“Aynı dönemde yaşamış ve yazmış yazarların birbirleriyle ilişkisi tuhaftır. Övme, görmezden gelme, itişip kakışma, kıskançlık, barışma, yeniden küsme…”
Pablo Neruda’yı anlattığı bir denemesinde Onur Çalı, Samim Kocagöz, Kemal Tahir ve Yaşar Kemal arasındaki tatsız anılardan bahsederken Neruda’nın Borges hakkındaki sözlerine de yer veriyor. Neruda; “Borges büyük bir yazar, müthiş!” diye başladığı sözlerini “Ben onun modern dünyada olup biten hiçbir şeyi anlamadığını düşünüyorum, o da benim hiçbir şeyi anlamadığımı düşünüyor. Demek, anlaşıyoruz” diyerek sonlandırıyor.
Onur Çalı ise “Ah şu yazar milleti! Birbirlerini severken bile hoyratlar; sevmezken bile ince görürler” diye bitiriyor denemesini…
Edebiyatın büyük yazarlarının anıları, söyleşileri, mektup ve günlükleri arasında gezindiğimizde o dönemin edebiyat ortamına dair, ortaya çıkarılmış sanat eserlerinin arkasındaki tatlı-tatsız tüm insani duygulara dair pek çok iz buluruz. Bu izler bazen zekâ pırıltıları ile gülümsetir, bazen sert ve acımasızlıklarıyla ürpertir insanı. Yine de yazılanı ve yazarı yorumlamamıza, eserin bağlamını sağlamlaştırmamıza ve yazarı ideal kahramandan insan olma haliyle tanımamıza vesile olur.
Bugünkü edebiyat ortamına baktığımızda ise ortak sorunlardan bahsedebiliriz; birbirimizi okumamamız, eleştirinin artık pek de hakkını vererek yapılmıyor oluşu gibi… Nitekim Onur Çalı da denemelerinde bu konulara değinmiş ara ara.
Onur Çalı, Parşömen Sanal Fanzin’i senelerdir yayımlayan kişi. Belki onu Parşömen’de yazdığı yazılardan ya da öykülerinden tanıyorsunuzdur. Bizim ilk ve tek bire bir iletişimimiz öykü kitabımın yayımlanmasıyla birlikte oldu. Parşömen’in İlk Göz Ağrısı bölümünün sorularını yanıtlamamı istedi benden, ben de seve seve kabul ettim. Ne de olsa İlk Göz Ağrısı’nda yayımlanan söyleşileri az okumamıştım.
Soruları yanıtlarken ben de birbirimizi okumadığımızdan dem vurdum. Tabii, yayımlanan bunca kitap ve pazarın kuralları gereği birbirimizi okumak o kadar da kolay değil bu zamanda. Yeni çıkan eserleri iyi bir süzgeçten geçirip takip etmek ve okumak titiz bir özen ve zaman istiyor. Bu konuda ben de elimden geldiğince bir düzen tutturmaya çalışıyorum. Herkesi ve her şeyi okuyamayacağımı bilsem de en azından yolumun bir şekilde kesiştiklerine karşı daha özenli davranmak istiyorum.
Doğrusunu isterseniz Parşömen’i bilip takip etmekle birlikte Onur Çalı’nın kitaplarını da okumamıştım. Böyle olunca hemen internetten kitaplarına ulaşmak istedim; ancak tükenmiş, stokta yok uyarıları ile kitaplara erişemedim. Hemen ardından ise Sonra Hayat isimli, Çalı’nın denemelerinden oluşan bir kitabın haberi geldi Alakarga Yayınları’ndan. Bu vesileyle kimine Parşömen’in Dünlük kısmından aşina olduğum kimini ilk defa okuduğum yirmi deneme edebiyatın yerli yabancı yazarlarından günümüze birçok yol çizdi, kapı araladı. Öyküler anlatılmaz dediğinde de edebiyat bir oyun alanı dediğinde de zaman zaman serzenişlerinde de benzer duygular hissettim.
Kitabı bitirdiğimde ise deneme türü üzerine yeniden düşünme fırsatı buldum. Bu, bu dönemde aklımda olan, yazdıklarım, yazılanlar ve okuduklarım hakkındaki düşüncelerin arasında destekleyici bir güç de oldu bana.
Evet, bizler aynı dönemde yazıp üreten kişileriz. Yazma hevesimiz hiç sönmesin, düşünüp ürettiğimiz, düşünüp eleştirdiğimiz yerden daha da güzele dönüşelim… Yazıdaki üslubumuz da hayattaki üslubumuz da nezaketli olsun…
Yazımı kitabın sevdiğim cümlelerinden biriyle tamamlayayım:
“Üslup biraz da budur. Yazma hevesini (hırsını değil) ölene dek kararlılıkla sürdürmektir.”