Beklenti oluşturarak okutmak, gibi ucuz oyunlarla sizi kendime çekmeyeceğim. O yüzden başlıktaki Çolo' nun bir tekel bayisi olduğunu hemen ifade edeyim. Bornova metro istasyonundan Küçükpark'a giden yolda, benim 2000'li yıllarda oturduğum apartmanın alt katındaki tekel bayisi. Şimdi ismini hatırlayamadığım (galiba o zaman da sürekli unuttuğum)dünyalar tatlısı bir laz abi ve kardeşleri işletiyor burayı.
Bu abimiz öyle zeki ve hoş sohbet biriydi ki bugün bile anlattıkları hala aklıma geliyor. Kısacık alışverişlerimde bana hayat dersi tarzında laflar ediyor, adeta alışveriş poşetime bir de kıssadan hisse atarak yolluyordu beni. Bu hisselerin pek çoğu dönem dönem aklıma gelse de bir tanesi sürekli aklımda kalmıştır. İçkiyi çok kaçırdığım bir gün kızarcasına "doktor" deyişini adeta toplumun sesi olarak " doktor sarhoş gezer mi demek istediğini hiç unutamam. Bugün size anlatmak istediğim ise, bir süredir oturduğum yeni mahallemde sürekli alışveriş yaptığım bakkaldan az önce kazık yediğimde aklıma gelen bir hadise:
Hafta sonunu iple çekme işinde başarıya ulaştığımızı hissettiğimiz bir çarşamba ya da perşembe günüydü. O zamanki kız arkadaşım şimdiki eşim Funda çocukluk arkadaşı Canan'ın bu hafta sonu İzmir'e geleceğini ve onu gezdirecek bir program yapmamız gerektiğini sevinçle söylüyor. Biz kendimizce hafta sonu için bir plan yaptıksa da cuma akşamı geldiğinde Canan "Şirince ne tarafta" sorusunu birkaç kez değişik lafların arasında farklı biçimlerde dile getiriyor. Onun gizli gündemini kavrayarak "Yarın gidelim görürsün, harika bir yer " demekten fazla bize de bir şey kalmıyor.
Ertesi sabah yola çıktığımızda da sanki yol boyu dükkân yokmuş gibi bir ilkel refleksle Çolo Çerez'e uğrayıp sigara su ve bisküvi alıyoruz. Günaydınlaşmadan sonra Şirince'ye gideceğimizden de bahsediyorum. Çünkü bu adamı görünce bir konuşma ihtiyacı duyduğum gerçek.
Şirince yolu iki arkadaşın çocukluk anılarını dinlemekle geçiyor. Bu anılar benim için hiçbir şey ifade etmese de onlar için ne kadar da coşku dolular... Yol üzerinde çöp şiş yayık ayran töreninden sonra köye girdiğimizde manzara büyüleyici... Şarap imal edilen evlerde bol bol içki tadıyoruz... Tadımlık şaraplar bizi çarptıkça deneme içiminde neredeyse her şarabı beğeniyor ve daha çok şarap alıyoruz. Böğürtlenlileri çok sevmesi üzerine Canan'a hediye olarak vermek üzere iki şişe ayırıyoruz.
Fakat şehre dönüş yolunda ben de böğürtlenliyi çok beğenmiş olmalıyım ki farkında olmadan bu iki şişeyi içiyorum. Fakat misafirimizi eve çıkardığımda Funda hediye ayırdığımız şişeleri arabada unuttuğumu almam gerektiğini söyleyince her şeyi anlıyor ve hediyeyi arabadan almak için!!!! Aşağıya iniyorum.
Hızlıca girdiğim Çolo Çerez'deki abiye olayı sarhoş kafayla anlatıyor ve alkollü araba sürmenin sakıncaları hakkında bir öğüt alıyorum.Ve sonrasında endişe etmemem gerektiğini aynı şarabın kendisinde de olduğunu öğreniyorum. Az önce içtiğim şarabın aynısından iki şişeyi raftan indirirken "bizde yarı fiyatına doktor"diyor. Önce şaka sandığım bu laf iki şişeye Şirince'deki bir şişenin parasını ödememle bitiyor. "Ah be abi sabahtan giderken neden söylemedin ?"demem nedeniyle şu 2 cevabı sıralıyor:
1) İnanmazdınız ben ne desem de illa ki Şirince'den almak isteyecektiniz hem
2) Arada kazık yeyin ki mahalle bakkalının kıymetini anlayın diyor.
Yukarıya çıkınca büfeden aldığım şarapları arabadan getiriyormuş gibi yaparak Funda'ya uzatıyorum bu abinin insanların ön yargılarını ne kadar iyi bildiğini anlıyorum. 15 sene önce bu kıssa ile biten günüm bugün de bu anıyı yazarken masa başında sona eriyor...