Uzun bir süredir beynimi soru sormaktan men ettim; kendimi doğru olup olmadığına bakmaksızın yanıtlara adadım. Soruların olmadığı yanıtlar… Böyle yapınca dünyayı bilmem ama yaşadığım coğrafya daha güzel bir yer oluyor. Deneyiniz, memnun kalacaksınız.
Mesela birisi sormuş geçenlerde, 43 kişi nerede diye, e be akıl yoksunu insan, neden sorarsın böyle bir soruyu, çok merak ettiysen yapıştır cevabı gitsin, neden soruya ihtiyacın var? Yanıt varken neden soru sorarsın ki, yanıt çok basit: gittiler.
Arkasından başka sorular gelecek biliyorum; nasıl gittiler, kim gönderdi, neden gittiler; bu soruları sorarak evlere de sokaklara da hastalık yaymaktasın vatandaş, sen ki, dünyayı kasıp kavuran ama semtine birazcık uğramış küresel bir salgının ortasında, müreffeh evinin içinde patates ve soğana dahi sahip bir yaşam kalitesinin evladısın, ki o patatesler protokollerin karşılamasına mazhar olmuş karbonhidrat depolarıdır, ancak sorduğun soruların havaya bıraktığı partiküllerle bu hastalığı yayabilirsin, soru sorma arkadaş.
Kısmen kapanmış bir ülkede salgının yayılma hızının artışını nasıl açıklayabilirsin başka?
Ağzınla sormadığında, yazarak sorduğunda, afiş falan astığında durumun değiştiğini mi zannediyorsun, hayır, kafandaki soru tümcelerinin yazılı hallerinin başka kafalara salgını bulaştırmakta nasıl etkili olduğunu görmüyor musun? Bu yüzden afiş, pankart falan asmak yasak, halk sağlığını tehlikeye mi atmak istiyorsun?
Birisi de çıkmış 50 at nerede diye sormuş. Ülkemizi dışarıda kötü göstermenin sana ne faydası var, virüsün soru varyantının bizim adımızla ile anılmasını mı istiyorsun? Sana ne 50 attan, çok merak ediyorsan verelim yanıtını;
O insanlar, o güzel atlara binip gittiler!
***
Soru sormanın faydası nedir ki, yanıt istemekten başka.
***
‘Birkaç asırdır tebaa vatandaş kılığına girdi ve monarşiler de kendilerine cumhuriyet denmesini tercih ediyor.
…Özgürlerin krallığı olan bu dünyada hepimiz biriyiz. Ama biz biri miyiz yoksa hiçbiri mi? Satın alan mıyız yoksa satın alınan mı? Satan mıyız yoksa satılan mı? Gözetleyen mi yoksa gözetlenen mi?’[1]
Veya
Ece Ayhan’ın dediği gibi;
‘Aldırma 128! İntiharın parasız yatılı küçük zabit okullarında
Her çocuğun kalbinde kendinden büyük bir çocuk vardır
Bütün sınıf sana çocuk bayramlarında zarfsız kuşlar gönderecek’(Meçhul Öğrenci Anıtı)
[1] Hikaye Avcısı, Eduardo Galeano, (Çeviri:Süleyman Doğru), Sel Yayınları, 2017