygılar ve geçmişe dönük duygusal hesaplaşmalara dayanan eğitim sistemi yeni nesilleri bilimsel dünya sürecine asla taşıyamaz. Bakın temel eğitimde yapılan bu bilinçli tahribat devletin bütün kurum ve kuruluşlarına da aynı şekilde paralel olarak sürüyor.
Alın size AKP'nin Konya Şehir Hastanesi'nde görev yapan Dr. Ekrem Karakaya'nın hastanede bir hasta yakını tarafından katledilmesinin ardından bir imamın, "Dün hastanelerin hiçbir tanesi görev yapamadı. Bu doktorların daha fazla öldürülmesini getirir, tahriktir"demesi sizce neyin sonucu olabilir?" soruyorum. Yine 2016 yılında Erdoğan ‘aydın müsveddesi, karanlık, cahil’ diye nitelediği söz konusu akademisyenler için, “Bu devletin ekmeğini yiyip bu devlete ihanet edenlerin cezalandırılması gerekir” demiş yüzlerce akademisyen görevden alınmış, cezaevine atılarak yıllardır mağdur edilmedi mi? Yine Boğaziçi Üniversitesi'nde eylemler 500'ü aşkın gündür sürüyor. Üniversite yönetimi eylemler nedeniyle soruşturmalar açarken, öğrencilerin eylemine polisin müdahalesi ve gözaltıları hız kesmeden sürüyor... Bu ve buna benzer manzaralar uluslararası arenada Türkiye için gerçekten çok kötü bir imaj oluşturmuş durumda. Ünlü bilim insanı Albert Einstein yalın bir anlayışla, "Bir ülkenin geleceği, o ülke insanlarının göreceği eğitime bağlıdır." sözü her şeyi özetliyor. Türkiye'nin bundan sonra var olabilmesinin tek çıkış yolu, güçlü eğitim ve bilimden yana tavır almaktan geçer.