Eleştiren yanıyor. Gerçek anlamda terör suçlularını bir yana bırakırsak, iktidara muhalefet edenlerin durumu zor. Televizyonlar, parti ve dernek yöneticileri, belediye başkanları, meclis üyeleri, hatta mahallenin önde gelenleri iktidardan yana değillerse her an sıkıntı yaşayabilirler. Zira yasalar bunun için elverişli, daha doğrusu elverişli hale getirildi. Son yaşanan olay TÜSİAD Yönetim Kurulu Başkanı…
TÜSİAD her yıl genel kurul veya yüksek istişare konseyi (YİK) toplantısı yapar. Bu yıl 13 Şubat’ta genel kurul toplantısı düzenlediler. TÜSİAD Başkanı ve YİK Başkanı doğal olarak konuşmalarını yaptılar, bazı konularda eleştirilerini dile getirdiler. Vay bunları nasıl söylersiniz diyerek hemen haklarında soruşturma açıldı. Adalet Bakanı ve yandaş medya destek verdi. İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı konuyla ilgili açıklama yaptı ve özetle şöyle dedi “… Yapılmakta olan soruşturma sırasında, 13/02/2025 tarihinde gerçekleştirilen dernek genel kurulunda konuşma yapan TÜSİAD Başkanı Orhan Turhan isimli şahsın da konuşmasında, adli mercilerce yürütülmekte olan bir kısım soruşturma ve kovuşturmalarla ilgili yargıyı telkin ve yönlendirme ile gerçeğe aykırı, dezenformasyon içerikli, kamu barışını bozmaya elverişli nitelikteki beyanlarda bulunduğunun tespit edilmesi üzerine, yürütülmekte olan soruşturma kapsamında şüpheli Orhan Turhan hakkında, yanıltıcı bilgiyi alenen yayma ve adil yargılamayı etkilemeye teşebbüs suçlarından dolayı re'sen soruşturma başlatılmasına karar verilmiş olup, şüpheliler Orhan Turhan ve Mehmet Ömer Arif Aras'ın Cumhuriyet Başsavcılığımızda hazır bulundurulmalarının sağlanması için İstanbul Emniyet Müdürlüğü Güvenlik Şube Müdürlüğüne talimat verilmiştir."
Polis iş adamları derneğinin iki yöneticisini, iki iş adamını kaptı, adliyeye getirdi. Bu iki kişinin ifadesi alındı, savcılığa sevk edildiler, yurtdışı çıkış yasağı ve adli kontrol koşuluyla gece yarısı serbest bırakıldılar.
Paylaşılan bazı fotoğraflarda TÜSİAD Başkanı Orhan Turhan ve YİK Başkanı Mehmet Ömer Arif Aras'ın kollarında, yani Başsavcının açıklamasındaki gibi, şüphelilerin kollarında polisler var. Bu ne demek? Ben seni ezerim, kamuoyunda rezil ederim…
Bu kişiler bu muameleye layık mı, değil mi tartışmasına girmeden İstanbul Baro Başkanı Prof. Dr. İbrahim Kaboğlu’nun Sözcü Gazetesi’ne verdiği söyleşiden bir cümleyi aktarmak istiyorum: “Anayasamızın ikinci maddesine göre Türkiye Cumhuriyeti, insan haklarına saygılı, demokratik ve laik, sosyal bir hukuk devletidir. Oysa bu uygulamalar hukuk devletinin asgari gereklerini sürekli ve sistematik bir biçimde ihlal etmektedir.”
Evet, sürekli ve sistematik olarak Anayasa’nın ihlalinden söz ediliyor. Oysa Erdoğan diyor ki, yasakları biz kaldırdık. Öyle mi?
Erdoğan’a göre TÜSİAD’ın kamu dışı milli gelirin yarısını (yüzde 50) oluşturması, dış ticaretin yüzde 85’ini karşılaması, kamu ve tarım dışındaki kayıtlı istihdamın yüzde 50’sini sağlaması önemli değil. Kendisine biat etmedikçe, onların üzerini çizer, çizmeye çalışır.
Sözü yine Kaboğlu’na bırakayım: “Bir yandan demokratik siyaset alanını daraltıyor, öte yandan sivil toplumu sindirmeye çalışıyor ama nereye kadar...Bir türlü Türkiye’nin geri kalan yarısını sindiremedi. Bu durum itibarıyla bu tablonun özeti şu. 2017 değişikliği sırasında bu değişikliği planlayanlar, büyük ölçüde siyasal egemenliğe el koydular ama toplumsal egemenliğe hâkim olamadılar.”
Toplumsal egemenlik için; gazetecilerin, sendikacıların, işçilerin, parti başkanlarının gözaltına alınması, parmaklıklar arkasında günler, aylar, yıllar geçirmesi toplumu ne kadar baskılayabilir acaba?
Gözlemim ve deneyimim şöyle: Türkiye Devleti’ni kuran herkes Türk’tür. Türk insanı baskıya dayanır, sabırla bekler. Günü gelince tepkisini gösterir. O gün hangi gündür, onu Anadolu insanı biliyor. Baskıdan kurtulmak için, siyasal ve kültürel geçmişini inkar ederek Erdoğan’dan fazla Erdoğancı olarak muhalefeti parçalamak isteyenleri de gözden kaçırmayalım.